“Hayallerin ömür boyu borçlandırılıp bir beton kütleye mahkum edilmesine yönlendirildiği günümüzde özellikle çevreye duyarlı ve sağlıklı yaşam öngörülerini dikkate alarak yaşamak isteyenler için yüzen ev betonlaşmaya en uygun alternatif olacaktır.”
Dur durak bilmeden betonlaşan gûzide şehrim İstanbul’a bir alternatif konaklama fikri olarak ortaya çıkan Yüzen Ev Projesinden bahsetmek istiyorum sizlere. İlk olarak İndigo Dergisinde yayımlanarak tanıştığımız projenin sahibi Mert Ünnü, denizle iç içe geçirdiği çocukluğunun etkisiyle 1986 yılından bu yana gemi modelleri yapıyor. Dokuz kişisel ve üç karma olmak üzere 12 sergiye ev sahipliği ve 1997-2004 yılları arasında Yacht & Marine Aktüel dergisinde Amatör Tersane, Gemi Modelciliği ve çeşitli konularda 7 yıl boyunca sürekli yazarlık yapan Ünnü, şu anda Maltepe Üniversitesi Gemi ve Yat Tasarımı bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışıyor.
Kâh denize sıfır konumlanışı, kâh çevre dostu oluşu, kâh betona inat duruşu ile gri yaşantısından bıkmış her insanın hayallerini karşılayan yüzen ev projesini bir de sahibinden dinleyelim diyor, gerçekleştirdiğim röportajı sizlere sunuyorum. Keyifli okumalar…
Bu projenin fikri ne zaman ortaya çıktı?
Güneş enerjili “Yüzen ev” 1960’lı yılların denizle barışık İstanbul’undan esinlenerek tasarlanmış ve günümüzde yeniden deniz yaşamına dikkat çekmek, insanları deniz yaşamına yönlendirmek için projelendirilmiştir. 1960’lı yıllarda çoğunlukla banka ikramiyesi olarak verilen “yüzen ev”ler denizle barışık İstanbul halkı için göze aşina bir deniz aracıydı. Bir takım girişimcilerin kendi olanaklarıyla yaptığı yüzen evler de 1960’lı yıllarda mevcuttu. İki sandal üzerine inşa edilenler, duba üzerine inşa edilen denemeler o dönemde sıklıkla rastlanılan örneklerdendi. Bilhassa Bebek koyunda yüzen evlere sıklıkla rastlanırdı. Takip eden yıllarda genellikle rant uğruna denizden kopartılarak hakim kılınan beton yapılaşma ile yok olan plajlar, doldurulan deniz kıyıları İstanbul insanını denizden uzaklaştırdı ve denizle iç içe olan insanların denize sırtını dönmesiyle beraber “yüzen ev”ler de zamanla kaybolarak İstanbul tarihinde yerini aldı. Yüzen ev fikri de ilgiyi tekrar denize çekmek ve yoğun ve kontrolsüz betonlaşmaya bir karşı duruş maksadıyla tasarlandı.
“Sıkışık otobüsler yerine denize kıyısı olan semtlerde denize paralel hatlar, yüksek gökdelenler yerine belirli bölgelerde Yüzen Ev yerleşim alanları”
Sence İstanbul’da Yüzen Ev kültürü yaygınlaşır mı?
Üç bir yanı denizlerle çevrili, iki yarım adadan oluşan ülkemiz aslında yüzen ev kültürünün yaygınlaşması için ideal bir coğrafya. Bunun için betonun, asfaltın değil denizin ve deniz ulaşımının teşvik edilmesi gerekiyor. Sıkışık otobüsler yerine denize kıyısı olan semtlerde denize paralel hatlar, yüksek gökdelenler yerine belirli bölgelerde Yüzen Ev yerleşim alanları oluşturularak yüzen ev kültürü yaygınlaştırılabilir. Yüzen evin yer değiştirebilir özelliği de dinamik bir deniz yaşamı kültürü oluşmasını da sağlayabilir.
Evlerde elektriğin güneş enerjisi ile karşılanmasından bahsedelim biraz.
Yüzen ev dört ayrı seçenekle tasarlandı. Bunlar; dıştan takma makine seçeneği, içten takma şaft braket sistemli makine sistemi, hibrit makine sistemi ve tamamen elektrik motorlu olmak üzere dört farklı seçeneğe sahip. Hepsinin ortak yanı; tüm aydınlatma, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın, ocak, iklimlendirme, seyir cihazları, televizyon ve müzik sisteminin tüm elektrik ihtiyacının güneş panelleriyle karşılanıyor olması. Rollbar üzerinde yer alan hardtop sistem üzerine yer alan güneş panelleri de ihtiyaca göre uzayıp panel alanını arttırarak elektrik ihtiyacını karşılamaktadır. Sıfır çevre kirliliğiyle yüzen ev tüm enerji gereksinimini kendi kendine karşılayabilir.
