Ana SayfaYaşamKadınHer beden biriciktir, güzeldir: Beden olumlama hareketi haklı bir direniştir

Her beden biriciktir, güzeldir: Beden olumlama hareketi haklı bir direniştir

-

Bu yazıda her ne kadar beden olumlama hakkında konuşmayı amaçlasam da biraz da bedenlerimiz hakkında fütursuzca konuşanlarla ilgili içimi dökmek istiyorum.   Öncelikle beden olumlama kavramını duymayanlar için açıklayayım. Beden olumlama orijinal ismi ile body pozitivi modanın bize dayattığı güzellik kalıplarına karşı çıkar ve şişman, zayıf, kıllı, engelli, beyaz, siyah, uzun, kısa vb. her türlü bedenin güzel olduğunu savunur. Hiçbirinin bir diğerine üstünlüğü olmadığını söyler. Kısaca bedenlerinizi sevmemizi amaçlayan aktivist bir harekettir. Teoride kulağa hoş geliyor. Ama pratikte bu o kadar kolay olmuyor. Neden mi? Çünkü toplum buna izin vermiyor. 

26 yaşındayım. 26 senedir çoğu insana göre zayıf bir bedenim var. Bunu fark etmem çok uzun sürmedi. Çünkü toplumumuzun, bedenlerimiz hakkında bilinçlendirme mekanizması çok gelişmiş. Zira günde 10 farklı kişiden 30 kere ‘aaaoıy çok zayıfsın, öleceksin/gebereceksin zayıflıktan, sen hiç yemek yemiyor musun’ şeklindeki ve zaman zaman daha kaba hatta kırıcı bilgilendirme cümleleri olmasa zayıf olduğumu fark etmem yıllarımı alabilirdi. Buradan kendilerine teşekkür ediyorum. Aslında kilo almak için zannedilenden çok daha fazla emek sarf ettim, mücadele verdim ama olmadı. Problem değil. Hayatta her şeyi başarmak zorunda değiliz. Ama bu insanların fark etmediği bir gerçek var. İyi, ince, sağduyulu ve merhametli insan olmak mücadele gerektirmeyen başarılardır. Ama görüyorum ki az önce bahsettiğim cümleleri kuranlar bunu bile başaramıyorlar.  

Kendi bedenleri ile ilgili yaşadıkları problemleri benim-bizim üzerimizden dışa vuruyorlar. Hatta varlığım-varlığımız bu insanları rahatlatıyor. Kendi içlerinde kendilerine ve kendi bedenlerine duydukları nefreti bana-bize aktararak mutlu oluyorlar. Ama artık bu oyuna gelmemeyi öğrendim. Bunu öğrenmek bir günde olmadı, yıllarımı aldı. Artık sözde iyiliğim için yapılan acımasızca eleştiriler yüzünden kendimden nefret etmiyorum. Kendimi çirkin ve hasta hissetmiyorum. Kesin bir hastalığım var diye doktor doktor dolaşmaktan da vazgeçtim. Çünkü ben sağlıklıyım. Şekerim, gizli şekerim, tiroit bozukluğum yok. Kansız ya da vitaminsiz de değilim. Saçma sapan öneriler üzerine cipse, çikolataya abanıp kilo almaya da çalışmayacağım. Sırf kilo almak için sigaraya başlayıp bırakmayacağım. Çünkü tekrar söylüyorum; bu kişilerin beynimde yarattığı psikolojik rahatsızlık dışında bir hastalığım yok. Sırf kilo almak için sağlığımdan olmaya niyetim de yok.  

İyiliğim için söylendiği iddia edilen ‘gebereceksin zayıflıktan’ şeklindeki eleştirileri o kadar çok duydum ki ‘kesin bir hastalığım var’ diye düşünerek ve buna inanarak doktor doktor gezmeye başladım. Tahliller yaptırdım. Sağlıklı olduğum sonucunu aldıkça başka bir doktoru denedim. Sonra tahliller ve başka doktorlar ve tahliller… Çünkü tatmin olmuyordum. Doktor bana ‘gayet sağlıklısın, şekerin, vitamin değerlerin gayet normal’ dediğinde üzülüyordum. Keşke normal çıkmazsa, ilaç verse ve kilo alsam’ diyordum. Psikolojimi bu kadar bozmuşlardı yani; sağlıklıyım diye üzülüyordum. Bakın bu çok acı bir şey.  

Sırf kilo almak için bir sürü saçma sapan ilaçlar kullandım. İştahla ilgili hiçbir problemimin olmadığı halde iştah şurupları kullandım. Üstelik kullandığım iştah şurubunun reçetesindeki tüm yan etkileri görmeme rağmen. Halüsinasyonlar, çarpıntılar, sebepsiz ağlamalar…  Doktor bana ilacı yazmak istemedikçe rica minnet ilaç yazdırıyordum. Çünkü öleceğimi bilsem bile kilo almalıydım.  

