Dikte edilene başkaldırmadan uyum sağlamak? Hayatını önceden belirlenmiş çerçeveler üzerinden yaşamak ve sadece o hatlar içerisinde kaldığı sürece mutlu olduğunu sanmak. Belki de bunu anlayamıyordu İvan İlyiç…
Beklenilenleri hep gerçekleştirmişti: Başarılı bir öğrenci, “gönlüne göre” bir evlilik ve insanlara parmak ısırtan bir kariyer. Her yükseldiğinde standartlarını daha da artırmış, daha güzel bir ev, bambaşka bir dekorasyon için çalışmıştı.
Sonuçta ne oldu? Daha ellisine gelmemişken, henüz 45 yaşındayken böğrüne aldığı bir darbeyle başladığını düşündüğü (!) bir hastalığa yakalandı. Hem bağırsağı hem de böbrekleri problemliydi ve bu hastalık onu günden güne kemirecek, eritecekti ve fakat bu kimin umurundaydı ki? Karısının mı? Ya da çocuklarının? Veya iş arkadaşlarının?
Kimsenin.
Tolstoy klasiklerinden Anna Kararina ve Savaş & Barış’ı okumadan, bu romanla bir başlangıç yapmış oldum; klasiklere nazaran oldukça kısa bir roman bu: İvan İlyiç’in Ölümü. Bir insanın ölüm döşeğindeki hislerini konu alıyor: İlk olarak olayın şoku ve tam olarak durumu idrak edememesi, insanların bu değerli bilgiyi ondan saklama çabası ve bu yapmacık çabanın bünyesinde oluşturduğu olumsuz etki, etrafında herkesin eşi ve çocuklarını da dahil olmak üzere onu sadece kendi kişisel menfaatleri için el üstünde tuttuklarını anlaması gibi… Kitap ölüm duyurusuyla başlıyor ve geriye dönerek olayın perde arkasına ışık tutuyor.
Sizi ilk sarsan şey, Ivan’ın en yakın arkadaş grubunun ölüm haberini aldıklarındaki düşünceleri. Hepsi Ivan’ın yerine kimin geçeceğini, kimin nereye terfi edeceğini ve artacak maaşlarını düşünüyorlar. Hiçbiri bir arkadaşı kaybetmenin burukluğunu yaşamıyor. Hele ki karısı? Daha henüz cenaze törenindeyken hukukçu bir arkadaşını bulup, artık bir “dul kadın” olarak devletten ne kadar ekstra para koparabileceğini sorması?
“Oradakilerin hiçbiri bilmiyor, bilmek istemiyor, acımıyorlar. Eğleniyorlar. Vız geliyor onlara, ama kendileri de ölecekler. Aptallar! Ben biraz önce, onlar biraz sonra… Ama onların da başına gelecek. Oysa orada coşup duruyorlar. Hayvanlar!” s:51
“Ama ben, Vanya, Ivan İlyiç, ben başkayım! Bütün duygularımla, düşüncelerimle başkayım! Ölüme zorla götürmeme imkân yok. Çok feci bir şey olurdu bu!” s:55