Çağdaş yüzyılın estetik anlayışlarıyla birlikte sanatçı; kusursuzluk, arınmışlık, çatışkı ve diğer duygu türlerini dönüşüme açık olguları sanatta sorgulayan ve yansıtan yöneliminde olmuştur.
Türk sanatın soyutlama eğilimleri 1950’lerde başlamıştır. Özellikle ABD soyut dışavumculuğu birçok sanatçıyı etkileyerek sanatçıları farklı soyutlama anlayışına yöneltmiştir. Bu dönem sanatçılar arasında derin bir soyutlama farkı görülmese de lekeci, monokrom, rastlantısal ve dışavurumsal bütün tavırların sanatçılarda etkin bir durum olduğu söylenebilir. Türk sanatında bu etkilerin Avrupa’da yaşayan sanatçılardan daha yoğun görülmesi oldukça açıktır. Bu etkileşim, Türk sanatının çağdaş sanata bakabilme ve onunla eşitlenebilme olanaklarını başlatmıştır bir bakıma.
Bu sanatçılardan biri de Mubin Orhon‘dur. Sanatsal çıkış noktaları Paris’te yaşadığı dönemde oluşturan sanatçının eserlerinde belirgin olarak Lekesel Soyutlama, Şiirsel-Dışavurumcu Soyutlama ve Monokrom üslupların görüldüğü söylenebilir.
Sanatsal olana daha yalın, içselleştirerek yeni ve özgün çalışmaları yapabilme gücüne sahiptir. 2’nci Dünya Savaşı sonrası sanatında etkili olan bireyselliğin ve doğaçlama tavrını, Orhon’un yüzeye lekeci bir anlayışta uyguladığı koyu renkler, özellikle siyah, kırmızı ve gri renklerde görmek mümkündür. Sanatçının lirik-dışavurumcu anlayışı, ABD’de Soyut Dışavurumcular gibi imgesel boşluğu yaratma sürecine dönüşür.
Sanatçılar arasında farklı yada benzer bağlar kurabilmek için iki sanatçının yaşadığı zamansal farklara bakılabilir. Bu zamansal fark, sanatçılar arasındaki bağları keşfetme güçlüğünü ortadan kaldırır. Bu noktadan bakarak Mubin Orhon ve sanatçı Tülin Kaynak eserleri arasında güçlü yaklaşmalar olduğunu açıklayabiliriz.
Sanatçı Tülin Kaynak, monokrom ve lekeci soyut dinamiklerle, kendine yeni nesneler kılmaktadır. Kendinin kontrol olanaklarında yasallık kazanan imgeler, nesnel diyalektikle birlikte, kendi yarattığı doğadan istenen içkinliğin içindedir artık.
Sanatçı, rengi kozmolojik bir boşluğa sunmak amacıyla, lirik dışavurumların ve soyut motifler arasında dahil ederek soyut tercihlerini yapmıştır. Bu özerk tercihle, zaman ve göstergeler arasındaki çağdaş huzursuzluğun arasını bulmak durumunda olan sanatçı, bizi bundan sonra ortaya koyacağı imgeleri hayal etmek zorunda bırakmaz… Anlamın duyumsal nedenleriyle kurulan bağı teoriye dönüştürerek kendine sıçratan sanatçı olmak, varoluşa estetik bir tür olmayı sağlayan kendi zamanının ötesiyle ilgilenmektir. Devingenlik sürecini yeni biçimlere dönüştüren sanatçı, kozmolojik doğa ve ruhsal uyum ikonografisinde estetik anlayışın bozulmadığı simgesel nitelikler taşır.
Kaynak, idealarında aradığı doğanın kendi kozmosunu kapsayan bakış açısıyla biçimlenmeye başlamıştır. Işığın varlık anlamı geleneksel anlayıştan enerji simgeleri gibi kavranan soyut düşünsel (Seaweeds Lines, Blue Moon, Line of Sight, A Small Light, Only dream, Fire, Unsolvable, Ambience and Art, Journey in Dream eserlerinde olduğu gibi) varlığa dönüşmüştür. Sanatçının gerçekliğin temsili konusundaki tercihlerinde çağdaşlığın içinde yargılanmak üzere olduğu hayalci yaklaşımlar yer almamıştır.