En son bir doktora gittim. Tahlil yaptırdım, kilo almama engel bir hastalık buldurmayı kafama koymuştum çünkü. Tahlillerimi yaptı. Yine her şey yolundaydı. Ama bu doktor diğerlerinin aksine bende ki asıl sorunun ne olduğunu anlamıştı. Bana ‘ailende başka zayıf insan yok mu?’ diye sordu. Düşündüm halam, halamın beş çocuğu, onların çocukları, amcam…zayıf. Babaannem ve dedem de zayıftı. Babam ve abim de kilolu insanlar değiller… Doktor ‘demek ki bu genetik bir şey, bu kadar üzerinde durmana gerek yok, genetik yapın böyle’ dedi. Orada ikna oldum bir hastalığımın olmadığına, kompleks ve obsesif bozukluk dışında… 

Haftalarca dışarı çıkmadım. Günlerce yataktan çıkmadım. Saatlerce ağladım ‘ben neden kilo alamıyorum’ diye. Kaçtım olmadı, savaştım olmadı, onlara onlar gibi cevap verdim olmadı. Zayıf olduğumu söylemekten asla vazgeçmediler. Biliyorum ki asla vazgeçmeyecekler.  Üzüldüğümü söylüyorum ‘çocuk musun’ diyorlar. Kırıldığımı söylüyorum ‘ne var bunda, ben senin iyiliğin için söylüyorum’ diyorlar. Benim iyiliğim için bana bunu yapıyorsa Allah yapacağı kötülükten korusun demek geçiyor içimden. Alındığımı söylüyorum ‘benimle de şişman diye dalga geçiyorlar hiç takmıyorum’ diyorlar. Hayır takıyor. Ve o kişiye cevap veremediği için gelip benimle zayıfım diye dalga geçmeye çalışıyor. Oysa ‘sen hiç yemek yemiyor musun diye alay ettiklerinde’ onlara ‘Yoo yiyorum. Hem de senin o koca kıçın daha da kocaman olmasın diye yiyemediğin her şeyi öyle de güzel yiyorum ki. Ama kilo almıyorum’ diye yanıt versem çok mu mutlu olacaklar? Bunu söylemeyi akıl edemediğimi mi sanıyorlar? Ama hayır. Ben onlara haddini bildirmek için haddimi asla aşmayacağım. 

 Ben herhangi bir uzvumu beğenmeyip estetik ameliyatlarından bahsedince ‘Allah’ın yarattığını beğenmeyip değiştirmek günahtır’ diye vaaz vermeye kalkıyorlar. Bana kendi bedenimi beğenmeme hakkını vermiyorlar fakat benim bedenimle dalga geçme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar. Ve ben bu insanların çokluğuna rağmen kendimizi sevmeye çalışıyorum. 

 Zayıf olmak benim genetik kodlarım ile alakalı bir şey, yani benim suçum değil. Kaldı ki bu bir suç da değil. Ama bu kişilerin cahil ve görgüsüz birer insan olması kendi suçları. Kimsenin yüzüne çizgi film karakteri gibi görünüyorsun den-mez. Ağzın niye öyle, burnun ne garip, boyun çok kısa den-mez. Bu ayıptır. Bir hastalığın mı var, niye bu kadar zayıfsın den-mez. Çünkü gerçekten bir hastalığı olabilir. Bir ara sosyal medyada gündeme gelen Larissa’nın çocuk sahibi olma mevzusu gibi… Bir saniyede ağızdan çıkan şeyler başka birinde büyük yaralara neden olabilir.  

İnsanların bunları klavye başında rahat rahat yazmalarına alıştık. Ama yüz yüzeyken bunu nasıl utanmadan söyleyebiliyorlar? Anlamıyorum. Ben küçücük bir çocukken bile insanların dış görünüşleri hakkında yorum yapmamam gerektiğini biliyordum. Bunu bana kimse öğretmedi. Ama biliyordum. Fakat görüyorum ki koca koca insanlar milletin kol ve bacak kalınlıklarını yüzlerine vurabilmenin derdine düşmüş. Şaşırıyorum. Daha iyi bir işleri yok sanırım.  

Bitki yetiştiriyorum. Hayvan besliyorum ve tedavi ediyorum. Kitap okuyorum. Film izliyorum. Bitkisel ürünler yapmayı deniyorum. Fotoğraf çekiyorum. Psikoloji, tarih, edebiyat gibi konularla ilgileniyorum. Kuş gözlemliyorum. Yani insanlarla konuşabileceğim onlarca konu var. Ama o kadar sığ düşünceli ve cahiller ki beni yüzlerce kez görseler bile hep aynı konu başlığını açabiliyorlar. Aıııy ne kadar zayıfsıııon.   

