Türkiye, bitki tür sayısı açısından oldukça zengin bir ülke. Tüm Avrupa’da 13 bin civarında bitki türü bulunurken sadece Türkiye sınırları içinde 9200’ün üzerinde bitki türü yaşamaktadır. Bunların 3100’ü ise endemik, yani sadece Türkiye’de yetişen türler. Böylesine zengin bir floraya sahip olan ülkemizde bu durum kent parklarına da fazlasıyla yansımakta. Bu sayede çok farklı renkte ve dokuda bitki kompozisyonları yapabiliyoruz. Bazı bitkiler, çeşitli organlarında kuvvetli zehir ihtiva ederler. Bu da yıllardır bilinen bir ayrıntı. Fakat bu bitkilerden bazılarına kent parklarımızda da rastlamak mümkün. Bu yazıda yaşam alanımızdaki bazı zehirli bitkileri paylaşmak istedim.
Parklar, kentlerin olmazsa olmazı. Kent ekolojisini, atmosferini iyileştirmek için daha iyi bir uygulama söz konusu değil. Kullanılan her bitkinin, çoğu kişinin bilmediği özellikleri var. Örneğin, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yetişen okaliptüs ağacının (Eucalyptus globulus) çiçekleri, astım krizlerini hafifletici etkiye sahip. Astımı olanlara bu ağaçların çiçek açtığı dönemde altlarında oturmaları önerilir. Ege bölgesinin güney kısımlarının endemik bitkisi olan sığla ağacının (Liqudambar orientalis) yağı, binlerce yıldır eczacılıkta ve parfüm sektöründe kullanılagelmiştir. Benzer binlerce örnek sıralanabilir, ancak kimi bitkilerin olumsuz bazı özellikleri de mevcuttur. Nihayetinde tamamen zararsız canlılar değiller.
Bazı bitkiler, çeşitli organlarında kuvvetli zehir ihtiva ederler. Bu da yıllardır bilinen bir ayrıntı. Fakat bu bitkilerden bazılarına kent parklarımızda da rastlamak mümkün. Bu yazıda yaşam alanımızdaki bazı zehirli bitkileri paylaşmak istedim.
Taxus baccata (Adi porsuk)
Türkiye’nin çok soğuk olmayan bölgelerinde yaşayan, herdem yeşil bu bitki çok yavaş büyümesiyle ünlüdür, bu sayede form vermek için çok sık budamak gerekmez. Farklı formlarda gelişen türleri mevcuttur. Bu bitkinin boncuğa benzeyen kırmızı renkli meyveleri, içerdiği kimyasallar nedeniyle oldukça tehlikelidir. Bu nedenle özellikle çocuk oyun alanları yakınlarında kullanılması sakıncalıdır. Kent parklarında da pek tercih edilmez. Genellikle resmi binaların girişlerinde, sütuni formda gelişen türü vurgu amacıyla kullanılır. Ancak Ankara’daki Kuğulu Park’ta kullanılmıştır. Bu bitkinin meyvesini yiyen kişilerde önce kol ve bacak kasılmaları görülmektedir. Ölüm vakası da kayıtlara geçmiştir.
Ficus carica (İncir)
İncir ağacı da Ege ve Akdeniz civarında yaygın şekilde görülen bir bitkidir. Daha soğuk bölgelerde de rastlanır ama meyve vermeyebilir. Bu bitkiyle ilgili ilginç bir deney mevcut. Yaşlı bir incir ağacının öz suyunun 50 yaşında bir adamın derisiyle temas etmesi sonucunda ileri derecede yanıklar gözlenmiştir. Aynı öz suyu 10 yaşındaki bir çocuk derisinde hemen hemen hiç lezyona neden olmamıştır.