Haberde okuduğumuza göre camlardan da elektrik sağlanıyor. Bu konudan da kısaca bahsedebilir misin?
Gelişen teknoloji yüksek şeffaflık içeren camlardan da elektrik üretme olanağı sağlıyor ve bu teknoloji her geçen gün daha da gelişiyor. Şeffaf ve esnek özelliğiyle içeriden dışarıyı seyrettiğimiz camlar aynı zamanda elektrik üretimini de sağlamakta. Bu camların isteğe bağlı bir seçenek olarak Yüzen Ev’de kullanılması da mümkündür ve kullanıcısına opsiyonel olarak sunulabilir.
Yüzen evlerin atığı nereye gidecek?
Yüzen evler bünyesinde iki atık su tankı ve bir katı atık tankı içeriyor. İlk atık su tankı gri su olarak tabir ettiğimiz lavabo, banyo sularını topluyor. İstenirse bu sular ihtiyaca göre filtrelenerek tekrar dönüştürülebiliyor. Örneğin tekne yıkama suyu veya temizlik suyu olarak kullanılabilir hale getirilebilmekte. Diğer atık su tankı ise tuvalet giderinin bağlı olduğu ve siyah su olarak adlandırdığımız tanktır. Bu tank dolum sınırına yaklaştıkça karadaki vidanjör benzeri sistemle ücret ödemeksizin çekiliyor ve tank tekrar boşaltılıp kullanıma devam ediliyor. Açık denizde çok uzun süre kalmak söz konusu olursa yine siyah su filtrelenerek denize zarar vermeyecek hale getirip dünya standartlarına göre karadan 12 nm uzakta, seyir halinde ve 50 metreden derin sularda boşaltımı yapılabiliyor. Fakat öncelik limanda, karada bu atıkların boşaltılması olmalıdır. Katı gıda atıkları ise yine aynı şekilde öğütülüp 10 mm’den daha küçük parçalara bölünerek uluslararası kurallara göre atık merkezlerine toplanıyor veya yine aynı şekilde karadan 12 nm uzakta, seyir halinde ve 50 metreden derin sularda boşaltımı yapılabiliyor. Fakat öncelik bağlı bulunduğu limanda veya varacağı limandaki atık merkezine boşaltımdır.
“Rant odaklı inşa ve imar hareketliliği dolayısıyla ülkemizde yüzen ev kültürü maalesef oluşamadı.”
Bu projenin dünyada örnekleri var mı? Türkiye standartlarında uygulamada farklılık olur mu?
Dünyada örnekleri var. Denize kıyısı olan kentlerde, nehirlere ve göllere sahip denizle barışık ve denizin getirilerinin farklında olan medeni ülkelerin çoğunda kullanılmaktadır. Dünyada ciddi bir piyasaya sahip olan yüzen evler ülkemizde yok denecek kadar az kullanılıyor. Rant odaklı inşa ve imar hareketliliği dolayısıyla ülkemizde yüzen ev kültürü maalesef oluşamadı.
Oysa Türkiye yüzen ev kullanıcısı diğer bütün ülkelere göre daha avantajlıdır. Zira üç bir yanı denizlerle çevrili iki yarım adadan oluşan ve bünyesinde bir iç deniz barındıran ülkemiz aldığı güneş ışığı oranının yüksekliği itibariyle de coğrafi olarak en ideal niteliklere sahiptir.
Sürekli avantajlarından bahsettik. Yok mudur hiç dezavantajı yüzen evlerin?
Yüzen Ev projesi tasarım itibariyle hiçbir dezavantaj barındırmıyor. Aksine çevre dostu, sıfır kirlilik sunan doğa dostu bir tasarımdır. Fakat yerleşim bölgelerinde plansız olarak konumlandırılması halinde yoğunluğa dayalı bir sıkıntının yaşanması dezavantaj olarak nitelendirilebilir. Ticari maksatlı kullanımda kontrolsüzlük ve denetimsiz olarak muadillerinin üretilmesi neticesinde sayı artışının aşırılaşması söz konusu olursa bu bir dezavantaj olarak nitelendirilebilir.
“Hayallerin ömür boyu borçlandırılıp bir beton kütleye mahkum edilmesine yönlendirildiği günümüzde özellikle çevreye duyarlı ve sağlıklı yaşam öngörülerini dikkate alarak yaşamak isteyenler için yüzen ev betonlaşmaya en uygun alternatif olacaktır.”
Betonlaşmaya bir alternatif olabilir mi gerçekten?
Betonlaşmaya muhakkak bir alternatif olabilir. Birçoğumuzun hayali yalı veya deniz manzaralı ev sahibi olmak olduğunu varsayarsak müthiş yüksek bir maliyet ortaya çıkıyor. Oysa yüzen ev bugün itibariyle 400.000.-TL’den başlayan fiyatları itibariyle yalı konforunu üzerine seyir olanağı da katarak sağlayabiliyor. Ayrı bir yazlığa gerek kalmadan denizle iç içe bir yaşam olanağı yüzen ev ile mümkündür.