Evet her beden biriciktir. Evet her beden güzeldir. Evet beden olumlama hareketi haklı bir direniştir. Fakat bir kadın size herkesin içinde ‘karşımda oturma, canım sıkılıyor, kemiklerini görmek içimi daraltıyor’ diyorsa…Başka bir kadın heyecanla aldığınız mezuniyet kıyafetiniz için ‘keşke daha kapalı bir şey alsaydın, elbise üzerinde askılığa asmışsın gibi durmuş’ diyorsa… Bir arkadaşınız ‘ya sanki gerçek bir insan değilsin, çizgifilm karakteri gibisin’ diyorsa…Başka bir arkadaşınız onu özlediğiniz için sarıldığınızda ‘yaa sarılma kemiklerin batıyor’ diyorsa… Ve bunlar yıllarca sürekli olarak tekrarlanıyorsa kendinizi sevmeniz nasıl mümkün olabilir ki?  Gerçekten ne kadar zor bir şey olduğunun farkındayım. Yine de yapabileceğimiz şeyler olduğuna inanıyorum.  

Önce kendimizi eğiteceğiz.  Sonra çocukları. Çocuklar aklına geleni düşünmeden söyleyebilirler. Ama onlara kesin bir dilde bu yaptığının yanlış olduğunu söylersek bizi anlayacaklardır. Eminim siz de kilonuz, boyunuz, saç renginiz, ten renginiz yüzünden ötekileştirildiniz ve zorbalığa uğradınız. Sizden ricam bu özelliklerinizi sevin. Bedeniniz hakkında kimseye laf söyletmeyin. Bu kişiler anneniz, babanız, kardeşiniz, sevgiliniz, kocanız, arkadaşınız olsa da kimseye vermeyin bu hakkı.  Siz de bu insanlardan olmayın. Altta kalmamak için bile olsa. Bunun yerine onlara ve kendinize şunları hatırlatın; 

 -Kişi kendi bedeniyle ilgili sorunlar yaşıyor diye bizim bedenimizle ilgili konuşma hakkına sahip değildir. 

-Kimse kimsenin bedenini aşağılayarak kişiliğinizi yaralama hakkına sahip değildir.   

-Kimse kimseye nasıl göründüğü hakkında hesap vermek zorunda değildir.  

-Herkes güzeldir ve kimse güzel olmak zorunda da değildir. 

Ve bana bu yazıyı yazmamda ilham olan insanlar;  

Lütfen yapmayın. Sözde iyiliğim için yüzünüzü buruşturup ne kadar zayıf olduğumu söylemekten vazgeçin. Gerçekten iyiliğim için bir şey yapmak istiyorsanız, cahil fikirleriniz ve yılan dillerinizle benden uzak durun. İnsanları görünüşleri yüzünden yargılayıp nefessiz bırakarak yavaş yavaş öldürebileceğinizi anlayın. Potansiyel George Floyd katilleri olmayın. Bedenin geçici ruhun kalıcı olduğunun farkına varın. Ve bir gün çürüyüp gidecek olan bedenlerimiz için sonsuza kadar var olacak ruhlarımızı incitmeyin.  

SON YAZILAR

Vakıf üniversitelerinde neler oluyor?

Üniversiteler tüm bileşenleriyle, emeğin ve bilginin kendini her an yeniden var ettiği mekânlardır. Üniversiteler eskiden beri hep toplumun aklı ve vicdanı olarak görülmüştür. Bu günlerde...

EŞİK: Kadın ve kız çocuklarını hayattan koparamayacaksınız, ev köleleriniz yapamayacaksınız

Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) kız çocuklarının okullaşmasını teşvik adı altında, kız okullarının açılması yani karma eğitimin baltalanması hakkında açıklama yayımladı. Karma eğitime son vermenin...

Sus(ma)mak! İnan(ma)mak!

Gündem şu an bu iki kavramdan çok da bağımsız bir noktada değil. Size şimdi ufak bir düşünce egzersizi yaptırmak istiyorum. Bana katılabilirsiniz veya eleştirmek istediğiniz...

Kadın, doğa ve kesişen tahakküm: Av ihalelerinden İstanbul Sözleşmesi’ne, Kuzey Ormanları’ndan 6284’e

Hem ekofeminizm hem vegan feminizm kadınların, doğanın ve hayvanların üzerindeki ataerkil kapitalist baskının nasıl ortak sömürü hikayeleri ortaya çıkardığını yıllardır tartışıyor. Üstelik bunu, sadece bu...
Ayşenur Özdemir
Ayşenur Özdemir
Kurumsal hayatın onu mutlu etmeyeceğinin farkedip çarkın dişlisi olmaktan çıktı, köyüne geri döndü. Bitkisel ürünler yapmayı öğrenip internetten satıp maddi ihtiyaçlarını karşılıyor. Manevi ihtiyaçlarını ise doğayı ve toprağı öğrenerek, üreterek, bolca okuyarak, izleyerek, yazarak ve fotoğraf çekerek. Halen ekoloji, sinema ve psikoloji hakkında okumalar yapıyor, bitki yetiştiriyor, hayvan besliyor, doğa ve kuş gözlemciliği yapıyor ve kendimi keşfetmeye devam ediyor.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol