Everyday Feminism internet sitesindeki Maisha Z. Johnson tarafından yazılan “10 Ways the Beauty Industry Tells You Being Beautiful Means Being White” başlıklı yazıyı Ezgi Aydın Korkmaz Gaia Dergi için çevirmiştir.
***
Her şeyden önce annem ben liseye gidene kadar bu tarz hiçbir şeye dokunmama izin vermemişti; bense kızların çok hızlı büyümeye dair nasıl baskı altına alındıklarını bildiğim için bunu şimdi anlayabiliyorum… Yine de daha ortaokulda yüzlerini nasıl güzelleştireceklerini bilen kız arkadaşlarımı hatırladıkça onların çok gerisinde kaldığımı fark ediyorum.
Bir de şu “kendin için doğru görüntüyü bulma” gibi korkunç, sancılı dönemler vardı. Mesela; Claire ya da deliA* gibi dergilerin sayfalarını karıştıran beyaz arkadaşlara eşlik etmek cesaret kırıcıydı benim için. Sanırım iyi bir görüntü sahibi olmayı hiçbir zaman beceremedim.
Pembe dudak parlatıcılarının bende çok kötü görünüceğini düşünüyordum çünkü dudaklarım kocamandı ya da parlak göz kapağı gölgelendirmeleri ten rengim arızalı olduğu için bende tuhaf duruyorlardı. Fondotenlerin tenimde hep uyumsuz bir tonda durduğunu düşünüyordum çünkü bulduğum iki farklı kahverengi tonu bile doğru dürüst karıştıramıyordum.
Aynada kendimi görüp ürperdiğim çok olmuştur, “Neden bu kadar çirkin görünüyorum?” diye.
O dönemler ne bu tarz bir makyaj pratiğinin ne de o filmlerde ya da dergilerde gördüğüm ideal güzellik algısının beni meseleye dahil ettiklerini fark edebilmiştim. Hiç kuşkusuz o yıllardan bu yana makyaj hatalarımdan bir şeyler öğrendim. Fakat pek bir şey değişmedi, benim koyu tenim için doğru renkleri bulmak hâlâ bir sorun.
Amerika’da televizyon programlarından reklamlara, magazin sayfalarından ünlüler dünyasına ana akım medyanın bizim güzel olanı nasıl kurgulayacağımız üzerinde kocaman bir etkisi var. Modeller bile gerçekte ağır makyajlı, fotoşoplu magazin dergilerindeki görüntüleri gibi değillerken geride kalan kadınlar için bu ideal, standart imgeye ulaşmak ne mümkün.
Güzellik endüstrisi bizleri fazla kilolu, tahta göğüslü ya da yeterince duru bir cilde ya da başka başka birçok şeyde yeterince iyi olmadığımıza inandırarak ve bizlerde görüntümüzü biraz olsun iyileştirmek için sürekli bir şeyler alma ihtiyacını yaratarak epey kâr ediyor. Esasında mesele sadece ten rengi değil; sözde “çekici” gözlerin, saçların veya “ideal” burunların Latinlerde, Asyalılarda, siyahi ya da yerli kadınlarda nasıl oluyorsa daha nadir görülen biçimler olduğunu biliyoruz.
Aşağıdaki örnekler, güzellik endüstrisinin güzellik denen olguyu, bunun insandaki algısını nasıl “beyaz” olmak üzerinden modellendirdiğini ve bunun neden sorunlu bir durum olduğunu gösteriyor:
1. Güzelliği temsil eden kadınlar istisnasız bir şekilde beyaz…
Toplumun beyazlığı güzellik olarak algıladığı yönündeki görüşünü kanıtlamanın en kolay yolu, bizlere “güzel kadın” diye sunulan kadınlara bir göz atmak. Mesela reklamlara, magazin dergilerine ya da Google görsellerine bir göz atın; “güzellik” imgesini pazarlamanın aslında beyaz kadın fotoğrafları kullanmakla mümkün olduğunu göreceksiniz.