Hayallerin ömür boyu borçlandırılıp bir beton kütleye mahkum edilmesine yönlendirildiği günümüzde özellikle çevreye duyarlı ve sağlıklı yaşam öngörülerini dikkate alarak yaşamak isteyenler için yüzen ev betonlaşmaya en uygun alternatif olacaktır. Bu sayede yeşil alanların korunması, tarihi dokunun korunması, deniz kültürünün gelişmesi, doğaya saygının artması ve betona mahkum edilen hayatların denize açılması mümkün olacaktır. Zira medeniyete açılmanın yolu denizlerden geçer. İnsanlar arasında yapılan sosyal araştırmalara göre deniz seviyesinde yaşayanların en çok oksijenden faydalanabilenler olduğu ve en zeki olan insanlarında deniz seviyesinde yaşayanlar olduğu tespit edilmiştir.
“Denize sırtını dönerek oturmayı tercih eden bir toplumda gerçek anlamda denizle yaşamak isteyenlerin sayısı fazla olmadığından sabit kullanıcı manasında ütopik bir artış olacağını beklemiyorum.”
Çok ütopik düşündüğümüzde, denizde kontrolsüz tekneleşmeye sebep olabilir mi?
Bu çok doğru bir yaklaşım. Şayet yüzen evler ticarete haddinden fazla alet edilirse (kiralama, tur, günlük-haftalık-aylık kiralama, turizm amaçlı kullanım vs.), kontrolsüz muadillerinin üretilmesine müsaade edilirse ve denetlenemezse sayılarının kontrolsüz artması mümkün olabilir. Fakat denize sırtını dönerek oturmayı tercih eden bir toplumda gerçek anlamda denizle yaşamak isteyenlerin sayısı fazla olmadığından sabit kullanıcı manasında ütopik bir artış olacağını beklemiyorum.
Aynı zamanda Deniz Taksi projesinin de sahibisin. Bu proje neden tercih edilmedi?
Deniz Taksi projesini Türkiye’de ve hatta dünyada ilk gündeme getiren ve Türkiye’de ilk tasarım tescil belgesi alan ben oldum. Projeyi basına vermemi takiben gerek yazılı, gerek görsel medyada büyük ilgi gördü. Hemen hemen tüm ulusal TV kanallarında röportajlarım mevcut. Günlük gazete ve aylık sektör dergileri de projeye büyük ilgi gösterdi. Projeyi gören İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Kadir Topbaş projemi o dönem başkanlığına aday olduğu İstanbul’da seçim propagandalarında hayata geçirmek istediğini sıklıkla kullandı. Ardından İDO ile görüşmelerimizde proje İstanbul deniz koşullarına uygun bulunmadı fakat projem formu değiştirilerek tarafımın onayı alınmaksızın kullanıldı. Oysa formu değiştirilerek katamaran yapıda uyguladıkları projenin uygun olmadığı büyük zararlar neticesinde anlaşıldı. Oysa ben projemi hiçbir çıkar gözetmeksizin, dikkati denize ve deniz ulaşımına çekmek maksadıyla mikro ölçekte bir ulaşım alternatifi maksadıyla tasarlamıştım. Benim projem 80HP iken onlar 480HP ile projeyi hayata geçirdiler ve ölü doğuma sebep olan katamaran tercihinden sonra ikinci unsur motor seçimi unsuru oldu ve proje şu an neredeyse kullanılamaz hale geldi. Tarafımdan esinlenen bir takım girişimciler tekil bazda çalışmalar yapmış ve yapmakta fakat tasarım işletim sistemi itibariyle de benim tasarladığım gibi tesis edilemediğinden tüm girişimler büyük ölçüde zarara uğrayarak yok olmuş ve satışa çıkarılmıştır.
“Zira bizler yarınları düşünmeden projeler üretir ve uygulamaya sokarsak kaybeden sadece gelecek nesillerimiz değil; insanoğlunun varlığı için gerekli olan denizlerimiz ve doğal yeşil alanlarımız olacaktır. Her tasarım öncelikle insan ve çevre odaklı olduğu sürece istikrarlı bir başarı elde etmek mümkün olabilir.”
Özetlersem bugüne kadarki bütün projelerimde öncelikli kriterim toplumun faydalanması ve çevreye duyarlılık olmuştur. Sübvanse edilmesine gerek kalmaksızın ucuz ve ve nitelikli olanaklara insanları taşımak ve yaşatmak tüm tasarımlarımın öncelikli özelliğidir. Zira bizler yarınları düşünmeden projeler üretir ve uygulamaya sokarsak kaybeden sadece gelecek nesillerimiz değil; insanoğlunun varlığı için gerekli olan denizlerimiz ve doğal yeşil alanlarımız olacaktır. Her tasarım öncelikle insan ve çevre odaklı olduğu sürece istikrarlı bir başarı elde etmek mümkün olabilir.