Ricinus communis (Hint yağı)
Kızıl yapraklarıyla estetik bir görüntüsü vardır. Ama güzelliğine aldanmayın, en zehirli bitkiler arasında sayılır. Dekoratif amaçlı Afyon ve bazı ilçelerinde parklarda kullanılmakta. Risin adı verilen zehirli kimyasal bitkinin tamamında bulunmakla beraber, tohumlarında yoğunlaşmaktadır. Tek bir tohum, insanı iki gün içinde öldürmeye yeter. İlk semptomlar birkaç saat içinde kendini gösterir. Boğazda yanma hissini mide bulantısı takip eder ve sindirim sistemi tamamen alt üst olur. Zehirlenme başladıktan sonra durdurmak imkânsızdır ve dehidrasyon nedeniyle ölüm gerçekleşir. İlginç bir şekilde, bu zehre karşı en hassas canlı insandır. Köpek ya da ördek gibi hayvanlar bu zehre çok daha dayanıklıdır.
Nerium oleander (Zakkum)
Akdeniz’in bu güzel bitkisini çoğumuz biliriz. Pembe ve beyaz çiçekleri ile çoğu sahil yerleşimlerinin sokaklarını süsler. Zehirlenmeler genelde yaprakların yenmesiyle gerçekleşir. Kalpte ritim bozuklukları ilk belirtilerindendir.
Atropa belladonna (Güzelavrat otu)
Bu tür kent parklarında kullanılmak üzere yetiştirilmez ama kent yakınlarındaki piknik ve rekreasyon alanlarında, orman örtüsü arasında rastlanır. Latince adında geçen bella donna (güzel kadın) kelimesinin ilginç bir hikâyesi vardır. Roma imparatorluğu boyunca kadınlar bu bitkinin siyah meyvelerinden elde ettikleri suyu küçük bir kapta biriktirip içine bir iğne daldırırlar ve o iğnenin üzerinde kalan meyve suyunu bir bardak suya karıştırıp içerlermiş. Bu sayede göz bebekleri bir gün boyunca çok daha büyük olurmuş ve dönemin erkekleri bundan çok etkilenirmiş. Daha fazla doz ise genellikle zehir olarak kullanılırmış.
Hedera helix (Orman sarmaşığı)
Tüm Anadolu’da yetişen bir sarmaşıktır. Oldukça kanaatkar ve inatçı bit bitkidir. Kent parklarında da sıklıkla kullanılır. Duvarlara sardırılır ya da yer örtücü olarak da kullanımı yaygındır. İzmir fuarında da koşu parkuru çevresindeki toprak zeminin örtülmesi için kullanılmaktadır. Meyveleri ve öz suyu zehirlidir.
Aesculus hippocastanum (At kestanesi)
Türkiye kent parklarında sıklıkla görülür. İrice bir gölge ağacıdır. Pembe ve beyaz renkli çiçekleri olan türleri Ankara ve Sivas gibi kentlerde sıklıkla kullanılır. Osmanlı döneminde karın ağrısı çeken atlara yedirilirmiş. Fakat İngiltere’de 4 yaşında bir çocuğun çiğ at kestanesi yemesi nedeniyle öldüğü kayıtlara geçmiştir. Ölüm genellikle ateşin yükselmesiyle gerçekleşir.
Buxus sempervirens (Şimşir)
Her dem yeşil, bodur bir çalıdır. Çok yavaş büyür. Bordür bitkisi olarak tercih edilir. Çok yavaş büyümesi nedeniyle şekilli budamalar için elverişlidir. Yaprakları zehir ihtiva eder. Tadı oldukça acıdır. Muhtemelen ısırılmasıyla tükürülmesi bir olacağından ölüm gerçekleşmez ama inatla yerseniz sonuçları ağır olabilir. Bitki öz suyuyla derinin fazla teması da tahrişe neden olabilmektedir. Yine ülkemizde sıklıkla kullanılan bir türdür.