Amerika nüfusunun üçte biri siyahi, yerli, Asyalı, Pasifik adalı ya da Latin kökenli insanlardan oluşuyor; fakat yakın zamanda düzenlenen -dünyanın en büyük moda organizasyonlarından biri olan- New York Moda Haftası raporu, katılımcı modellerin yüzde 82,7’sinin beyaz, yüzde 9’nun Asyalı, yüzde 6’sının siyahi ve yüzde 2’sinin de Latin olduğunu ortaya seriyor.
Siyahi modeller genellikle fotoğraf çekimlerindeki makyaj sanatçılarının onların ten rengine göre makyaj yapma konusunda eğitime sahip olmadıklarını söylüyorlar.
Güney Sudanlı model Nykhor Paul’un Instagram üzerinden sete kendi makyaj malzemelerini getirmek zorunda kalışıyla ilgili paylaşımı meseleyi özetliyor esasında. Paul, siyahi bir model olarak iş alamamaktan usandığını ve “siyahlığı” için neredeyse özür dilemek zorunda olduğundan bahsediyor.
2. Siyahi kadınlar için açık ten daha güzel olmak anlamına geliyor
Güzellik endüstrisinin biz beyaz olmayan kadınlara yönelik reklam yaparken de kısaca daha açık tene kavuşmamız gerektiğinin mesajını verdiğini fark ettiğinizde güzelliğe dair tanımlamaların içinde bizlerin bulunmaması iyice rahatsız edici hale geliyor.
Maalesef bu tek taraflı “renkçilik”, beyaz olmayan kadınlara ne kadar koyu tenli olursak o kadar çirkin olacağımızı söyleyen güzellik endüstrisinde kendini gösteriyor en çok.
Şirketler beyaz olmayan fakat görece daha açık tenli olan modelleri kullandıklarında ya da Beyoncé gibi kadınları reklamlarda, tanıtımlarda daha açık tenli gösterdiklerinde ne oluyor biliyor musunuz? Sadece vermeye çalıştıkları mesajı, söylemeye çalıştıkları şeyi daha sinsice bir yoldan söylemiş oluyorlar. Bu da tıpkı cilt beyazlatıcı kremleri sözde bu yeni ten rengiyle daha güzel görünecekleri sözünü vererek bizlere satmaları kadar adice.
Bu kremlerin birçoğunun ciltte kalıcı iz bırakma ya da böbrek hasarı gibi korkunç yan etkileri var. Bu ürünler, kullandığı dermatolojik ürünlerin neredeyse üçte ikisinin cilt rengini açma üzerine olduğu Hindistan gibi nüfusunun büyük bölümü beyaz tenli olmayan insanlardan oluşan ve kadınlarının yüzde 77’sinin bu ürünleri kullandığı Nijerya gibi ülkelerde satılıyor.
Bazıları bu durumu “Davulun sesi kulağa uzaktan hoş gelir”, “Ne yani, açık tenli kadınlar da bazen koyu tenli olmak istemiyor mu sanıyorsunuz?” minvalinde konuşarak bu meseleyi beyaz kadınların bronzlaşma modasıyla mukayese etmeye kalkışıyor. Burada esas ayrım şu: Kararmaya, bronzlaşmaya çalışan çoğu beyaz kadın bunu siyahi birine benzemek çabasıyla yapmıyor. Bir kısmı bunu “egzotik” görünmek amacıyla yapıyor, ki bu “egzotikleşme” beyaz tenli olmayanlar için hala tehdit edici bir durum.
3. Beyaz olmayan kadının da olsa olsa “İngilizleştirebildikleri” makbuldür!
Halle Berry, Jessica Alba ya da Zoe Saldana gibi kadınların ortak nedir noktası? Hepsi genelde güzel oldukları kabul gören, beyaz olmayan başarılı oyuncular ve yine hepsi “zarif” vücut yapısına ve kısmen açık tene sahip kadınlar…
Beyaz olmayı güzel olmaya eşit kılan şey, salt ten renginin de ötesine geçiyor. Bu aynı zamanda beyaz kadınla bağdaştırdığımız “Anglikanvari” özellikler taşımayla da ilgili bir yandan. Mesela küçük burunlar, mesela daha ince dudaklar ya da daha az öne çıkan vücut kıvrımları.
