Türkiye gündeminin ürettiği “ışığa” bakalım ve aydınlanma yolundaki gelişimimizin nasıl da karanlık “ışıklar” olduğunu konuşalım.
Ayrım, nefret sevgisizlik halidir. Bu büyük varlık İsa öğretmenin bütün maneviyatı bir kelime ile özetlediği “Komşunu kendin gibi sev” gelişimine karşı gelir.
Anadolu’da bir sevgi söylemi daha vardır. Çok basittir ve manyetik özellik gösterir, yani çeker. “Ne olursan ol gel.” Şimdi, şu farka bir bakalım. Birisi ittiriyor, birisi çekiyor. Bu iki okült güçtür ve insanlık ailesi üzerinde çalışır. Sevgi, manyetiktir ve çeker, orada olmak istersiniz bunu insanlık ailesi olarak İsa ile gördük. Söylemlerinde hep sevgi var, şiddetsizlik var. “Şiddetsizlik” bu öğretinin görünümüdür.
İnisiyeleri askerin kulağını kestiğinde İsa onu iyileştirmiş ve zarar vermeye gelmedim demiştir. Yüzüne tokat atıldığında öteki tarafını çevirmiştir. Çünkü, bu kadim varlık, Karma’nın ne olduğunu biliyordu ve işlerin nasıl da çok iyi yazıldığını biliyordu. Ona taş atanlara bakıp, Babasına onlara günah yazma dedi çünkü birilerinin orada yazdığını görüyordu.
Şimdi bu kısa okült değerlendirmeden içeri girelim. Benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir olamaz, ben onların PCR’larını ödemem, onlar ayrı ben ayrı. Ben ancak şunlar şunlar olursa öderim, ancak beyaz olursa ondan kan alırım, ana akım cinsel tercihin dışındakiler hastadır, Kürtler dağdaki teröristtir, Zazalar şöyledir, alevilerde abdest tutmaz, Ezidilerdeki kadim irfan yalandır, daha bir sürü örnek verilebilir buraya.
Böyle yaparak bir şeyi ittiririz. İttirdiğimiz şey, tekrar bize yazılır. Açığa sevginin sıcaklığı, birleştiriciliği ve daha yüksek olanı davet ediciliği değil, nefretin ayrımcılığı, parçalayıcılığı ve karanlığın davetidir.
Karanlık ve aydınlık, birçoğumuza hikaye gibi gelse de, hayatın temelinde seçimlerinin sonuçlarıdır. Karanlığın yakın zamanda vücut bulmuş hali, Hitler ve onun kadrosuydu ve nasıl ayrım yaptığını sanırım hepimiz gördük. Orada sevgi yoktu, aydınlık yoktu, karanlık vardı. İnsanlık gelişti mi? Medeniyete bir şey kaldı mı? Kolektif şuur alanlarımıza temizlenmesi gereken, öğrenilmesi gereken karmadan başka bir şey kaldı mı?
O dönemde zulüm edenlerin çok sıkıntılı bir yaşantıları olduğu kesin. Dünya yeniden doğum yasasını keşfettiğinde dinlerde büyük bir aydınlanma olacak. Çünkü şu anda bu anlam tam açık halde değil. Bu dünyada biz, öteki dünyaya hazırlanıyoruz. Çok özet olarak söylüyorum. Burada bir tarla var, ek, biç, uğraş ve orada ödülünü al. Buradaki uğraşlar da, çabalar da, dinler de tanımlanmış, git bardağın dışını yıka, içini yapan ile ilgilenme ve oradasın.
Tamam, peki hep mi oradasın? Cevap yok. Burada kendi ekibinle kurduğun subjektif kurallar ile ekim yapıyorsun ve bunları biçmeye gittiğinde ne olduğunu biliyoruz değil mi? İlerde yeterince gelişim gösterdiğimizde, birbirimizi sevmeyi başardığımızda Astral dünya hepimize açılacak oradaki sıkıntıları göreceğiz. Neyi biçtiğine bakacağız hep birlikte.
Her koyun kendi bacağından asılmaz ve koyunlar gruplarıyla birlikte değerlendirilir. Doğduğumuz ülkeden sorumluyuz. Burada doğarak, bunu seçerek bu sorumluluğu aldık. Doğduğumuz aileden, etrafımızdan, yaşadığımız alandan sorumluyuz. Bu sorumluluk devredilemez dostlar. Dolayısıyla bütün cahilliğinden, koyunundan, çobanından, zengininden, fakirinden sorumluyuz.
Eğer burada elitist bir yaklaşım yaparsak ki bu elitistliğin referansı ne olabilir? Üniversite bitirmek mi, para mı, vergi vermek mi, beyaz olmak mı, bir zümreden olmak mı? Kendi yarattığın subjektif dünya referansı ile nasıl bir şey tanımlayabilirsin ki? Mümkün değil, kendini komik duruma düşürürsün. Diyelim ki böyle bir ayrım yaptık, o zaman dostlar ayrım tayfası gelir ve size komşu olur. Kulağınıza fısıldarlar, siz de ayrılmaya başlarsınız. Eşiniz, çocuklarınız da başka ayrımlar içerisinde değerlendirilir. Belki şu anda aşı olanlar tarafındasınızdır ancak çocuğumuz hetero toplum tarafından eşcinsel ayrımcılığına uğrar. Kanser olursunuz, hayatınız baş aşağı olur diğer bütün sağlıklılardan ayrılırsınız.
Ayırmak, ayrım yapmak, nefret büyük bir sevgisizliktir. Bizi ilerletmez, dünyaya ışık çekmez. Işık ve karanlık iki büyük güçtür. Kutsal kitaplar bu örneklerle doludur. Bu konuda okumalar yapanlar bilir, onlar için de birkaç şey söyleyip bitirmek istiyorum.
Kolektif olarak üretilen karanlık söylemler ve onların ürettiği yapışık, çürük, karanlık enerji onlardan beslenen varlıkları cezbeder ve meydan onlarla dolar. Aydınlıkta olmaya gayret edenler, yargılamamalı önce mental düzlemde çalışmalıdır. Yoksa materyalist ekolojistler gibi yanan çam ormanı yerine yine çam ağacı dikmek olur bütün hedefimiz. Öğrenci, önce içeriye bakar sonra gider çam ağaçlarını diker, sevgiyle, doğa ile konuşarak bunu yapar, yakanlara lanet etmeden bunu yapar. Çünkü yakanın bağlı olduğu sistemi bilir. Çünkü bilir ki, doğanın sahibi büyük idareci oradadır. Ne yani dünyada işler kuralsız, başı boş mu oluyor? Yasalar yok mu? Olmaz mı, her gün nefes alman bir yasa. Her gün uçakların uçması bir yasa. Sadece fiziksel yasaların olmadığı da bir gerçekse olan biten şeylerin bu yasalara da göre olduğu da bir gerçek.
Ülkede doğmak demek, ülkedeki borçlara, kıyımlara, yalanlara dolanlara, iyiliklere, ev sahipliğine, nefrete, kısaca her şeye ortak olmak demektir ve hesap hepimize aittir. Hesabın ne olduğunu bilemeyenlerin dönüp bu toprakların büyük sevgi Üstatlarını okuması ve kalplerini yumuşatması gerekir.
Sözlerimi kalp üstatlarına bırakıyorum.
Gel Gel Ne Olursan Ol Yine Gel
…
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,
Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz…
Beri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk ?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik…
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.
Wikipedia’dan alınmıştır.