Yaşadıkları çağın sorunlarını çok erken fark eden ve tüm insanlığı uyarmak için mücadele eden filozoflar, bilim insanları, şairler, yazarlar ve aktivistler vardır. Bunların içinden Charles Fourier‘i hatırlamak bugün bizim için en acil ihtiyaçtır. Çünkü o, bugün bile görmekte zorlandığımız, bütün canlılar için hayati önemdeki ekolojik krizi daha 18’inci yüzyılda görmüş ve insanları uyarmıştır. Ve insanın doğa üzerinde yarattığı tahribatın insanın insana olan tahakküm ve sömürüsünden kaynaklandığını fark etmiştir.
Akademik bir unvan sahibi olsa belki de ilk sosyologlardan sayılacak olan Fourier, tüccar çocuğu olarak doğmuş, sistemli bir eğitimden yoksun büyümüş ve aykırı görüşlere sahip olduğu için de sessizlik veya alayla karşılanmıştır.
Öyle ki anarşist filozoflardan Proudhon, cinsellikle ilgili görüşlerini aşırı bulduğu Fourier’i dönemin valisine şikayet bile etmiştir. Buna karşın soylu bir aileden gelen akademik unvan sahibi Saint Simon düşünce tarihindeki saygın yerini alabilmiştir.
Fakat Fourier’in ciddiye alınmamasına yol açan “uç” görüşleri onun aynı zamanda hayal gücünün ve hareket alanının genişliğinin de temelini oluşturur. Fourier’in görmezden gelinmesinde ideolojik duruşunun da çok büyük payı vardır. Çünkü o, kapitalist sistemin insanı köleleştirmesine karşı her zaman özgür bireylerden oluşan komünal hayatı savunmuştur ısrarla.
Fourier, Robert Owen, Saint Simon gibi döneminin diğer ütopyacılarından ekoloji, aile ve cinsellikle ilgili görüşleriyle belirgin bir ayrılık gösterir. Fourier, endüstriyalizme şiddetle karşı çıkar ve bir bütün olarak doğayla uyumlu yaşamı savunur. Üstelik bu eleştiriyi Fransız sanayileşmesi daha işin başındayken yapar.
Kentlerin nüfusunun sürdürülebilir bir oranla sınırlandırılmasından yanadır. Fakat bu konuda günümüz çevrecileriyle uyuşurken, tarımsal üretim ve arzuların doyurulmasına yönelik alanlarda kısıtlama yerine bolluk toplumundan yanadır. Belki günümüzdeki üretim-tüketim çılgınlığını görseydi o da bu konuda farklı bir etik tutum geliştirirdi. Fourier’in en tahammül edemeyeceği şeylerden biri de rekabet ve asalaklıktır. Üretken olmayan her türlü işi, başta devlet bürokrasisi, memurlar, askerler ve tüccarlar olmak üzere asalak kategorisinde değerlendirir.
Fourier’e göre; aile, kapitalizmin insanlara dayattığı tek eşli bir esaret, ikiyüzlülüğün kanıtı ve yasallaştırılmış fuhuştur. Cinsellik belli kurallara hapsedilmiş, heteroseksüellik meşru ilişki sayılırken diğer ilişki biçimleri dışlanmıştır. Aile ve cinsellik tek düzeliğin hüküm sürdüğü bir düzene tabi kılınmıştır. Kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olmaması da bu zihniyetin bir sonucudur.
Kapitalist toplumda eğitim, “yaramaz” çocukların hizaya getirilip, yetişkinlerin ikiyüzlü ahlak kurallarının benimsetilmesine indirgenerek, sektörlere işçi yetiştirilmesine dönüştürülmüştür. Fourier, insanların daha çocukluktan itibaren yaşamlarının toplumsal kurallarla baskı altına alınıp, özgürlüklerinin, cinselliklerinin kısıtlanması, kendini baskılama ve içe atma yoluyla değişik psikolojik sorunlara yol açar diyerek Freud’a da öncülük etmiştir.
O, kapitalizmi insanlar üzerinde engellemeler oluşturmak yoluyla uyumsuzluk üretmekle suçlar. Oysa asıl uyum, insanların tutkularını özgürce yaşayabileceği, değişik kişilik ve özelliklerin zenginlik olarak görüldüğü bir toplumda yaşanacaktır. Bunun için Fourier, her türlü ayrıntısını düşündüğü ve Falanster ismini verdiği büyük komünler tasarlamıştır.
