İklim değişikliği, atmosferdeki metan, bütan, karbondioksit gibi sera gazları sebebiyle atmosferdeki ısının dışarı çıkamamasıyla oluşur. Volkanik patlamalar, dünyaya gelen güneş ışınlarındaki değişimler gibi çeşitli doğa olaylarının yanı sıra, belli başlı insan aktivitelerinin de (fosil yakıtların kullanımı gibi) bu sera gazlarını arttırdığı ve küresel ısınmayı ortaya çıkardığı bilim insanları tarafından kabul edilmektedir.
Küresel ısınma öncelikle kutupların erimesi, deniz ve okyanus seviyelerinin yükselmesini akla getirse de iklim değişikliğinin; sıcaklıkların, doğal afetlerin, sıcaklıkla ilgili hastalıkların artmasına, doğal hayatın risk altına atılmasına ve ekonomik kayıplara da sebep olacağı öngörülmektedir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri‘nin de tabiri ile “İklim değişikliği artık sadece çevrecilerin ve bilim insanlarının sorunu değil”; sağlık, güvenlik, gıda, ve ekonomik yönleriyle ele alınması sebebiyle gelişmiş ülkelerin hükûmetlerince de oldukça ciddiye alınıyor, bu konuda yapılan konferansların sayısı gittikçe artıyor. Bilim insanları alternatif temiz enerji kaynakları üzerinde çalışıyor ve sera gazı üretmeyen alternatif konulara yöneliyor.
Öte yandan bireysel bazda ele alındığında, sera gazı etkisi ve iklim değişikliği konusunda en duyarlı insanların bile çok fazla hamlede bulunamadıkları gözlemleniyor. Bu insanların birçoğu artık “çok fazla karbon tüketildiğinin ve karbon ayak izinin takip edilmesinin önemli olduğunun” farkında. Ancak iyi niyetler, eylemlerde kendisini fazla göstermiyor, gösteremiyor. Kimilerimiz bu konuda birkaç adım atmış olsak da sera gazı üretmeye devam ediyoruz. On sene öncesine göre güneş panelleri, rüzgâr türbinleri çok daha yaygın olsa da soğuk iklimlerde bulunanlar için ısınmadan yaşamak ciddi bir sorun. Ulaşım, bilinçsiz gıda tüketimi, elektrik kullanımı gibi diğer alanlarda ise teoride büyük olsa da pratikte hâlâ küçük adımlar atılıyor.
Bir başka perspektiften bakıp bu konuya tamamen şüpheci yaklaşan ve iklim değişimine hiç inanmayanlar da mevcut… İklim değişikliğini inkar eden Amerikalılar, bunun bir kandırmaca olduğuna inanan basın yayın kuruluşları ve politikacılar tarafından yönlendiriliyorlar. Ancak 14 gelişmiş ülkede yapılan bir bilimsel çalışmaya göre, iklim değişimine inanmama konusunda lider ülke Avusturalya.
Global Environmental Change dergisinde yayınlanan bilimsel çalışmaya göre, Avusturalyalıların yüzde 17’si bu konuda şüpheci. Norveçliler yüzde 15 ile takipte, ardından yüzde 12 ile Amerikalılar geliyor. İngiltere, İsveç ve Finlandiya ile birlikte yüzde 10 şüpheci insanla takip ediyor. İklim değişimi konusunda en düşük şüphe İspanyollarda, halkın sadece yüzde 2’si bu konuda şüphe duyuyor.
Tazmanya Üniversitesinden iki bilim insanının 2010-2011 yılları arasında yaptığı çalışmada, endişe verici düzeydeki antropojenik (insan kökenli) iklim değişikliğinin bilimsel ispatlarına rağmen, iklim şüpheciliği ısrarla devam ediyor. Araştırmada insan aktivitelerinin iklim değişikliğini direk etkileyip etkilemediği sorulmuyor, ancak “artan sıcaklıkların çevre için tehlikeli olup olmadığı” soruluyor.
Artan sıcaklıkların hiç tehlikeli olmadığını ya da pek tehlikeli olmadığını düşünenler, aynı zamanda çevreyle ilgili konuların da abartıldığı fikrine sahipler. Araştırmada, bu insanlar “iklim şüpheci” olarak adlandırılıyorlar. Söz konusu çalışma sınırlı olsa da ülkelerdeki bakış açısını yansıtması açısından ilginç. Çalışmaya göre tüm ülkelerde “iklim şüphecilerde”; hükûmetlere güvenmeyen, özel işletmelere sıcak bakan, çevre konusunda hassas olmayan, muhafazakâr, erkekler ağılıkta.
Öte yandan Public Religion Araştırma Enstitüsü’nün başka bir çalışmasına göre Amerikalıların dörtte biri “iklim şüpheci.” Bilim insanlarının yüzde 97’si dünyanın ikliminin değiştiğine inansa da bu şüpheciler şüphelerine sadıklar… Neden inanmadıkları sorulduğunda ise yüzde 33’ü “kendi bulundukları ortamda iklimin değişmediğini ve yaşadıkları yerde havanın soğuduğunu” söylüyorlar. Ardından ikinci en yaygın cevap yüzde 18 ile “sıcaklığın insan aktiviteleri sonucu artmadığı, bunun doğal bir değişim olduğu” yanıtı.