Ilex aquifolium (Çoban püskülü)
Bu bitkiye yılbaşı dekorasyonlarından çoğumuz aşinayızdır. Uçları sivri, batıcı, koyu yeşil yaprakları ve ortasında kırmızı meyveleriyle bilinir. Yaprakları ve meyveleri çeşitli asitler ihtiva eder. Kazayla az miktarda yenmesi çok tehlikeli değildir. Ancak fazlaca tüketilmesi ateş ve bulantı gibi etkiler gösterir. Kent parklarında çalı olarak kullanılan bir bitkidir.
Narcissus sp. (Nergis)
Nergis çoğumuzun sevdiği, soğanlı bir bitkidir. Lale ve sümbül gibi, erken baharda çiçeklenir. Geçtiğimiz yıl İstanbul Beşiktaş’taki Barbaros bulvarında boylu boyunca kullanılmıştır. Tüm güzelliğine rağmen bitki tüm organlarında zehirli kimyasallar ihtiva eder. Özellikle soğanı zehirlidir. Kayda geçen zehirlenmeler de genelde soğanı yedikten sonra gerçekleşmiş. Yemeklerde kullandığımız soğanlara benzemektedir. Artık marketten soğan alırken daha paranoyak davranabilirsiniz. Yarım soğan yemek şiddetli karın ağrısına neden olmaktadır. Ancak ölümle karşılaşılmamıştır.
Prunus laurocerasus (Karayemiş)
Türkiye’de kullanımı oldukça yaygın. Çalı formunda gelişen bu bitkinin siyah meyveleri olur. Yaprakları ve meyve sapları ilginç kimyasallar barındırır. İçerdiği kimyasallar badem kokusunu andırır. Böcek ilaçlarında, bu bitkinin yaprağından elde edilen kimyasallar kullanılır. Yaprakların çiğnenmesiyle tükürüğe geçen zehir solunum yolu yetmezliği nedeniyle ölüme neden olabilir.
Salix alba (Ak söğüt)
Anadolu’nun hemen her yerinde, genellikle dere kenarlarında görülür. Aspirin yapımında kullanılan salisik asit bu bitkide bolca bulunur. MÖ 400’lü yıllara dek, doğum sırasında çekilen ağrıları azaltması nedeniyle hamilelere bu bitkinin yaprakları kaynatılıp içirilirmiş. Fakat oranının tutturulamaması halinde mide kanaması başlar.
Kent peyzajında sıklıkla rastlanan zehirli bitkilere daha da eklemeler yapılabilir elbette. Fakat bunlar sıradan bir günde en çok görebileceklerimiz arasında sayılabilir. Peyzaj tasarımlarında kullanılan bitkilerin sadece estetik ve fonksiyonel özelliklerinin yanı sıra bunlar da hassasiyetle göz önünde bulundurulmalıdır. Tabi ki birçoğumuz, günlük yaşantımız içinde sokakta gördüğümüz bitkileri yemeye kalkmayız. Fakat meraklı çocuklar bunun kurbanı olabilir. Özellikle çocukların sıklıkla kullandığı alanlarda bu bitkilerin kullanılmamasına dikkat edilmeli. Aslında genel olarak bakıldığında, Türkiye’de çok zehirli yılan, örümcek ve akrep türleri yaşamamakta, lakin zehirli bitki sayısı azımsanamayacak çokluktadır. Çoğu kez yaşama mekânlarımızı paylaştığımız iç ve dış mekan süs bitkilerinin toksikolojik özellikleri bilinmemektedir. Bu yüzden zehirli bitkiler konusunda çalışan disiplinlerin bir entegrasyon içerisinde çalışmalarını sürdürmeleri gerekmektedir. Ayrıca bu konuda insanların eğitilmesi açısından yazılı ve görsel basına da büyük görevler düşmektedir.
–Buna da göz atın:
İç mekanlarımızda kullandığımız zehirli bitkileri tanıyor musunuz?
Yaşam alanlarımızdaki zehirli bitkileri ne kadar tanıyoruz? (2)
Çevrenizdeki bir ağacın aslında istilacı bir tür olduğunu fark ettiniz mi?