Paulina Maksjan, Polonyalı ressam ve sanat eğitmeni. Anita Zdrojevska, Publink PR Ajansı ve Sanat Merkezi’nin kurucu ve yöneticisi. Paulina ve Anita’nın özgün ifade tarzları, ortaya koydukları işler beni de sırlarına ortak etti ve beraber hayat verdikleri “Gizli Bahçe“(Sekretne Ogródny) sergisi üzerine konuştuk.
Paulina, yılın son haftasını ise, Ukraynalı kanser hastası Nilsa için resimlerini açık arttırmayla satacağı bir etkinlikle değerlendiriyor. Resimler 40x40cm ölçülerinde paspartulanmış şekilde sunuluyor.
Paulina Maksjan
Paulina, biraz kendinden bahseder misin?
Gdansk Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü mezunuyum. Kişisel alanımda ve anlaşmalı olduğum bir galeride resimlerimi yapıyor ve sergiliyorum, oyuncak bebekler yapıyorum. Samodzielne Koło Trenerowe’de engelli çocuklarla beraber güzel sanatlar çalışmaları yapıyorum. Resim, sanat ve birlikte olduğum çocuklar benim hayatla bağlantım ve bunları birbirine bağlayan sanat terapisi eğitimime devam ediyorum bu dönemde.
Sanat ve üretim tarzından bahsetmek gerekirse?
Daha önceleri kendime ait büyük bir atölyem vardı ve genellikle 2×1,5m gibi büyük boyutlu resimler yapıyordum. Şimdiki odam küçük ve bu boyutlara uygun değil. Atölyemden taşındıktan sonra elimde defterimle gezmeye başladım, daha küçük boyutlu. Ancak fark ettim ki, küçük boyutlar bana büyük esneklik ve özgürlük sağlıyor. Her an çizebiliyorum, her an bir malzemeye dönüşüyor ve daha çok üretebiliyorum, daha çok an saklayabiliyorum.
Farklı malzemeleri kullanmayı çok seviyorum. Çeşitli renkler, çeşitli kağıt, kurdela, kumaş parçaları. Bazen büyük mağazalardan bazen ikinci el satan dükkanlardan alıyorum ya da birileri veriyor. Malzemeden çok ilham alıyorum. Günlük, basit bir malzemeyi dönüştürmek bana her zaman yaratımın sınırlarının olmadığını gösteriyor. Tabi önemli olan onu nasıl dönüştürdüğünüz; ne çok fazla ne çok az; dengesini bulabilmek.
Nasıl bir esneklik ve özgürlük getirdi bu değişiklik sana? Büyük bir alan sanki daha büyük bir özgürlükmüş gibi gelebilyor kulağa?
Büyük bir şeye başlayınca o daha çok odaklı gidiyordu ve yorucu oluyordu. Şimdiyse bir resime Romanya’da başlayıp Polonya’da bitirebiliyorum. İstediğim her yerde çalışabiliyorum. Kendimi baskı altında hissetmeden, beğenmediğim bir şey varsa, herhangi bir kesim, kolaj, renk gibi mesela tekrar baştan başlamam daha kolay, anlık.
Küçük boyutlu alanlarda ilk defa daha kişisel işler yapmaya başladım. Bu değişim aslında kendime dönmemi ve kendimi daha çok keşfetmemi sağladı. Kendimi o anda ifade edebilmemi.
Resimlerindeki imajlar ve renkler ile ne demek istiyorsun? Neden “Gizli Bahçe”?
Soyut renk ve ifadeleri kullanıyorum. Bir model ile çalışmayı sevmiyorum. Bu ifadeler hep içerden dışarıya yansıyor. Bazen aynayla çalışıyorum mesela, kendimi daha iyi öğrenmek için ve kız kardeşlerimle.
Otoportre demek istemiyorum. Bu imajları izleyiciyle paylaşmak istiyorum ki onlar da kendileri keşfetsin. Bu sebeple, eserlere isim vermedik, böylece herkes kendisi adlandırsın istedik resimleri. Mesela, bir keresinde resim yaparken bir kadın ne kadar mutlu bir resim olduğunu söyledi. O kadar şaşırdım ve etkilendim ki. Çünkü benim için mutlu hissettiğim, öyle bir an değildi. Ve o zaman anladım, bu benim sırrım. Ben bir sır çiziyorum, bu çok aleni değil. Ve serginin adı da bu şekilde ortaya çıktı.
Peki kadınlar?
