Medeniyetlerimiz; bizi hiç tanımayan, varlığımızdan ve bu dünyaya bıraktığımız izlerden haberi dahi olamayan, geçmiş zamanlarda hüküm sürmüş insanların bize hiçbir beklentileri olmadan bıraktıkları kültür birikimi.
Medeniyetlerimiz; binlerce derinliklerde göçüp gitmiş binalar, toprağa karışıp ona hayat vermiş tarlalar, canlılara nefes olmuş suların çıktığı kuyular, binlerce yıldır muhafaza edilmeye çalışılan yazılar…
Ve bu sonu gelmez mirasın en büyülü, en nefes kesici güzellikteki üyesi: Sualtı Antik Kentler.
İşte yeryüzündeki insanlığa hizmet ettikten sonra su altındaki masalsı deniz insanlarına ev sahipliği yapan ihtişamlı 5 arkeolojik şehir:
1 . Qiandao Gölü Lion Şehri, Çin
Günümüzde Çin’in en önemli turistik merkezlerinden biri olan Lion Şehri, dünyadaki su altı şehirleri arasında en göz alıcı olanıdır. MS 25-200 seneleri arasında Doğu Han Hükümdarlığı’nda inşa edilen şehir, ismini arkasında bulunan Wu Shi Dağı‘ndan alır. 62 futbol sahası büyüklüğündeki bu sualtı şehri, Xin’an Hidroelektrik Santral Projesi yüzünden 1959 yılında baraj yapılması amacıyla Qiandao Gölü‘nü de kapsayan geniş bir alanla birlikte sular altına gömülmüştür. Şu an denizin 25-40 bin metre altında bulunan bu şehir, heykellerle detay verilen göz alıcı bir mimariye sahiptir.
2. Port Royal, Jamaika
İngiliz, İspanyol ve yerli halktan insanların bir zamanlar hayatlarını sürdürdükleri bu şehir, sulara teslim olmadan önce korsanları, hayat kadınlarını, romu ve şehrin düzenini bozan gece hayatı ile çevre ülkelerde dünyanın en günahkar şehri olarak biliniyordu.
1518 yılında Güneydoğu Jamaica’da kurulan Port Royal, 17. yüzyılın sonlarına doğru Karayipler’deki ticaretin ve ekonominin kontrolünü eline almış merkezlerden biriydi. Ancak o dönemin insanları tarafından bu günah şehrinin yeryüzünden silinmesiyle özdeşleşmiş bir olay oldu: 7,5 büyüklüğündeki 7 Haziran 1692 depremi. Tüm şehir, deprem ve ardından gelen tsunamiye dayanamayarak yaklaşık 2000 canlısıyla birlikte sular altına gömüldü. Günümüzde 5 hektarlık alan kaplayan antik kent denizin 12 metre derinliğinde bulunuyor.
3. Yonaguni-Jima Piramitleri, Japonya
Japonya’nın güney kıyısındaki Ryukyu açıklarında bulunan harabeler; el değmemiş doğanın büyüleyici bir parçası mı yoksa insanlığın meydana getirdiği bir eser mi hala kesin bir cevap yok.
Doğal oluşum yönündeki güçlü teorilere ve çalışmalara karşın birbiriyle uyum içerisinde yükselen taşlar ve üçgen köşeli piramitler insan elinin değdiği konusunda bizi düşünmeye sevk ediyor. Oluşumu konusundaki anlaşmazlıkların yanı sıra denizin tabanından 76 metre yukarıya kadar ulaşabilen bu piramitler, etrafındaki çekiç başlı köpekbalıkları ile dalış sporunu tutkuyla yapan insanlar için bulunmaz bir fırsat.
Uzmanların araştırmaları, bu muhteşem yapının insan eseri olması durumunda M.Ö 10.000 yılında buzul çağında inşa edilmiş olacağını öngörüyor.
4. Dwarka, Cambay Körfezi, Hindistan
Hindistan’ın Gujarat eyaletinin bilinen ilk başkenti olan Dwarka şehrindeki Cambay Körfezi, şu an engin suların altında huzurla nefes alıyor. Lord Krishna’nın 70 bin saraydan oluşan altın ve gümüşten inşa edilmiş antik kentinin bir efsane olmadığının 2001 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarla kanıtlanması, bu yosunlarla sarmalanmış büyüleyici mirası insanların ziyaretine açtı. 1983 yılından bu yana devam eden çalışmalarla şehrin tamamının keşfi hedefleniyor. Dwarka şehrinin kıyılarında bulunan antik kent şu an yerin 40 metre altında gelenlere yaşadıklarını anlatmayı bekliyor.
5. Kleopatra Sarayı, İskenderiye, Mısır
Bundan 1600 yıl öncesinde yaşanan büyük bir depremle Akdeniz’in derinliklerine gömülen Kleopatra Sarayı; Mısır’ın İskenderiye şehrinde bulunmaktadır. Günümüzde dalış organizasyonlarının eşsiz durağı olan Mısır, hem tarihi hem de doğasıyla bizlere büyüleyici bir güzellik sunmakta Kleopatra Sarayı’nda. İçerisinde İsis Tapınağı ve dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen İskenderiye Feneri’nin kalıntılarının bulunduğu birçok antik yapı 1994 yılından beri dalgıçların yaptığı çalışmalarla gün yüzüne çıkmaktadır.
Kaynak: mediadump.com
Hazırlayan:Esra Aydın