Güzellik imgesinde kendini gözlerin büyüklüğü, burnun genişliği, dudakların dolgunluğu gibi ölçütler üzerinden kuran “altın oran” denilen şeyle eşleşen özellikler ne ise bizim güzel diye bildiğimiz de işte o. Endüstrinin aradığı siyahi model türüne gönderme yapan bir söz var ya; “Çikolataya batırılmış beyaz bir kız olmalı ille de” diye, tam da böyle.
4. Saçınız ne kadar düzse o kadar güzelsiniz
Viola Davis’e övgü yağdırmak için elime geçen hiçbir fırsatı kaçırmam. O zaman tam da yeriyken konumuzla bağlantısını anlatayım. Davis’in canlandırdığı karakter, “How to Get Away with Murder” dizisinin bir bölümünde peruğunu çıkarıp doğal saçını gösterdiğinde benim attığım çığlığı duymalıydınız.
Bu an siyahi kadınlar için önemli bir andı; çünkü siyahi bir kadının –özellikle de televizyonda çok izlenen bir dizide– peruksuz, saçını düzleştirmeden ya da kimyasal bir kalıcı fön işlemi olmadan ekranda görünmesi çok nadir bir durumdur.
Çünkü doğal kıvırcık ya da dağınık saç güzel kabul edilmez!
Güzellik endüstrisi bu aşırı kıvırcıklığın, dağınık saçlılığın karşısına düz saçlı siyahi kadınları koyar ve kimyasal yollarla saçı düzleştirerek o bir türlü ele geçmeyen güzelliğe biraz olsun yakınlaşma “şansı” sunar. En şahane modellerin vitrine çıktığı, her yıl yapılan Victoria’s Secret podyum yürüyüşünde model Maria Borges yakın zamanda kendi doğal saçını kullanarak tarihe geçmiştir. Şöyle bir düşünün. Aslında Borges siyahi kadınların salt güzel görünmek adına doğal saçlarını gizlemek zorunda olmadığını gösteren neredeyse ilk kişidir.
5. Gözler ne kadar “İngiliz” havası taşırsa o denli güzeldir
Güzel gözlere sahip olmak ne demektir? Güzellik endüstrisine göre bu, mümkün olduğunca çok Avrupalı görünen gözlere sahip olmaya karşılık gelir.
Doğu Asyalı kadınlar gözlerini “daha az Asyalı” yapmak gibi bir baskı hissederler, tıpkı birçok Doğu Asyalı modele dayatıldığı gibi. Bu baskı o kadar güçlüdür ki bazı kadınlar, Çinli-Amerikan medya figürü Julie Chen gibi, gözlerini değiştirmek için estetik ameliyat olmaya bile karar verirler. Kariyerinin ilk dönemlerinde Chen’e gözlerinin çok fazla “Asyalı” durduğu ve Çinli olduğu için hiçbir zaman ön plana çıkamayacağı söylenir.
Bu Avrupamerkezli güzellik standardı medyada o kadar kalıplaşmıştır ki, Doğu Asyalı bir kadının başarılı olmaya dair şansının olması onun bıçak altına yatmasını gerektirir. Korkunç! Ve “Bir Asyalıya göre güzel” gibi tanımlamalar tam da bu standardın ürünüdür..
6. Açık renk gözler koyu olanlardan daha güzel
Ana akım medyanın yarattığı güzellik idealinde mesele sadece gözün biçimiyle ilgili değil. Göz rengi de bunun içinde; mavi ya da yeşil gibi renkler çoğunlukla en güzel gözler olarak kabul ediliyor ve daha koyu göz rengine sahip etnik gruplar yine dışarda bırakılıyor.
Tipik bir şekilde koyu teni renkli gözlerle bağdaştırmayız. Öyleyse ağırlıklı olarak piyasada renkli lensler satılması ve doğal açık göz rengine sahip, beyaz olmayan kadınlara övgüler dizmek arasında görünenden çok daha fazla bir ilişkisellik mevcut. Bir başka deyişle firmalar için göz rengi, beyaz olmayan kadınların güzelliği elde etmek için beyazlığı kovalamaları gerektiğini söylemenin bir başka aracı aslında…
7. Beyaz olmayan kadınların ulaşabileceği ürün çeşidi sınırlı
90’ların başlarında henüz taze bir ergendim. Başta herkese görünüşe dair özgüvensizlik yaşama deneyimi normal gelebilir. Fakat güzellik ürünleri alırken bu kadar ciddi bir sıkıntıyla karşılaşacağıma ve ilerde bir gün –yetişkin olduğumda dahi– hâlâ ürün bulmakla uğraşacağıma dair o dönem hiçbir fikrim yoktu.