Bilmiyorum. Resim. Bilinçaltından çıkan kişiler belki de. Bazen sanat terapisinde meditasyon sırasında görüyorum bazı imajları, bir hikayesi olmuyor en başta, çizdikçe şekilleniyor. Kendi yolunda yürümeye başlayınca once çok fazla kişi oluyor, zamanla daralıyor ve doğru kişiler kalıyor sadece. Sergilerde artık aynı yaşamları paylaştığın kişilerle buluşuyorsun.
Resimlerdeki hayvan figürleri erkekler, erkek arkadaşlarım. Onları olduğu gibi resmetseydim bu çok kişisel olurdu. Ben gerçekten utangaç biriyim. Bu utangaçlık, kendimi resimlerle daha iyi ifade etmemi sağlıyor aslında.
Okuldayken daha açıktım, herşeyi olduğu gibi ifade ediyordum. Bunu sevmiyordum da ama. Güvende hissetmiyordum kendimi. Soyut şekiller ve semboller kullanmaya başladıkça daha güvende hissediyorum çünkü bunlar çok kişisel hikayeler.
Sanat terapisinden bahsettin. Nasıl ilgini çekti bu konu?
Bu programa başlamamla her şey değişti. Resimlerim bile. Akademideyken, duygularım, hikayelerim daha egoistti. Şimdi, değiştim, büyüdüm sanırım. Farklı zihinsel hastalıklar, durumlar gördüm ve sanatın insanlara nasıl yardımcı olabildiğini. Bu, sanata bakış açımı tamamen değiştirdi.
Önemli olan çıkan ürün veya sonuç değil, önemli olan süreç. Başkalarıyla çalışırken, artık odağınız kendinizde olmuyor, tüm odağınız diğer kişide. Bu bakış açısını çok genişletiyor. Okulda, resimlerimiz, hislerimiz, hayattan ne istediğimiz hakkında konuşmuyoruz, sadece sonuç, oraya ne çıktığı önemli. Neden “neden?” demiyoruz da “ne?” diyoruz?
Sanat terapisi bir iletişim başlatıyor, bir diyalog. Hisleri, duyguları, motivasyonu ortaya çıkarıyor. Hayatı kabullenmeyi de getiriyor bir taraftan. Bu bir problem de değil. Geçmiş geçmişte kalıyor kabule başlayınca. Yeni fikirler ortaya çıkıyor. Sürekli bir dönüşüm. Tamam bu çözüldü, şimdi devam edelim. Hayat devam ediyor.
Anita Zdrojevska
Anita, Paulina’yla nasıl tanıştınız?
Modern sanatla ilgilendiğimi bilen bir ortak tanıdığımız bana Paulina’nın resimlerini gösterdi. Resimlerde hikayeler gördüm, özgün, ilginç, çok özel bir şey. Ve daha fazlasını görmek istedim.
Sanata olan ilgin nereden geliyor?
Çocukluğumdan beri çiziyorum. Daha o zamandan resimlerle hikayeler yaratıyordum. Yüzlerce resim yaptım. Hep sanat okuluna gitmek istemiştim ama kendimi çok yetenekli görmedim. Kişisel bir algı sanırım.
Japonoloji okumayı seçtim. Bu alanda da odaklandığım alan sanat oldu ve Japon sanatı çok fazla açılımlar getirdi. Japon sanatının gördüğünüzden daha fazlasını barındıran gizli, gizemli bir güzelliği var. Görünenden fazlasını hayal etmek durumundasınız. Japon sanatı basit, sade, siz hayal etmek durumundasınız. Bunu her zaman sevmişimdir.
Butoh dansına başlamamla ise kendi sanat çalışmalarım geri geldi. Modern sanat ama özellikle performans sanatı. Butoh estetiği; çok güzel olmayan, görünür olmayan ama içinde gizli bir güzellik barındıran bir tarz. Daha çok içine girdikçe, görsel anatlar, müzik, tiyatro alanını öğrenmeye, yönetmenler ve Butoh dansçılarını araştırmaya başladım.
Böylece sanat, işinin de bir parçası olmaya başladı, öyle mi?
Ben biraz maymun iştahlıyım, çok şey yaşamak, öğrenmek istiyorum. Ama bir taraftan da yaşlanıyorum, tamam belki yüz yaşında değilim ama artık elli yaşındayım. Bunun için üzgün olduğumdan değil, ama dedim ki Anita, fazla zamanın da yok istediğin her şeyi öğrenmek için. O zaman işimi ve sanatı birleştirmek. Neden olmasın? Kendimi geliştirmek ve daha çok kendim gibi insanlarla olmak istedim. Buna özellikle zaman ayırdım, araştırmaya. Dolayısıyla, öncelikle odaklanmayı ve seçmeyi öğrenmem gerekti. Bana iyi gelen şey ne, bunu bulmam. İyi gelen insanlar, hayatlar. Neyi daha fazla keşfetmek istediğimi seçtim. Genellikle görsel sanatlarda. Diğerleri onu destekleyen elemanlar.
