Edward Hopper önemli bir Amerikalı gerçekçi ressamdı. Eserlerinde genellikle ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’ni resmetti. Sanatını tarif etmesini isteyenlere, “Tüm cevap tuvalin üstünde” derdi. Sulu boya ve baskı çalışmaları da yapan Hopper, genellikle yağlı boya çalışmalarıyla ün saldı.
Avusturyalı yönetmen Gustav Deutsch, Hopper’ın geçen yüzyılın ortasındaki Amerikasından o kadar etkilendi ki onun 13 eserini beyaz perde için yeniden yarattı.
Edward Hopper bir keresinde geceleyin şehrin merkezini betimleyen Nighthawks (Gece Kuşları) adlı tablosu hakkında, “Muhtemelen farkında olmayarak büyük bir şehrin yalnızlığını resmediyordum” dedi.
Shirley: Visions of Reality / Shirley: Gerçeğin İmgelemleri
Aslında, Hopper’ın çalışmalarındaki bol güneşli ama bir o kadar da hüzünlü modern Amerika görüntüleri vesaire çoğu parça, düşüncelere dalmış yalnız figürleri betimler. Onları bazen sabah güneşinde düşünürken bazen de loş bir barda viski yudumlarken görürüz. Hopper’ın eserleri, betimlediği insanların geçmişine dair merakımızı uyandırır.
Gustav Deutsch, sanatçının yarattığı bu havadan o kadar etkilendi ki bu onu Hopper’ın imgelemleri üzerine kurulu disiplinler arası bir sinema örneği olan Shirley: Visions of Reality’yi (Shirley: Gerçeğin İmgelemleri) yaratmaya itti. Film ilk olarak 2013 yılında gösterildi ancak İtalya’nın Bologna şehrinde Hopper’ın sinema üzerindeki etkisine odaklanan retrospektif sergisi dolayısıyla yine ilgi odağı oldu.
Deutsch, Amerikalı sanatçıdan etkilenen ilk yönetmen değil elbette. Hopper bundan önce de birçok yönetmeni etkiledi. Hitchcock’un Rear Window (Arka Pencere) filmindeki röntgenci bakış açısı ya da Wender’in Paris, Texas filmindeki sıcak tonlu çöl manzaraları ve motel tabelaları buna örnek olarak gösterilebilir. Ancak Shirley, diğerlerinden ayrılan bir film.
Hopper’ın tablolarını gerçekçi bir şekilde 3 boyutlu olarak yeniden yaratan film, özgür ve dediğim dedik bir New Yorklu aktörün (Stephanie Cumming) Amerika’da 1931’lerin Büyük Buhranından 1963’teki isyanlarına kadar olan gelgitli 30 yılı boyunca yaşadığı şeyleri anlatıyor.
Deutsch’un bu denli gerçekçi olabilmesi tabii ki özenli bir sürecin sonunda mümkün olabildi. Yönetmen, Hopper’ın çalışmalarının sergilendiği müzeleri elinde bir renk paletiyle gezerek tablolardaki tonları en ince detayına kadar tutturmaya çalıştı. Geçmişte mimarlık eğitimi de almış olması ona, Hopper’ın teatral ışığını mekân ve biçim kullanarak yeniden titizlikle yaratma sürecinde yardımcı oldu. Böylelikle yönetmen, aynı etkiyi yaratmak için sadece boyalı bir set kullanmamış oldu. Sonuç; Hopper’ın sürrealist gerçekliğinin bir gerçek hayat uyarlaması.
Kaynak: AnOther