“Siz inanmayın bir gün değişir elbet
Güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü.”
Zekai Özger, 8 Ocak 1948 – 5 Mayıs 1973 yılları arasında yaşamış bir şair. Bugün ölümünün yahut öldürülmesinin 44’üncü yılı. Yazıma başlarken Arkadaş ismini kullanmak istemedim. Bunun sebebiyse bugün onu anılarıyla ele alacak olmam. Zekai Özger, Selanik göçmeni işçi bir ailenin çocuğu. Kavganın, geçim sıkıntılarının arasında bir ailenin hayatta kalan yedi çocuğundan beşincisi aslında.
Kardeşi Şükran Tekin’in anlatılarında aile yaşamıyla ilgili babalarının düşük maaşlı bir işte çalıştığını görüyoruz. Sakin ve sessiz bir baba, üstelik hem şiiri hem de anneyi çok seven bir baba. Temiz, otoriter bir anne. Evin yöneticisi. Çocuklarının okuması ve eve yardım olması için tütün fabrikalarında çalışan bir kadın. Çocuk yaşlarda kemik hastalığına yakalanıyor Zekai. Annesi ile paylaşıyor bir hastane odasını ve annesinin sevgi ve şefkati onu yaşama döndürüyor. Şükran Tekin’in Zekai’nin ölümüne yönelik söyledikleri ise şunlar:
“Çocuk yaşta ölümle yaşam arasındaki savaşı kazanmıştı. Ama son savaşı, ne yazık ki ölüm kazandı. Bu öylesine büyük bir haksızlık ki! O, ölümü hak etmemişti. Yaşam zaten haksızlıklarla dolu değil mi? O üretken beyni yok ettiler. O sain, sevdalı, cesur yüreği söndürdüler. Bizlere, sevdiklerine unutamayacakları bir acı bıraktılar. Yok edemeyecekleri bir şey var: Arkadaş Zekai Özger’in kısa süren yaşamında ürettikleri. Beden olarak Zekai artık yok. Ama arkadaş Z. Özger yazdıklarıyla, dizeleriyle hep var olacak; dudaklarda, beyinlerde ve meydanlarda”
Sina Akyol, Arkadaş’ı anılarıyla anlattığı “Erken Öldük; Erken Ölen Mintanıyla Gömülsün!” yazısında asıl adının Zekai olan birinin adını kendi kulağına “Arkadaş” diye üflediğinden bahsediyor bir anı sonrasında. Ana değil “anne” kelimesine olan bağlığını görüyoruz Sina Akyol’un anlatısında. Zekai’nin bu sözcüğe olan vurgunluğunu, naif söyleyişlerini, büyük anlamlar yüklediğini öğreniyoruz. Ki ne zamanki Arkadaş’ın şiirlerinde “Anne” kelimesi geçse durur düşünür çoğumuz. İşte bu düşüncenin sebebini öğreniyoruz.
“Ölüm mü dedin annem
Ölüm senin gibi güzel annelerin
Senin gibi güzel çocuklar feda etmiş
O tarih atlasında
Bir kırmızı gül olur ancak
Koksun diye çocukların bahçesi”
–Günler Perişan–
Arkadaş Zekai Özger, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Ve Yayın Yüksek Okulunda öğrenim görüyor. Çocukluğunda iç kafasına koyduğu bir şeyi gerçekleştiriyor Arkadaş. Bu yıllarda edebiyatta daha etkin bir yer aldığını görüyoruz. Kent 16, Papirüs, Soyut, Forum, Dost, Yordam, Yansıma dergilerinde ve Ulus Gazetesinin kültür-sanat eklerinde şiirleri ve yazıları yayımlanıyor.
24 Ocak 1971 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakültesi yurduna bir polis baskını düzenleniyor. Gözaltı sırasında işkenceye, dayağa maruz kalıyor ve başına ağır darbeler alıyor. Şükran Tekin şu cümlelerle anlatıyor Arkadaş Zekai Özger‘in o dönemini;
“Yurdumuz basıldığında ikimiz de ordaydık. Ben kurtuldum. Zekai ve diğer arkadaşlar arabalara tıkılıp götürüldüler. İki üç gün boyunca her yerde aradım. Nerede olduklarını bulamıyordum. Sonunda savcılıkta bekletilen grup içinde olduğunu öğrendim. Nasıl olduğunu merak ediyordum. Savcılığa gittiğimizde önce göstermek istemediler. Daha sonra biri insafa geldi ve Zekai’yi getirdiler. Görünüşü korkunçtu. Yüzünde hala cop izleri vardı. Beni görünce gözleri parladı.”
Korkunç yurt baskını sonrasında Şükran Tekin’in anılarında Arkadaş’ın da söyledikleri anlatılıyor.
“Günlerce gecelerce konuştuk. Nasıl copladıklarını anlattı: ‘Kötü vurdular, hem de çok kötü’ demişti. Özellikle birinin kendisine nasıl vurduğunu anlattı. Önce başının arkasına, sonra da boynunun önündeki kıkırdak çıkıntısına vuruyor ve küfrediyormuş. O günlerde bana şöyle demişti: ‘İnşallah bunların arkadaşından bir şey çıkmaz.’ Sanki içine doğmuştu.
Arkadaş Zekai Özger, 29 Nisan 1973 Ankara’da ağır yaralı bir halde bulundu arkadaş. 5 Mayıs 1973’te Beyin kanaması nedeniyle Ankara Numune Hastanesi’nde öldü. Şiirlerini yayınlayacağı kitabın isminin hep “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” olmasını istiyordu arkadaş. Ölümünden sonra “Şiirler” adıyla toplandı şiirleri. İkinci basım “Sevdadır” adıyla yayımlanmaya devam etti. Keban Yücel’in yayına hazırlamış olduğu “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” Nisan 2014 tarihinde yayınlandı ve şairin şiirleri gerçek ismiyle buluştu.
Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası
charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı
çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken
yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara
biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı
lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı
yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz
al işte sana böyle yüze böyle güz
demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda
bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim
ben ettim siz etmeyin sakal veririm size
iğne iplik elimde bıyık dikerim size
yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz
Sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine
sakalınız uzamış inmiş ta belinize
at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz
kedinizin bıyığını usturayla kesiniz
yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz
yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben
sizde güneş bulunur mu biraz/kaktüs alıcam
saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de
çok üşüdü güneşten şizofreni olucak
çabuk olun lütfen dikenleri solucak
yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz
yüzüm eski bir artist yaşlandıkça shirley temple
elimde bir baş soğan bir baş sarımsak
ah ne kadar şakacısınız hiç hamlet oynamadınız
mı
olmak ya da olmamak bütün sorun bu
yanaklarım yul bryner şimşir tarak ister
misiniz
Kaynaklar:
1- Özger, A.Z .(2014). Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası. İstanbul: Ve Yayınları
2-Çelebi, S. (Ed. ). (1997). Sevdadır. İzmir: Mayıs Yayınları.