Ana SayfaKültür & SanatKitapKadınlar Ülkesi | Bilimkurgu değil; peki bir kadın ütopyası sayılır mı?

Kadınlar Ülkesi | Bilimkurgu değil; peki bir kadın ütopyası sayılır mı?

-

Amerika’nın ilk feminist yazarlarından Charlotte Perkins Gilman, ilk defa bir kadın tarafından yazılan ütopya olarak kabul edilen Kadınlar Ülkesi’nin de yazarıdır. Ah, bizim çelişkiler yumağı 21. yüzyılımız! Hâlâ bir eseri yazan kadınsa, yazarın cinsiyetini belirtiyoruz. Bir erkeğin yazdığı, bir erkeğin yaptığı hiçbir şey için böyle bir şey yapmıyoruz ama yazan kadın olunca sanki biraz da, “kadınlar şöyle buyurmaz mısınız? Size de burada hanım hanımcık durmanız için bir alan açtık, elbette kabul ediyoruz, varsınız ve var olacaksınız.” denmiş gibi oluyor. Yine de kadınların bir sıfır yenik başladığı bu maçta böyle cinsiyetçi kodlamalara takılmaktansa Kadınlar Ülkesi’ne bakmayı yeğliyorum. 

Kadınlar Ülkesi için söylenen ve bazı yerlerde bir tür ön kabul halini alan değerlendirmelere bir şerh düşmek istedim. Umarım yazım, kitaba bir de buradan bakmak isteyebilecekler için bir kapı olur. Bu kapıyı aralamadan önce isterseniz biraz yazarı tanıyalım.

Charlotte Perkins Gilman

İlk feminist aktivistler arasında sayılan Charlotte Perkins Gilman, 3 Temmuz 1860’da Amerika’da dünyaya gelmiştir. En bilinen eseri Sarı Duvar Kağıdı, doğumundan sonra girdiği ağır psikozun ardından yazılmıştır ve tüm enerjisi ev içindeki atıl yaşam tarafından emilen kadınların içinde bulunabileceği halin, güçlü ve metaforik bir anlatımını sunar. Hayatı boyunca kadınların eşitlik mücadelesi için yazan, dergi çıkaran, konferanslara katılan, mücadele yürüten, sosyal reform eğitmeni Gilman’ın en başarılı eserinin de Sarı Duvar Kağıdı olduğu sık sık belirtilir. Bu fikre katılıyorum. Yaşadığı dönemde kadınların hak arayışı mücadelesine güçlü katkılar sunan Gilman’ın bir de ilk kadın ütopyasını yazarak edebiyat tarihinde iz bıraktığı söylenir. İşte buna katılmıyorum. Kadınlar Ülkesi okuması keyifli bir roman olsa da nasıl bilimkurgu olarak ele alınabilir? Hatta bir kadın ütopyası sayılması mümkün müdür? Yazımın devamında bu başlıklara değineceğim.

Kadınlar Ülkesi’ne bilimkurgu açısından bakıldığında

Edebiyat içinde türlerin varlığı, bu türlerin okurları için eserlere ulaşma kolaylığı sağlıyor olsa da türlerin sınırlarını katı kurallara bağlamak doğru değildir. Yine de bilimkurguyu, diğer türlerden ve özellikle de fantastik edebiyattan ayıran iki temel öğeden bahsedilir. Birincisi, bilimkurgu eserin gelecekte geçiyor olmasıdır. İkinci özellikse bilimde yaşanan gelişmeye bağlı olarak roman evreninin kurulmasıdır. Eserin bir makine ile yapılan zaman yolculuğunu anlatıyorsa bilimkurgu, zaman yolculuğu yapan üstün ve özel yetenekleri olan bir türü anlatıyorsa fantastik edebiyat olduğu söylenir.

Kadınlar Ülkesi’nden aşağıdaki alıntıya baktığımızda:

Başlarım onların büyükanne zihniyetlerine!” diye çıkıştı Terry. “Tabii ki Erkeklerin Dünyasını anlayamaz onlar!” İnsan bile değiller ki, bir grup ka-kadın onlar sadece!” Elbette bu, onların döllenmesiz üreme durumlarını kabullenmesinden sonra olmuştu.

Keşke bizim büyükbaba zihniyetlerimiz de böyle çok şey başarmış olsa,” dedi Jeff. “Bütün bu fakirlik, hastalık, ve daha niceleri arasında iyi kötü geçinip gidiyor olmamız çok harika bir şey mi sence? Burada ise huzur var, refah ve güzellik var, iyilik ve zekâ var. Son derece harika insanlar bana sorarsan!”

Kahramanlarının arasında geçen yukarıdaki diyalog, kadınların üremesinin bilimsel bir gelişmeyle gerçekleşmediğini göstermektedir. Bu nokta eserin temel dayanağıdır ve kadınlar ülkesinin var olma gerekçesinin fantastik bir öğeye dayandığını gösterir. Zamanın gelecekte bir zaman olmamasını bir kenara bıraksak bile eserin buradan bakınca bilimkurgu olarak kategorilenmesini anlamak mümkün değildir.

Peki, eser bir kadın ütopyası sayılır mı?

