1969 yılından 1977’ye kadar Hawaii‘nin Kauai Adası‘nda bir ütopya gerçekleşti. Burada özgürlük ve aşk hüküm sürdü!
Taylor Kampı aslında hippilerin, sörfçülerin, savaş gazilerinin ve kaçanların barış içinde bir arada yaşadığı, giyinmenin isteğe bağlı olduğu bir köydü; fakat sekiz yıl sonra aniden Taylor Kampı’nda yangın çıktı.
Yüksek ağaç evlerinin iskeletleri toz olmuştu bir kere; artık burası devlet parkına dönüşecekti.
Aktris Elizabeth Taylor‘ın kardeşi Howard Taylor, 1969 yılında Kauai yerel yönetimleri ile arası yoktu çünkü sahibi olduğu araziye ev inşa ettirmiyorlardı.
Bunun üzerine Howard Taylor, serserilik için tutuklanan 13 hippiyi kurtardı ve onlardan para alamadan çadırları ile arazisinde yaşamaya davet etti. Daha sonra bu araziye yeni insanlar gelmeye başladı ve sonraki sekiz yıl boyunca, bu küçük kamp, Taylor Kampı diye bilinen bir köye dönüştü.
Burada yaşayanlar bambu kazıklar üzerinde evler inşa ettiler; bahçelerinde sebze ve meyve yetiştirdiler. Esrar ve çıplaklık serbestti, giyim isteğe bağlıydı. Yaklaşık 120 kampçı bu geçici ütopyada yaşadı.
John Wehrheim 1971 ve 1976 yılları arasında kamp sakinlerinin fotoğraflarını çekti. Wehrheim, Taylor Kampı’nda çok zaman geçirdi ama daima bir gözlemci ve fotoğrafçı sıfatıyla oradaydı, oranın bir sakini değildi.
Ütopik ideallere rağmen Taylor Kampı, toplumun tüm spektrumunu gördü. Wehrheim’in The Huffington Post‘a yaptığı yoruma göre, bir kişi komünde bütün değişime açıktı.
Yazılı kurallar veya resmi roller yoktu fakat sorun yapmaya eğimli insanlara da çözüm bulunuyordu.
Bazen gerçekten sert sörfçüler ve sokak dövüşçüsü tipli insanlar vardı. İnsanlar eğer bir şey çalıyorsa, kadınlara taciz ediyorsa veya genel anlamda huzuru kaçırıyorsa kamptan uzaklaştırılıyordu.
Taylor Kampı, sekiz yıl boyunca bağımsız bir topluluk olarak büyüdü. Kadınlar kampta doğum yaptı, orada yaşayan insanlar çıplak voleybol oynadı, gaziler Vietnam Savaşı’nın korkunç anılarından kaçmaya çalıştı ve sörfçüler dalgalar arasında adayı aradı.
Ama özgürlük herkes için tedavi edici değildi!
1970’te kampta dünyaya gelen Maya Spielman‘ın The Huffington Post’a şöyle açıklama yaptı: “Ağaç evde yaşamanın annemin ruhsal sağlığı için iyi olmadığını biliyoruz. Bana hamileyken, vücudunun en iyi haliydi.“
Spielman doğduktan sonra annesi tekrar uyuşturucuya başladı; çok fazla sihirli mantar yiyordu. Bir seferinde, dışarı çıktı ve mağarada yaşadı. Daha sonra annesi uyuşturucudan dolayı öldü ve babası Michael Spieman, en sonunda rehabilitasyona gitti ve şimdi ayık bir şekilde yaşıyor.
1977 yılına gelindiğinde ise tüm kamp halka açık bir park için yol yapabilmek adına tahliye edildi. Yedi dönümlük kumsal ve orman boyunca uzanan evlerini, kiliselerini ve topluluk bahçelerini Kauai ilçe polis ve devlet görevlileri yok etti.
Wehreim’e göre kamp, çok kısa bir zaman için kültürel, sosyal ve mimari açıdan gelişim göstermişti fakat daha hızlı şekilde yok olmuştu. Wehreim bu duygularını, “Kısa yaşanmıştı fakat hayatımızın en iyi günlerinin anıları ve külleri” şeklinde yazdı.
Spielman’ın ailesi gibi kimileri zor zamanlar geçirdi; diğerleri başarılı avukat, işletme sahibi vs. olmak için ayrıldı. Bu şekilde çoğu insan için ütopya ama bazıları için yaşanan bir dönem de son buldu.
Kaynak: The Huffington Post