Fondöten kullanan koyu tenli kadınlar muhtemelen bu sahneye aşinadır; açık tenle eşleşen envai tonda renk yığını ve kahverengi ten için sayısı iki ya da üçü geçmeyen ve hiçbiri de sizin tonunuzla eşleşmeyen bir iki alternatif malzeme. Hele güzellik ürünlerinin yanında verilen eşantiyonlara hiç bulaşmıyorum, çünkü rahatlıkla söyleyebilirim ki “her cilde uygun tek bir ürün” adı altında saç, cilt ve makyaj malzemesi diye verilen paket ürünler esasında sadece beyaz kadınlar için.
Çoğunlukla mevcut seçenekler bizi hiç yokmuşuz gibi gösteriyor. Bizler ya kendi ürünlerimizi ya da firmalarımızı yaratmak zorundayız ve bu endüstri içindeki ırkçılık o kadar köklü ki neredeyse bu umudu ve onlardan bağımsız devam edebilmeyi bile imkânsız kılıyor.
8. Beyaz olmayan kadınlarda eleştirilen görünüş beyaz kadında övülebiliyor
Güzellik meselesinde uygulanan çifte standartların hikâyesini hiçbir şey “kültürel kendine mâl etme” meselesinden daha iyi gösteremez.
Saç süslerinden makosenlere, rasta örgülerinden şişle yapılan Afrika saç örgülere, Bindilerden (Hindu kadınların alınlarındaki evliliği simgeleyen nokta) sarilere (Hintli elbisesi); beyaz olmayan her bir topluluk, kıyımlara, ırkçı müdahelelere ve sömürüye rağmen bir şekilde günümüze dek mücadelesini verdikleri uzun bir kültürel-geleneksel tarihe sahip.
Güzellik standartları penceresinden baktığınızdaysa bu, kendi kültürünüzün geleneksel tarzının sizi çirkinleştirmekten, aşırı etnikleştirmekten ya da tekinsizleştirmekten öteye gitmediğini söylemek gibi bir şey. Tıpkı yakın zamanda sekizinci sınıfa giden siyahi bir kız çocuğunun “efemine” saçlarının okul tarafından “profesyonel” görülmemesi ve sınıftan çıkarılmasında olduğu gibi. O kızı ve etrafında saçlarının doğal uzama şeklini itici bulan medya, okul idaresi ve zorbaları olan diğer birçoğunu anlayabiliyorum.
İşte tüm bunlardan sonra birileri çıkıp magazin dergilerinde ya da başka mecralarda rastalı, Afrika örgülü beyaz kadınlara övgüler dizdiğinde; hatta Afro kıvırcığı yaptırmış kadınların tarzını sözümona “marjinal” ya da “masalsı” bulduğunda gerçekten öfkeleniyorum.
9. Firmalar ürünlerini satmak için keyfi ırkçılığa başvuruyor
Siyahi kadınları “resmi” güzellik imgesinden çıkardıkları yeterince kötü değilmiş gibi bir de bu güzellik firmalarının çoğu buna pazarlamalarında ırkçılığa başvurarak siyahi kadınlara apaçık hakaret etmeyi de ekliyorlar.
Dove, Benefit ve Illamasqua… Irkçı pazarlamaya başvuran firmaların listesi uzayıp gidiyor. Bazen yeterli sayıda insan çıkıp açıkça buna karşı duruyor ve halk baskısı bu firmaların özür dileyip bir takım değişikliklerde bulunmasına yol açıyor. Fakat ırkçılık barındıran vakalar o kadar sık oluyor ki, beyazlık üzerinden işleyen bir endüstride bunların hepsinin masum, kasıtlı yapılmayan hatalar olduğu inandırıcılığını yitiriyor. Pazarlamacıların esas niyetlerini bir kenara bırakırsak bile, yaptıkları şeyin yarattığı yıkıcı etkiler baslı başına büyük bir problem.
