Sert, aykırı, eleştirel, çoğunlukla gerçekle hayalin ince çizgisinde varolmaya çalışan yeraltı edebiyatı; alkolizmin, cinselliğin, sıradışılığın, küfrün dışa vurumudur.
Türkiye’de yeraltı edebiyatının gelişmiş olduğunu söyleyemeyiz ne yazık ki. 90’lı yıllarla birlikte gelişen globalleşme edebiyatımızda egemen olan temaları daha popüler ve daha sakin kıldı. Bunun sonucunda ortaya çıkan karşıt temalar ise Türkiye’de yeraltı edebiyatını oluşturmuş oldu.
Bu türde Oğuz Atay ve Küçük İskender gibi isimlerin ardından öne çıkan bir yazar daha oldu: Hakan Günday.
1976 doğumlu adalı bir Türk yazar yetişti bu topraklarda. Üniversite hayatında düz bir çizgi tutturamayan Hakan Günday, edebi minvalde ne yaptığını bilen bir yazar.
İlköğrenimini Brüksel’de tamamlayan yazar, Ankara’daki Tevfik Fikret Lisesi’ni bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümünde üniversite eğitimine başladı. Ertesi yıl Universite Libre de Bruxelles’in siyasal bilimler bölümüne geçti. Öğrenimine Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde devam etti.
2000 yılında yayınlanmış ilk romanı olan Kinyas ve Kayra’nın çıkışını ise yazar şöyle özetliyor:
“23 yaşındaydım ve bir üniversiteden diğerine sürüklenmekle meşguldüm. O sıralar kayıtlı olduğum üniversitede, dördüncü yılımı geçiriyordum ama hala ikinci sınıftaydım. Yine bir sabah okulun bulunduğu caddenin ortasındaki refüjde duruyor ve etrafıma bakıyordum. Sol kaldırımda üniversite, sağ kaldırımda da sıra sıra dizilmiş kıraathaneler ve kırtasiyeler vardı. Ben o sabah sola saptım. Önce bir defterle kalem aldım. Sonra da o kıraathanelerden birine girdim. Ve yazmaya başladım. İki buçuk ay boyunca o kahveye gidip geldim ve sonunda Kinyas ve Kayra bitti.”
Kinyas ve Kayra; üç bölümden oluşan, yarı anarşist, yarı varoluşçu, bolca agresyon içeren bir kitap. Okurken dişlerimi sıktığımı, bazen iç organlarımı çıkarıp yerlere vurasım geldiğini hatırlıyorum. Kinyas ve Kayra iki nihilist insan. Gerçek hayatta karşıma çıksalar nefret edebileceğimi sandığım ama romanda hayran olduğum iki karakter. Kitap yeraltı edebiyatına paralel olacak şekilde çok ince bir çizgide. Hararetle söylemek istiyorum ki bu kitabı ya çok seversiniz ya da tümden nefret edersiniz.
Yazarın her kitabını tek tek ele almak yerine biraz merak payı bırakmayı yeğlerim. Fakat bir de son kitabını incelemeden geçemeyeceğim.
Yazarın epey öne çıkmış olan son kitabı ise “Daha“. Kitapta son yıllarda sıkça karşılaştığımız insan tacirliği ele alınmış. Ama emin olun çok daha fazlası var. İnsan taciri bir babanın elinde yetişen küçük bir çocuğun giderek delirmesi, batan gemiler, yitip giden onlarca hayat ve korku üzerine her şey… Muhteşem bir psikoloji tahlili.
Eğer kitaplarınızı altını çize çize okuyorsanız Hakan Günday kitaplarını okurken elinizden kaleminiz eksik olmasın. Çünkü bir aforizma için yüzlerce cümle sarf edilmiş. Bir cümlenin altını çizsek diğerlerinin hatrı kalıyor.
Yeraltı edebiyatına önyargılı iseniz, Hakan Günday’la tanışmamış iseniz; bu yazara bir şans verebilirsiniz.