Yere göğe sığdıramadığımız sokaklarda yaşamaya zorlanan suskun dostlarımızın toplatılması ve tecrit edilmesini ön gören, Sarıyer sınırları içerisindeki Kısırkaya Toplama Kampı resmi olarak faaliyete geçirildi. Sarıyer’de yapımı tamamlanan ve sokak hayvanları için tecrit koşulları taşıdığı gerekçesiyle hayvan hakları savunucuları ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘ni karşı karşıya getiren Kısırkaya Hayvan Barınağı için, İBB ile ilçe belediyeleri arasında protokol yapılmasına karar verildi. Bundan böyle Sarıyer’de bulunan ilgili kampa İstanbul’un sokak hayvanlarının getirileceği duyuruldu.
Belediye meclisinden geçen karara göre, İstanbul’daki tüm sokak hayvanları Sarıyer Kısırkaya’daki İBB Hayvan Barınağı’nda toplanacak. Burada tedavi edilecek hayvanlar daha sonra getirildikleri yere bırakılacak. Geri bırakılmaları hususunda ciddi kaygılar var ve hayvanların Sarıyer’de kalacağı düşünülüyor. 7 gün 24 saat personel bulundurulacağı ve tedavi sonrası geri salınacakları iddia edilmesine karşın 1 yıl içerisinde Sarıyer’de bulunan köpek sayısı neredeyse 10 bini bulmuş durumda.
Kısırkaya tecrit merkezi yargıya taşınmış ve 6. İstanbul İdari Mahkemesi konu ile ilgili iptal kararı vermişti. Aynı zamanda tecrit merkezinin bulunduğu Kısırkaya’da ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde ilgili proje için protesto gösterileri düzenlenmişti. Kısırkaya’da gerçekleştirilen eylem kampa karşı ciddi tepkilerin olduğunun bir simgesi niteliğinde geçmişti. Gerçekleştirilen eylemlerde sokakta yaşayan canlara el uzatılmaması adına İstanbul Büyükşehir Belediyesi uyarılmıştı. Nitekim şaşırtmayan bir tutumla İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kısırkaya tecrit kampını onaylayarak köpekleri bilinmez bir sona sürüklemeye kararlı.
Nazilerin, Yahudi halka zulüm etmek için kullandıkları Auschwitz Toplama Kampı‘ndan modellenen Kısırkaya Toplama Kampı’nın sokakta yaşayan dostlarımız için ölüm getireceği düşünülüyor. Devlet barınaklarının geçmiş karneleri çok parlak değil. Ülke genelinde hayvanların tecrit edildiği barınaklardaki yaşayan canlıların hem sağlık hem psikolojik durumları içler acısı. Yaşadıkları alanlardan, bölge halkının rahatsızlığı ve bulaşıcı hastalıklar bahane edilerek toplanan ve kafes arkasında yaşamaya zorlanan köpekler insana en yakın ve insandan en çok zarar gören canlı olma özelliğine sahipler. Ülke genelinde bilimsel amaçlı hayvan deneylerinin önü açılmış ve gerekli lisansa sahip kişi veya kurumlarca hayvanlar üzerinde deney yapılması onaylanmıştır. Bu ve bunun gibi durumlar sokaklarda yaşayan hayvanlar ile ilgili endişelerin artmasına da sebebiyet veriyor.
Kısırkaya’nın hayırsız adanın günümüz hali olacağı düşünülüyor. Osmanlı döneminde 2. Mahmut ve Sultan Abdulaziz dönemlerinde “batılılaşma” kaygıları taşınarak, İstanbul sokaklarındaki köpekler toplanarak Hayırsız Ada’ya (Sivriada) götürülmüş ve halkın tepkisi nedeniyle geri getirilmişti. 1910 yılına gelindiğinde ise İttihat ve Terakki’nin “Avrupalı görünme” kaygısından kaynaklı olarak birkaç gün içerisinde İstanbul’un bütün köpekleri toplanmış ve Hayırsız Ada’ya gönderilmişti. Köpeklerin yiyecek ve su bulamamasından kaynaklı olarak birbirlerini öldürdükleri ve/veya birbirlerinin ölüleri ile beslendikleri bilinen gerçekler arasında. Anakaradan köpeklerin inlemeleri ve çığlıkları duyulduğu ve bundan dolayı bölge halkının köpekleri geri getirilmesini istediği de biliniyor. Sokak hayvanları konusunda Avrupa iyi bir geçmişeve örnek alınabilecek bir sicile sahip değil. Canlı hayatıyla saygılı ilişkiler kurmuş toplumları örnek alan bir tutum izlemek bizlerin hayvanlarla daha sağlıklı bir gelecek kurmamıza olanak sağlayacaktır.
Hayvanlar konusunda devletin karnesi hiç iç açıcı değil. Devletin merkezi ve bölgesel yönetimleri tarafından avcılık, hayvan deneyleri, yunus parkı ve benzeri alanların yapımı onaylanmış hatta desteklenmiştir. Geçtiğimiz aylarda 15 ayı ve 100’e yakın dağ keçisi devletin açtığı ihale sonucu, istenen meblağı karşılayan katiller tarafından öldürüldü. İstanbul’un Tuzla ilçesinde yapılması planlanan yunus parkı projesi de yine Tuzla Belediyesi tarafından onaylanmakta ve desteklenmekte. Son dönemde Sarıyer Belediyesi’ne ait barınağın görüntüleri internet ortamına aktarılmış ve tecrit edilen köpeklerin yaşadığı sağlıksız koşullar gözler önüne serilmişti. Hayvan deneylerinin yasal olarak önünün açılması da sokak canlılarını açık hedef haline getiriyor.
Bizler iyileştirilmiş koşullar değil, hayvanların yakasından çekilmiş ellerin talebini yapıyoruz. Onların da bu dünya üzerinde yaşam hakkına sahip oldukları ve söz sahibi olması gerektiğini düşünüyoruz. Biliyoruz ki onlar dünya yönetimi gibi boş hayallerin peşinden koşmayarak doğadaki üstlendiği rol ne ise ona uygun bir yaşam modeli çizecekler. Kısırkaya ve türevindeki tecrit alanları ile hayvanların başta özgürlüklerini, sonra ise yaşam haklarını ihlal ederek sözde iyileştirme politikaları izleniyor. Dünya üzerinde hayvanların birey olarak kabul gördüğü toplumların varlığını bildikçe bu konuda coğrafya olarak ne kadar gelişmemiş bir politika izlenildiği ortada. Medenileşmeyi insan tahakkümü altında bir dünya olarak tanımlamasak da, ortaya koyduğu sonuç net; uygarlık yaşam tanımaz. Modernlik insana ait yaşam alanlarında insan dışı varlıkların itaati ile sonuçlanmak zorunda. Dünyaya ırkçılık gibi bir hastalığı bulaştıran toplumların ilerici olarak görünmesi ise ironinin tanımı olsa gerek. Sokaklarımız kedi ve köpeklerimizle güzel. Pencerelerimize konan güvercin, kumru ve kargalarla güzel. Deniz kıyılarındaki karabataklarla, martılarla güzel. Güzelliklerden elinizi çekin!
Başlık İllüstrasyonu: Görkem Emir