Şimdi boşluğa musallat olan ışık deneyimlerini ve sanatçının imgesel nedenlerini bu ışıkta görmek üzere olduğumuz bir zamandayız. İçerisinde dolaşılan her boşluk, zamansal boyutu ihlal eden tüm imgesel özgürlüğün yerleştiği itiraz etme alanlarıdır. Böylece bütün imgesel yoğunluk kozmolojik bir boşlukla örtüşür. Bu örtüşme, kültürel katmanlı yüzeylere dağılarak görsel bir anlam dilinin söylem biçimidir. Boyanın yüzeydeki formuna denk düşen renk yoğunluğu, estetiğin anlamsal boyutlarının tüm çıkmazlarına itiraz etme niteliğindedir. Somut nesnelere bulaştırılan rengin tezahürlerine dahil olan her görme, önceliği kozmolojik yaklaşımların ruhsal istencidir aslında.
Sanatçının kendi içselliğinde gerçekleşen renk değişimleri çoğul estetik prognozaların nedeni olmuştur. Doğal olarak sanatçı, inandırıcı kanıtlara gereksinim duyarak kendi estetik khora’sı arasındaki uzlaşıya varmıştır. Bu tercihlerin boyutları gereği kendi dinamikleriyle renk partisyonları ve yaşam arasındaki duyumsamaya dönüşmektedir. Çağının tinsel dünyasını açıklayan psikolojik içeriğine dair renk partisyonları sanatçıyı başka sanatçılardan ayıran idelere karşılık gelmektedir.
Doğadaki nesnenin materyal eşdeğeri ruhsallık, ışık ve boşluk sanatçının kendi auratik aracıdır. Yorum ve ruhsal ontolojinin belirli renk serilerinde (kırmızı, mavi ve yeşil) ifade edilmesi beklenen kozmolojik rahatlamadır. Kendi duyusal görülerine özneleri ve nesneleri yaratan sanatçı, duyu içeriğine sahip fenomenal varlıklar olarak tanımlar. Figüratif anlayışın sanatın her dönemine karşılık geldiğine duyulan inancı, kozmolojik bütünlüğün ve duyusal doğa arasında modern uzlaşıyla sonuçlanmıştır. Sanatçının Only Dream isimli eseri; duyusal belirimin kendi benzerindeki yansımasının uzlaşıyla aradığının açıklamasıdır.
Sanatçı, bireyin içsel duygu izlenimlerini ve gerçeklikten uzak iç dünyasını dışsallaştıran tüm etkilerin estetik yansımalarını görselleştirmektedir. Bu duyusal yapılandırmalarda işaretleri oluşturan nesne, duyusal yapılandırmanın algı nesnenin görünümü haline dönüşmüştür. Bu nesneyi hatırlatmak duyusal gösterim taşıyıcısı olarak gerçek dünyada yerini alan Gerçekliğin bu zihinsel imajı somut duyusal izlenim içerir. Zihinsel görüntüyü etkinleştiren işareti somut algı işlevleridir. Bu model, bir yandan kendisi devam ettiren algı olarak, bir yandan haz üzerinde reaksiyonla karşıtlık göstermektedir.
Boşlukları sadece mevcut nesneye dönüştürmeyen sanatçı, çağdaş sanatın estetik mantığına ayrılmış anlamlar yükleyen olmuştur. Sanatçının yapıtlarını algılayan herkes, yapıt olarak öne sürülen siyah-yeşil-kırmızı-maviyle sonuca varmanın söylemini, artık taklit edilerek takdir edilen değil, kozmolojik doğa için alınmış kararlar olduğunun sonucundadır artık.