Oysa günümüzde insan aktivitelerinin küresel sıcaklıkları değiştirdiğinin birçok kanıtı mevcut. Hükûmetler arası İklim Değişikliği Panelinin (Intergovernmental Panel on Climate Change) sunduğu çalışmalarda, insan aktivitelerinin (fosil tabanlı yakıt kullanmak gibi) kesinlikle iklim değişikliğine etki ettiği gösteriliyor. Yüzde 12 ile üçüncü en yoğun cevap ise “dünyanın ısındığını gösteren yeterince delil olmadığı ve bu delillerin basın yayın aracılığıyla duyurulmadığı” yönünde.
Oysa bilim insanlarının yüze 97’si küresel ısınmaya inanıyor. Şüphecilerin yüzde 4’ü küresel ısınmayla ilgili alternatif teorilere sahip, yüzde 5’i “basın yayının küresel ısınmayı propaganda aracı olarak kullandığına” inanıyor. Yüzde 2’si ise “iklimin sadece Tanrı tarafından yönetildiğini” öne sürüyor.
İnsanlar inansa da inanmasa da bazı etkiler kendini gösteriyor, diğerleri de yakın gelecekte olabilecekler konusunda, yapılan çalışma sonuçlarında insanlığa göz kırpıyor. Bu çalışmalardan birine göre; iklim değişikliklerinin hayatımızdaki birçok alanı etkilemesinin yanı sıra, yüzyılın sonuna doğru değişecek rüzgâr hareketleri sebebiyle uçak rotalarının da değişeceği ve uçuş sürelerinin uzayabileceği de öngörülüyor.
Oregon State Üniversitesi tarafından yürütülen, son 30 yılı kapsayan bir diğer çalışma, kutuplardaki buzlarda erimenin, geçmiş 3 milyon yıl öncede birkaç kere olduğu gibi, küresel deniz seviyelerinde en az altı metre yükselme gözlemlendiğini gösteriyor. Bu çalışmanın en endişe verici tarafı ise söz konusu erimenin küresel sıcaklıklarda ortalama 1-2 C derece artıştan kaynaklanması. Bu ay Science dergisinde yayınlanan sonuçlara göre bunun sebebi, karbondioksit seviyesinin 3 milyon yıl önceki kadar yükselmiş olması…
Bu çalışma dünya iklimi ve deniz seviyesinin birbirine oldukça bağlı olduğunu ve deniz seviyesindeki etkiyi görmek için az miktarda ısınmanın yeterli olduğunu gösteriyor. Denizde altı metre yükselme çok gibi gelmese de sahil şeritleri için, özellikle de artan nüfusla birlikte artan yapılanma ve bu bölgelerde yaşayan milyonlarca insan göz önüne alındığında sonuçlar katastrofik olabilir. Yükselen okyanusların etkisi, tetikleyebileceği fırtına, erozyon, sel felaketleri ile deniz seviyesinin yükselmesinden çok daha tehlikeli olacaktır.
Etkilenen bir diğer alan ise UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmış altı doğal güzelliğin, iklim değişikliğinin tehdidi altında olması. Konuyu tartışmak üzere, bu ay UNESCO Dünya Mirasları Komitesi, Bonn’da toplandı. Yetkililerce insanların iklim değişikliğinin getirdiği tehlikeleri umursanmadığı gibi gezegenin en güzel köşelerine verebileceği hasarların da henüz fark edilmediğinin altı çizildi. Sıcaklığın hissedilmeye başladığı ve risk altındaki yerlerin başlıcaları şöyle:
1. Buzullar Milli Parkı (Los Glaciares National Park) -Arjantin
2. Galapagos Adaları (Galapagos Islands) -Ekvator
3. Monarch Kelebek Biyosfer Reservi -Meksika
4. Wadden Denizi -Almanya
5. Turnaka gölü, Milli parkları -Kenya
30 Kasım 11 Aralık 2015 tarihleri arasında Paris’te gerçekleşecek iklim zirvesi Dünya’daki bu duyarlılığı arttırmada önemli bir rol oynayabilir. Umarız felaketler yüz göstermeden insanlık gerekli bilinç seviyesine ulaşır. Umarız, bu ve benzeri güzellikler yok olmaz… Şüphecilerin şüphelerinin giderilmesi, bilinçsizlerin bilinçlenmesi, bilinçlilerin farkındalıkla hareket etmesi için bilim insanlarının, hükûmetlerin ve basın yayın kurumlarının birlikte adım attığının görülmesi ve doğayla barış içinde alternatif yaşam imkânlarının sunulması ümidiyle…
Kaynak: The Guardian, Business Insider / 2 / 3 / 4, Ecowatch, News Science Mag, Science Daily, New Scientist