MAC’in korkunç rakamlarda kadının ve kız çocuğunun öldürüldüğü insan hakları krizinin yaşandığı Meksika sınır kasabası olan Juarez’e gönderme yaptığı kozmetik koleksiyonuna ne demeli? MAC, sonradan özür diledi ve elde ettiği kazancı Juarez’de çalışma yapan insan hakları gruplarına bağışlayacağına söz verdi. Fakat üzücü olan şu; Meksikalı kadınlar onların zihinlerinde öylesine görünmez varlıklar ki, en iyi ihtimalle MAC ekibinin aklına daha çok kâr için bu insanların acılarını kullanmanın onları –gerçek birer özne olarak onları– inciteceğini düşünmemiştir diye inanmak istiyoruz.
10. Bu sektörde yer alan ve ırkçılık karşısında susmayan model ya da diğer çalışanlar da cezasız kalmıyor
Bu meseleye bir çözüm getirebilmeye öncelikle Avrupamerkezli güzellik standardını kaldırmanın önünde ne gibi engeller olduğunu kavramaktan başlamalıyız ve biraz yakından bakılırsa yolda kasıtlı engellerin olduğunu göreceksiniz. Ne yazık ki bu endüstri içindeki insanlar, meseleye ilişkin konuştukları vakit kariyerlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya geliyorlar.
Naomi Campbell, Iman ve Tyson Beckford gibi modeller, siyahi insanlar için pek de sık rastlanmayan bir süperstarlık statüsü elde etmişlerdir ve hepsi de bu süreçte mücadele etmek zorunda kaldıkları ırkçı tavırlardan yüksek sesle bahsetmişlerdir.
Bununla mücadele ettikten yıllar sonra 2007’de Campbell, güzellik sektörüne yaptıkları ırkçı pazarlamaları duyurmaları için baskı yapmak üzere sektördeki diğer siyahi modellerle bir araya geldi. Bu eylemi 1970’lerde modellik yapan ve Campbell, Beckford gibi isimlerin kariyerlerini başlatmalarına vesile olan, kendi ajansını kurmuş Bethann Hardison başlatmıştır.
Tüm bu örnekler gösteriyor ki, kariyerinizi kaybetmeden bu meseleler üzerine konuşabilmek için ya süperstar konumunda olmanız ya da bu sektörde sağlam ilişkiler kurmuş olmanız gerekiyor. Daha az bilinen modeller içinse yüksek sesle konuşmak oldukça riskli. Iman’ın siyahi modelleri “Siyahi kızların kuralları” başlığı altında bir bildiri yayınlamak için bir araya getirmeye ve onları bu eylemde sonuna kadar yer almaya ikna etmeye çalışırken yaşadığı zorlukları hatırlayalım.
Nykhor Paul’un siyahi bir model olarak yaşadığı deneyimlere dair bir paylaşımında işaret ettiği gibi; bu tarz meseleler üzerine konuşmak, bir modeli “agresif siyah kız” minvalinde yaftalanma ya da başvuracağı işler için adının kara listede olması riskiyle yüz yüze bırakır.
Sesini bu meselelerde biraz olsun yükselten insanlara nasıl davranıldığı görüldükçe, bilmediğimiz daha kaç kişinin acaba bu korkunç, ırkçı tahakküm altında ezilme ya da konuşmaya cesaret edememe öyküsü var acaba diyor insan…
Elbette gerçek güzellik göreceli ve hepimiz kendi tarzımızda, farklı bakımlardan çok güzeliz. Kendi güzelliğimizi onaylatmak için ırkçı güzellik endüstrisine ihtiyacımız yok. Fakat güzelliğin ne olduğunun toplumsal standardını inşa etmede bu kadar güç sahibiyken güzellik endüstrisi, insanın kendini güzel hissetmesi giderek zorlaşıyor.
Daha küçük burunlara, daha büyük gözlere ve daha estetik dudaklara sahip olmak için bir mucize olmasını bekleyen sayısız kadın biliyorum ve hepsini anlayabiliyorum, fakat tüm bu insanlar gerçeği bilmiyorlar: Her biri, güzellik endüstrisinin sinsi ırkçılığının esas derdinin, onların saçtıkları ışık olduğunu kanıtlayan birer güzellik mucizesi aslında…