“Kurban canına kıyılan yada kesilen bir hayvan değil bizzat ıslah edilen nefsi amaredir.”
“Can kulağı ile beni dinleyin
Ey Arifler Ehli Hakka söyleyin.”
Harabi
Kurban bayramı arifesine doğru kurban ve manası üzerine bir hasbi hal eyleyelim dedik canlara.
Bu naçizane fakirin yazısını canı gönülden okuyan cümle canlara Aşk ola…
“Virani sözünü arife söyle
Yükseği neylersin engini boyla
Arif olda dost bağını seyir eyle
Güle âşık olduk gülden içeri”
Tanrı, doğa, insan (Hak, Muhammed, Ali) sevgisine ve birliğine dayanan Alevi yol doktrininde “kurban”ın manası nefsini tığlamaktır,
canı cana katıp özü dara çekmektir.
“Canım kurban, tenim tercüman” diyerek Mansur dârında ikrar verip ikrarda kadim olmaktır.
İlim ve irfanla olgunlaşıp, kırk yıl bir kazanda piştim misali erenler yolunda el ele, el Hakk’a meydana gelmektir. Aşık İbreti’ye kulak verdiğimizde bize anlatılan kurbanın manası budur.
“Gelmişiz cananın âsitânına
Sıtkıyla sarıldık dost dâmanına
Canla baş koymuşuz aşk meydanına
Hayvan kesmek gibi kurban gerekmez”
Etimolojik kökeni İbranice’den gelen Kurb (kurban) sözcüğü yakınlaşma anlamına gelmektedir.
Yol öğretisinde Tanrı’ya yaklaşmanın en güzel yolu, sevgiden, güzellikten, doğruluktan, iyilikten, adaletten, eşitlikten yani kâmil (olgun, yetkin) insan olmaktan geçer.
“Rızasız bahçenin gülü derilmez”
Hak “Ey can razı etmiş ve delmiş olarak sevgiyle dön” (Fecr 28) der.
Bir toplum da, bir ailede veya bir can da dahi eğer “Rıza” yoksa, sevgi tükenmişse o toplum, o aile, o Can dahi bin Kurban kesse nafiledir.
Aşık Mahzuni’ye kulak verdiğimizde bize izah edilen mana budur.
“Mahzuni Şerifim yoldan kalır mı
İlmin dillerinden cahil bilir mi
Hayvan kesmek ile «kurban» olur mu
İnanmazsan kaldır kılıç vur bana.”
Kurban olayı, tek Tanrılı dinlerden önceki çok Tanrılı dinler döneminden hatta insanoğlunun ilk tarihinden itibaren vardır. Kuran da; “Adem’in iki oğlunun kıssasını Hak ile aktar. İkisi Allah’a yaklaştıracak birer kurban sundukları zaman ikisinden birinin kurbanı kabul edilir. Ve diğerinin ise kabul edilmez.” (Maide 27) diye kurbanın insanoğlunun yaratılış tarihi kadar eski olduğu vurgulanır.
Paleolotik (Taş devri) döneminden beri insanlar kendilerini kötülüklerden, kötü ruhlardan, doğal affetlerden korumak için, tanrısallaştırdıkları doğa, gök, ya da anlam veremedikleri güçlere, Tanrılara ve Tanrıçalara kurbanlar, adaklar sunarlardı. Korunma, zarara uğramama, sağlığına kavuşma, dilek ve isteklerinin yerine getirilmesi, evine bereket ve bolluğun girmesi gibi çeşitli vesilelerle sunulan kurbanlar adanır, adanılan kurbanlar kanlı ve kansız olarak ikiye ayrılırdı.
Tek tanrılı İbrahimi dinlerde kurban Abraham’ın (İbrahim) rüyası ile başlar. İbrahim (Halkların babası) Allah’a yaptığı dua sonucu yakınlaşarak Allah’ın kendisine evlat olarak İsmail’in verilmesine vesile olur.
İsmail’in doğumu sonrası gördüğü rüyada İsmail (Tanrıyı işiten) kurban olarak seçilmiştir. İsmail’in Hakka olan teslimiyeti sonucu bıçak körleşir ve Cebrail gök kubbeden bir koç’u kurban olarak İbrahim’e indirir.
Dört Kutsal kitapta (Kitabı Mukaddes) kıssa aynı şekilde aktarılır. Lakin Eski antlaşmada (Tevrat, Zebur, İncil) Hakka teslim olan Hacer’in oğlu İsmail yerine Sara’nın oğlu İshak alır. Yeni antlaşma olarak Kitabı Mukaddes’te yer alan Kuran-ı Kerim’de Hacer’in oğlu İsmail olarak geçer. Büyük bir ihtimalle burada bir soy köken etkileşimi bulunur.