Falanster mimaride çocukların eğitim alanı alabildiğine aydınlık, ferah ve doğayla iç içedir. Ona göre uslu çocuk değil, yaramaz çocuk ideal olandır. Kapitalist eğitim anlayışının ıslah edilmesi gerektiğini düşündüğü “obur, tartışmacı, uyanık, dik başlı, meraklı, ele avuca sığmaz, hayalci çocuk, olabilecek en mükemmel çocuktur.” Falansterler, bütçesinin önemli bir tutarını çocukları çok yönlü yetiştirmek, zevklerini, tutkularını, merak ve ihtiyaçlarını geliştirmek için harcar. Falanster mimaride binalar toplu yaşam açısından oldukça işlevsel tasarlanmıştır. Mutfak, yemekhane, çamaşırhane ortak kullanılarak hem yaşam kolaylaştırılır hem de birlikteliğin coşkusu yaşanırken azami düzeyde enerji tasarrufu yapılır.
Falansterlerde kadın ve çocuklar yetişkin erkeklerle aynı haklara sahiptir. Çocukların bakımı, beslenmesi ve eğitiminden anne-babası kadar tüm komün bireyleri de sorumludur. Komünde çalışmak zorunlu olmayıp gönüllülük esastır ve çalışmanın keyifli bir uğraş haline gelmesi için ikişer saatlik dönüşümlü çalışma uygulanır. Üretimin adil paylaşımıyla kimse yemek ve barınma sorunu yaşamaz.
Komünlerde yaşayanların çalışma zorunluluğu yoktur. Çalışma tamamen gönüllülük esasına dayanır. Bu durum kimi komünlerde ciddi sorunlara yol açmıştır. (Fourier’in ekonomik sistemi kapitalist anlayıştan kat kat üstün olsa da bugünden baktığımızda kimi gariplikler içerdiğini de söylemeliyiz.)
İnsanlar cinselliğini ister tek eşli isterse çok eşli yaşayabilir. Cinsel kimliklerin hepsi meşrudur. Bu bakış açısıyla farklı cinsel yönelimlerin meşruluğunu ilk Fourier dillendirmiştir. Onun cazibe toplumunda tutkulara yasak konmaz.
Komündekiler, oyun-eğlence-sanat ve entelektüel üretimlerine zaman ayırabilmek için mümkün olduğunca az çalışmalıdır. Özgürlükçü toplumda çalışma süresinin çok kısa olması, karşılıklı yardımlaşmanın yüksekliği, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk yaşamaması ve doğayla uyumlu yaşam hastalıkları önleyici bir sağlık işlevi görecektir. Fourier hastayı psikolojik ve bedensel olarak sağaltmayıp daha çok hasta üreten sağlık sistemine alternatif olarak özgürlükçü bir toplumsal örgütlenmeyi ve doğal tıbbı önerir.
Fourier’in etkisi 1837’deki ölümünden sonra artarak devam etmiştir. Avrupa’dan Kuzey Amerika’ya ve oradan Güney Amerika’ya dünyanın birçok bölgesinde Falansterler kurulmuş ve bunların kimisi uzun yıllar yaşamıştır. Fourier’den etkilenenlerin başında Marx ve Engels gelir. Alman İdeolojisi ve Komünist Manifesto’da Fourier etkisi belirgin olarak ortadadır. Fakat aynı zamanda Marx ve Engels ütopik sosyalizm bağlamında Fourier’i eleştirmiş, bilimsel davranmadığını ortaya koymaya çalışmışlardır.
Fransa’da işçiler Fourier’den çok etkilenmiş ve ölümünden 11 yıl sonra, “1848 devrimi sırasında başlarında Fourierci işçi Marche’nin olduğu 2 bin silahlı işçi Paris Belediyesinin kapısına dayanır ve örgütlenme hakkı, iş güvencesi ve asgari ücret isteyen ‘dilekçe’lerini Geçici Hükûmet temsilcisi Louis Blanc’a sunar. Tarihin gördüğü bu ilk silahlı ‘toplu sözleşme’yle, tüm işçilere çalışma hakkı ve iş güvencesi tanınır. Bu Fransa işçi sınıfının ilk büyük kazanımlarından biridir” (1) 1871 yılında işçilerin 72 günlüğüne iktidarı ele geçirdiği Paris Komünü’nde de Fourierist işçiler aktif olarak yer almıştır.