Sadece görsel sanatlara mı evsahipliği yapıyor Publink? Butoh’nun senin için çok önemli olduğunu biliyorum.
Keiji Matsuda’nın bir performansını gördüm. Tamamen içindeydi yaptığı işin, çizimin. İlk gördüğüm anda çok birleştirici bir etkisinin olduğunu düşündüm. Geçen yıl, tekrar deneyimlemek istedim. Çok içten, çok kalpten geldiğini düşünüyorum. Paulina’nın eserlerinde de gördüğüm buydu. Gizemli. Katmanlı. Daha çok içine girdikçe, daha çok şey görebiliyorsunuz.
Butoh, benim aracım. Her zaman ilk sırada. Hiç bedensel bir çalışma yapmadığım uzun bir süreden sonra daha güçlü bir keşif arzusu duymaya başladım. Butoh’yla yaşadığım kırılmalar ve açılımlarla beraber hem yaratıcı hem de araç olanın aslında bir ve kendim olduğunu fark ettim.
İnsanı okuyabilir ve hissedebilirim. Bu benim güçlü yanım. Herhangi bir sanat alanıyla sınırlamıyorum kendimi. Kelimelerle ifade edemiyorum. Gizemli bir şeyler bağlantılı olmak, metafiziksel, somut ya da görünür değil, hissetmem lazım. Trendleri takip etmek gibi bir kaygım yok. Ben bunun uzmanı değilim ama benim yaptığım benim hissettiğim şeyle ilgili. Her sanat merkezinin, galerinin kendi tercihleri vardır ve ruhları. Ben de bunu yapabiliyorum. İlginç kişilerle tanışıyorum ve onları başkalarıyla buluşturuyorum. Birliktelik daha büyük büyük bir his açığa çıkarıyor, daha güçlü.
Publink nasıl bir yer? İş ve sanatı nasıl bir araya getiriyor?
Halkla ilişkiler işine başlayalı yirmi yıl oldu ve bunca zamandır çok geniş bir çevrem oldu, çok kişi tanıdım. Bazen, onlar için üzülüyorum. Elimde sanat ve sanatın içinde olmayan kişileri biraraya getirebilecek böyle bir imkan varken de bunu kullanmak istedim. Sanat aslında kişisel gelişimimiz ve işlerimiz içinde ne kadar önemli bir yere sahip bunu göstermek istiyorum. Dolayısıyla, sanatçının da aslında sanatından hayatını kazanabilmesi gerektiğine inanıyor ve bu desteği vermek istiyorum.
Publink, bu anlamda, bir öğrenme ve paylaşma alanı. Sadece işlerin sergilendiği bir sanat gelerisi değil, belki bir galeri bile değil; bir buluşma bir iletişim noktası sanatın deneyimlenebildiği, hatta üretildiği de bir yer.
Son olarak, neden “Gizli Bahçe”? Bu isme nasıl karar verdiniz?
Anita: Aslında “Secret Garden” (Röportajı ingilizce gerçekleştirdiğimiz için bu şekilde ifade ediyorduk serginin adını) Lehçe’de “Sekretne Ogrody”. “Sekretne”, “Secret” kelimesine çok benziyor ama anlamı aynı değil. Gizli gibi değil de daha gizemli, büyülü gibi bir anlamı var. Leh yönetmen Agnieszka Holland’ın aynı isimli bir filmi var. Paulina’nın resimlerindeki ağaçları bu filmdekilere çok benzettim.
Paulina: Bu sırada okulda bir gün çocuklara resimlerimi gösteriyordum. Birisi dedi ki “Hey, senin gizemini çözdüm!”. Bunu Anita’ya anlattığımda o da heyecanla “Evet buldum, Gizli Bahçe” diye serginin ismini buldu. Hatta, tam da bunun üstüne okula gittiğimde, bir de baktım çocuklar okulda bu filmi izliyor; Agnieszka Holland’ın “Gizli Bahçe” filmi. Bu süreç zaten yeterince büyülü.
Son not: Ben hiçe yakın Lehçe bildiğimden söyleşiyi İngilizce yapabilecektik. Paulina iyi İngilize konuşmamasına rağmen, söyleşi ricamı büyük bir açıklıkla kabul etti ve sohbetimiz sırasında da nerdeyse hiç yardım almadan kendini ifade etti. Bu cesareti ve açık yürekliliği ile çok güçlü biri olduğunu ve aslında iletişimin sadece konuştuğumuz dille ilgili olmadığını kanıtladı. Sonsuz teşekkürler.