Yol öğretisinde “İsmail” Hakka olan samimiyetin, teslimiyetin ve sevginin simgesidir. Bu anlamda özünü dara çekmiş Hak uğruna ser vermiştir. Cebrail yol doktrinde akıldır. Bu anlamda Cebrail koç yani ilim indirerek yol irfan göstermiştir.
Bu şekilde nefsi amare kurban edilmiş, nefsi kâmile yaşam verilmiştir. Ozanlarımızın dilinden İsmail nefeslere geçer.
“Gelin hey erenler meydan açalım
Hakk aşkına dâra duran kurbana
Aşk ile şevk ile gülbang çekelim
Hakk aşkına dâra duran kurbana”
Hıristiyanlıkta ise, İsa Peygamberin, insanları günahlardan arındırmak ve Tanrısal birliği güçlendirmek için kendisini kurban etmesiyle birlikte, kanlı kurban olayı ortadan kalktı. Bu nedenle Hıristiyanlık’ta kurban “kudas” yani âyin esnasında şaraba bastırılmış ekmek anlamına gelmektedir. Şarap, Hz. İsa’nın kanını, ekmek ise bedenini simgeler. Böylece diğer dinlerdeki insanlar kurban veya dini merasimler yoluyla Tanrı’ya yaklaşırken, Hıristiyanlık’ta Hz. İsa vasıtasıyla yaklaşır.
Kurban Hak ve Hakikate yakınlaşmaktır. Bu anlamda ben “Halkımı Hak bilirim” diyen bir öğretinin “Halka hizmet Hakka hizmet” şiarı ile yaşayan rıza şehrinin erenleri olan Aleviler bu konuda daha derin bir hassasiyete sahip olmalılar. Alevilikteki kurban ile şeriattaki kurban anlayışı birbirine karıştırılmamalıdır.
Kurban canına kıyılan yada kesilen bir hayvan değil bizzat ıslah edilen nefsi amaredir. Kendini Halka adamanın, adalet, eşitlik, barış uğruna ser vermenin adıdır. Bu Öğretide İmam Hüseyin kendini Halka adayan can baş verip insanlık için serden geçen en kutsal kurbandır. Bu anlamda Alevi inancında kurban Pir İmam Hüseyin’dir. Pir Sultan Abdal’a kulak verdiğimizde bize aktarılan anlam budur.
“Hak için kendini kurban eyleyen
Şah-ı Merdan oğlu İmam Hüseyin
Cümle erenlere ferman eyleyen
Erenler serdarı İmam Hüseyin”
Alevi yol öğretisinde belirli günahların af olunması, herhangi bir dileğin yerine getirilmesi, cennete varmak, sırat köprüsünden geçmek veya cehennemden sakınmak için canlıya ve cana kıyılmaz.
Alevi yol doktrininde kadın mürşit olan Güzide Ana’ya kulak verelim.
“Yol budur deyip de sürek sürersin
Cahili kinliyi başa derersin
Yılda bir hayvanın kanına girersin
Aklın boynunun borcunu ödersin
Gel benlik eyleme nefsini öldür
Hak yoluna canın armağan getir
Kin ile kibiri aradan kaldır
Bunca vebal dolu yükü nidersin”
Et yemek veya saklamak için boğazlanan bir hayvan kesinlikle kurban değildir. Bakın ilk İbrahimi din olan Yahudiliğin kutsal kitabı olan Tevrat kurban hakkında der ki
“Rab kendisine kurban sunulmasından çok, adaletin ve hakkın yerine getirilmesini ister. Küstah bakışlar ve kibirli yürek, kötülerin çırası ve günahıdır. Kötülerin sunduğu kurban iğrençtir. Hele bunu kötü niyetle sunarlarsa.” der.
Canlar olarak barışın, birliğin, eşitliğin, adaletin hakim kılındığı bir yaşam için kendimizden ser verelim.
Elimize, belimize, dilimize sahip olarak Pir divanına varalım,
Canı canda, özü özde görüp
Hakkı insanda ayan edelim.
Var olan kurban kavramını bir hayvan canına kıymak olarak görmek yerine aynı zamanda kurbanın (Hakka yakınlaşma) diğer bir şekli olan yoksula, kimsesize, yetime, öksüze, garibana ve aynı zamanda geleceğimiz olan öğrencilerimize daha iyi bir gelecek ve yaşam için kullanalım.
Kuran bize manayı şu şekilde izah eder.
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. O’nu büyük tanıyasınız ve Allah’ın hidayetine eresiniz diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi.”
Hacc 37
Allah Muhammed Ali (Tanrı-İnsan-Doğa) sevgisine dayanan Alevi öğretisine ve hümanist yaşam felsefesine uyan, Rıza şehrinin erenlerine yakışan en güzel uygulama da bu olsa gerektir.