Fourier’in tezlerinden çok etkilenen Rus yazar Çernişevski, komün yaşamını en ince ayrıntılarına kadar kurguladığı iki ciltlik Nasıl Yapmalı’yı yazar. Yine Rus Edebiyatı’nın en büyük yazarlarından Dostoyevski, Petraşevski liderliğindeki Fourierist bir derneğin toplantılarına katıldığı ve dernek köylüleri devrimci bir ayaklanmaya çağırdığı için diğer 21 kişiyle beraber idama mahkûm edilmiş ve kurşuna dizilecekken son anda Çar’ın affıyla kurtulmuştur.
1970’li yıllardan itibaren birçok özgürlükçü sosyalistte doğrudan ya da dolaylı olarak Fourier etkileri görülür. Bunların en başında Toplumsal Ekoloji Enstitüsü’nün kurucusu Murray Bookchin gelir. Bookchin, kitaplarında her fırsatta Fourier’e olan sevgisini ortaya koyar. Ursula K.Le Guin, David Harvey, Joel Kovel, Antonio Negri, Zapatista hareketten Marcos, İvan İllich, Rehe Scherer, Pascal Brucner, John Updike, İtalo Calvino, Andre Breton, Roland Bartes gibi daha birçok düşünür ve edebiyatçı Fourier’den etkilenenler arasındadır.
Fourier’nin toplumsal kurgusunda tüm insan faaliyeti ve ilişkileri, beğeni ve hazla bağlantılıdır. Yalnızca ne yapıldığı değil nasıl yapıldığı önemlidir. Kapitalist uygarlık “aşkla bağdaşmaz” der, tutkuların bastırılması yerine “acilen tutkuların geliştirildiği bir sosyal düzen gerekir.” İnsan “gününün belli bir kısmını aşka ayırır, bu bölümde aşk asıl iştir.”
Fourier çekirdek aile yapısının insanı içine sokacağı sınırlılıkları ve sosyal zorluğu çok iyi görmüştür. Yalnız cinsellik ve aşk açısından değil, her türlü iş, uğraş, ilişki, mekan ve nesnenin insanlar açısından hem yararlı hem de çekici hâle getirilmesini ister. Çalışmanın bile keyifli hâle gelebilmesi için çekici emek kavramını kullanır. İnsanın yeteneklerinin ve yaratıcılığının onun ihtiyaçlarının bastırılması ya da köreltilmesiyle değil, tam tersine uyarılmasıyla gelişeceği konusunda son derece net bir duruş sergiler.
Bugün tüm insanlık, kendisiyle birlikte bütün canlı hayatı ekolojik felakete doğru sürüklerken, bunun yegâne sebebinin tercih ettiği ve örgütlediği toplumsal yaşam olduğunu görememekte ve sanki bir akıl tutulması yaşamaktadır.
Kapitalizm tüm suçlarına rağmen insanlar üzerinde hâlâ inanılmaz bir manipülasyon gücü gösterebilmektedir. Büyük şirketler ve devasa tüketim merkezleri hakiki yaşamı yok etmesine rağmen çekim merkezi olmaya devam etmektedir. Dünya nüfusu son bir yılda 80 milyon artmış durumda. Artan nüfusla birlikte üretim-tüketim de sürekli pompalanarak bir çılgınlık hâli yaşanmaktadır. Bugün Fourier’i hatırlayarak, hep birlikte birazcık olsun düzlüğe çıkabilmek için işe şu sözlerle başlayabiliriz: “Başka bir dünya mümkün!”
(1) Devrimci Proletarya 12 Ocak 2015
*Hatice Çıvgın’ın 2011 tarihli Yüksek Lisans Tezi olan “Charles Fourier Kuramı ve Ekolojik kriz ortamında bir eko-filozof olarak okunabilme imkânları” başlıklı çalışmasının bu konuda yapılan tek çalışma olduğunu ve bundan çok yararlandığımı teşekkürlerimle belirtirim.