Kadınlar Ülkesi, ütopyaların dünyadan ayrı, kendi sınırları içinde kapalı, bir bolluk diyarı olması koşulunu karşılıyor. Peki, bu toplumun bolluk içinde yaşayan kadınlarının yeniden çift cinsiyetli bir toplum olmaya dair arzuları varsa yani bu bolluk ülkesinde özlem duyulan bir şeyler varsa nasıl buranın bir ütopya diyarı olduğundan bahsedebilir? Kadınların eksiliklik hissettiği bu çift cinsiyet, yani bir ayağıyla tam olmayan toplum, bir ütopya olabilir mi? Eğer Kadınlar Ülkesi’nin kadınları müreffeh durumlarından memnun olsaydı ve bu bir üst uygarlık olarak sunulsaydı evet bir ütopya denebilirdi ama maddi varsıllığın yanında altı çizilen bu noktayı göz önüne alınca Kadınlar Ülkesi’nin bir ütopya sayılamayacağı görüşündeyim.

Bunun yanında bir kadın ütopyası olarak sunulan roman, üç erkek kahramanın Kadınlar Ülkesi’ni keşif macerasını konu alır. Kadınlar Ülkesi’ni ziyaret eden bu üç kafadarın hikayelerini yine onların yaşadıkları üstünden anlatan roman nasıl kadın ütopyası kabul edilir?

Kitabın barındırdığı analık üstünden kadın kutsiyeti ve doğurmanın yüceleştirilmesi üstünden yürütülen kadınlık tartışmalarının da günümüzden bakıldığında eksik ve hatta hatalı olduğu söylenebilir. Kaldı ki roman Kadınlar Ülkesi’ni ziyaret eden üç erkeğin bakışından sunulan gerçek dünyadaki kadın algısını da kadınların nazik, narin ve naif varlıklar olduğu yönünde aktarır. Kadınlar Ülkesi’ndeki bütün işleri yapmaya yetkin ve güçlü kadınları nasıl kadın olabilir diye sorgularlar yer yer. Roman kahramanları, romanın yazıldığı yıllarda çalışan kadınların, ev işlerini yapan, tarla işlerine bakan fiziksel olarak güçlü kadınların, kadın olmadığı algısıyla kadınları kendi içinde ayırırken, bakışındaki algının yanlışlığını da göstermektedir. Gerçek dünya olarak sunulan üç erkeğin yaşadığı ülkede kadınların bir kısmı kadın bile değildir, peki bu kadınlar nedir? Romanın yazıldığı yıllar düşünüldüğünde bu algının “doğal!” olduğu söylenebilir. Peki bir romanda bunlar sunulurken, bu bir kadın ütopyası olabilir mi? Günümüz gelişme ve tartışmalarından bakınca buna evet demek mümkün görünmüyor.

Yazımı bir süredir zihnimi meşgul eden bir soruyla bitirmek istiyorum: Charlotte Perkins Gilman gibi öncü, ütopya özlemli ve umutlu bir kuşaktan Margarette Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü gibi distopik bir roman evrenine nasıl ışınlandık? Umuttan umutsuzluğa geçmek gibi bir lüksümüz olmadığı halde neden artık distopyalar okuru cezbediyor? Kitap bu ve benzeri sorulara davetiye çıkardığı için güzel. Belki sırf bu sorular ve diğerleri için bile okunmaya değer. Sevda Deniz Karali tarafından dilimize kazandırılan ve İthaki Yayınları’ndan yayımlanmış kitap umarım okurunda da pek çok soru doğurur.

Sağlıcakla kalmanız dileklerimle.

*Alıntı: Charlotte Perkins Gilman, Kadınlar Ülkesi, Çeviren: Sevda Deniz Karali, İthaki Yayınları, 10. Baskı, İstanbul, 2018’den yapılmıştır.

SON YAZILAR

Shakespeare, Kafka, Orwell, Dostoyevski ve günümüz

Okuyanın okuduğundan, yazanların okunmadığından hemen herkesin kitapların pahallılığından yakındığı günümüz sularında edebiyat sandalında bir gezintiye ne dersiniz?

Your Stage + Art: Müziğin evrenselliğini kutlayan bir sahne

Bugün paylaşımcılığın ve özgürleşmenin buluştuğu ortak noktadan, müzikten konuşacağız. Your Stage + Art, müziğin insanları bir araya getirme gücüne inanan, müzisyenlere eşit ve özgür şartlar altında müzikseverlerle buluşma imkânı sunmaya çalışan bir oluşum. Sanatla ilgilenen herkesin yeteneklerini...

Edebiyat tekeli ve kırık kalemler

Ülkemizde okuma alışkanlığının çok fazla olmadığını biliyoruz. Bunun için çevremize bakmamız bile yeterli ama gelin sayılara da bir göz atalım. TÜİK’in 2023 yılında yaptığı araştırmaya göre...

İşçi Filmleri Festivali başlıyor

18. İşçi Filmleri Festivali, 14-19 Ekim tarihleri arasında Ankara’da sinemaseverlerle buluşacak. 14 Ekim günü saat 18.30’da Kavaklıdere Sineması’nda oyuncu Gözde Duru’nun sunuculuğunu yapacağı açılışta Sputnik’te...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol