53 yıldır Türk sinemasının kalbinin attığı yer haline geldi Antalya. Antalya dediğimizde aklınıza ilk gelecek şeylerden bir tanesi Altın Portakal Film Festivali geleneğidir. 54. yılına girmeden festival, radikal bir karar aldı ve değişime gitti. Bu yıl, uzun zamandır yapılan “Ulusal Yarışma” bölümü kaldırıldı ve Uluslararası Yarışma bölümü genişletilerek, tüm Dünya filmlerinden filmleri bir araya toplandı. Bunun için de Cannes Film Festivali gibi festivalleri kendine rol model aldı.
Bu karar, özellikle ülkemizdeki sinema birlikleri ve sektördeki isimlerce olumsuz karşılandı ve protesto edildi. Hem bu protestolardan kaynaklı hem de yeni yüzünü göstermeye hazırlanan Antalya’nın, bu seneki farklı hali merak konusuna dönüşmüştü. Ben de bu sene akreditasyon alan sinema yazarları arasındaydım. Daha önce 52. festivale katılmıştım. O zaman daha çok yeni adım atmıştım sektöre ve Antalya bana hem çevre hem de görüş açısından farklı algılar katmıştı. Bundan dolayı uzun zaman sonra Antalya’ya; hem biraz daha tecrübe kazanarak gelmek keyif verirken, hem de festivalin yeni yüzünü gözlemlemek istiyordum.
Tabi benimle birlikte birçok sinema yazarı büyüğüm ve arkadaşım da festivaldeydi. Festivali gerekçeli nedenlerle protesto edip gelmeyen meslektaşlarım ve meslek büyüklerime saygı duyuyorum. Çünkü alınan karar, belki de birçok kişi için bir geleneği yok etmek gibi algılandı. Ama şunu unutmamamız gerek, bir basın ekibiyiz. Ve basın özgürlüğü herkes için geçerli. İsteyen istediği etkinliği takip edip, olumlu olumsuz tarafız bir şekilde olanı biteni gözlemci bir şekilde sonuçlandırmalı. Ben en azından bugüne kadar az tecrübemle bunu yapmaya çalıştım. Yanlış fotoğraflar paylaşarak, katılımcılara bel altı sözler sarf etmek, belki de bu haklı protestoyu gölgeleyecek duruma neden oldu.
Festival nasıl geçti?
Antalya Film Festivali’nde Ulusal Yarışmanın kaldırılması sonrası tamamen uluslararası hal, aslında ülkemizde bu formüle daha hazır olunmadığını gösterdi. Çünkü her festivalin bir geleneği ve hazırlanış hali var. Tümüyle sistemi bir anda değiştirmek, tabi ki de zor. Ve bu durum açılık ve kapanış törenlerine de yansımış gibiydi. Aslında törenlerin hızlıca bitmesi düşüncesi güzel, ama biraz daha özveri gerekliydi. Çünkü törenler, hızlıca yapılıp bitirildi gibi bir havadaydı ve bu Antalya’nın markasına da pek uygun durmuyor. Sahneye sadece “Misafir” ekibinin kalabalık çıkıp, diğer ekiplerden birer kişinin olması da sahneden güzel görünmüyordu. Festivalde ulusal konuk yok denecek kadar az olduğu gibi, uluslararası konuk da fazla yoktu. Buna rağmen film gösterimlerinde, özellikle yarışma filmlerinin Açıkhava ve AKM gösterimlerinde salonlar tamamen doluydu. Antalya halkı, her sene olduğu gibi bu senede salonları doldurdu. Çünkü halk, ulusal-uluslararası mesele ile ilgilenmek yerine film izlemeye geliyor ve her yıl bekledikleri bir festivalde nefes almaya çalışıyor. Ama halkın yakındığı da, festivalde ünlü bir yüze rastlayamamaktı. Festivalin bu konuyla ilgili gelecek yıllarda ulusal bölüme biraz daha yumuşaması gerekli. Seçkide bu yıldan yerli yapımların yer almamış olması, büyük bir eksiklikti…
Yarışma filmlerinin tüm gösterimleri, festival tarafından hazırlanan Açıkhava sinemasında gerçekleşti. Bazı filmler de hava şartlarından dolayı AKM’ye alındı. Açıkhava, özellikle yarışma filmlerinin gösterilmesi güzel bir düşünce olmuş. Bu düşünce, halkı sinemayla daha da kaynaştırmak adına güzel bir fikir. Birçok festivale de örnek olmalı. Açıkhava sinemasının bu sayede dolu da olması güzel.
Ulusal yarışmanın kaldırılmasıyla, Antalya’daki film seçkisi de merak konusuydu. Bu seneki film seçkisine tamamen objektif bakacak olursak; yarışma filmleri dışında herhangi bir alternatif filmin seçkide olmaması iyi değil. Evet; Redoubtable, Dürüst Bir Adam, Misafir gibi başarılı filmleri izleyebildik. Ama Dünya sinemasından ilgi çekici ve daha görmediğimiz filmler de festival seçkisinde yer alabilirdi. İki tane yerli yapım seçkide vardı, fakat ikisinin de dili Türkçe değildi. Yerli yapımlara, kendi ülkemizde rastlayamamak üzücüydü.
6.Seans, Antalya Film Festivali Özel Bölümünü buradan izleyebilirsiniz:
Hangi filmler izlendi?
Film festivali tarafının güzelliklerinden bir tanesi; Çin, Almanya, Fransa, Japonya, Türkiye ve İran gibi ülkelerin ortak yapım filmlerinin bir araya gelip güzel bir yarışma seçkisinin olmasıydı. Michel Hazanavicius, Sean Baker, Naomi Kawase, Michel Franco ve Andaç Haznedaroğlu gibi yönetmenlerin bu seçkide bir araya gelmesi umut verici.
Redoubtable
“The Artist” filmindeki anlatım diliyle kendine hayran bırakan Hazanavicius’un bir sonraki denemeleri bende sınıfı geçememiş olsa da yeni filmi Redoutable’ı merakla bekliyordum.
Nostaljik çizgileri yüksek olan filmin, hikâyesi de masalsı bir şekilde anlatılmış. Yönetmen Jean-Luc Godard’nın hayatına farklı bir bakış açısı var, aynı zamanda gerçekçi olmaya çalışan yanını sevdim. Fransa’da ve Dünya’da öğrenci hareketi olarak geçen Mayıs 68 dönemine de selam veren filmde, Godard’ın bu direnişe desteğini görüyoruz. Ama bu olaylar filmde çok detaylı yer almıyor. Hazanavicius, bu durumu; devrimi gerçekleştiren öğrencilerle Godard’ın farklı bir hikâyeye doğru gittiği için farklı gösterdiğinden bahsetse de, o dönemi biraz daha detaylı anlatabilirdi gibi geliyor.
Dürüst Bir Adam / A Man of Integrity
Muhammed Rasulof’un 3.uzun metrajlı filmi olan Dürüst Bir Adam, belki de festivalin en kuvvetli yapımlarındandı. İran sınemasının güçlü özelliklerini olduğunu her zaman söylemişimdir, Dürüst Bir Adam’ı izlerken de yanılmadım. Gücü büyük insanların, gücü az insanlara uyguladığı baskıyı çarpıcı bir şekilde anlatan filmin sinematografisi de başarılı. Fimin güzel bir senaryosu olsa da, gelişme bölümünün fazla uzatılmış ve gereksiz konularla donatılmış olması izleyenleri sıkıyor. Buna rağmen, başrol Reza’nın adaletsizliğe karşı çıkışı muazzam anlatılıyor..
Aşkın Gözü / Radiance
Japonya ve Fransa ortak yapımı, yönetmenliğini Naomi Kawase’nin üstlendiği “Aşkın Gözü”, Filmlerin engelliler için hazırlanan versiyonlarını hazırlayan bir yazar olan Misako ile görme duyusunu kaybeden bir fotoğrafçı olan Nakamori’nin hırçınlıkla başlayıp aşka dönüşen hikâyelerini konu alıyor. Filmin öne çıkan artısı, Masatoshi Nagase’nin oyunculuğu. Kör bir fotoğrafçının yaşadığı buhranı başarıyla oynayan oyuncuyu ayakta alkışlamak gerek. Filmin başarılı yönleri olsa da, senaryosundaki fazla boğulma durumu açıkça hissediliyor. Filmdeki zıtlaşma ve hırçınlık duygusu, filmde gerilme nedeni olarak başarılı işleniyor. Fakat biraz fazla abartı şeklinde olmuyor değil.
Misafir / The Guest
Festivalin yerli yapımlarından ama yabancı dilleri de içerisinde bulunduran “Misafir” filmi, merakla bekleniyordu. Birçok dizideki yönetmenliğinden tanıdığımız Andaç Haznedaroğlu’nun Her Şey Aşktan ve Acı Tatlı Ekşi filmlerinden sonra yeni projesi, Antalya’da izleyiciyle buluştu. Suriye’de yaşanan savaş sonrası akrabalarını 7 yaşındaki Lena ve küçük kız kardeşine destek çıkan Meryem’in, Türkiye’ye yolculukları sonrası yaşananları konu alıyor film. Film, Güzel kurgusu, yalın anlatım dili ve gerçekçi oyunculuklarıyla başarının sahibi. Yaratılan başarılı sahneleriyle ilgiyi üstüne çeken filmde, aksayan senaryo biraz sıkıntılara yol açmış durumda. Ama özellikle Saba Mubarrak ve Rawan Iskeif’in performansları göz dolduran cinsten.
Florida Projesi / The Florida Project
Bir önceki filmi “Tangerine” de hayat kadını olarak çalışan trans bireylerlerin hayatına farklı bir bakış atan Sean Baker, yeni filmi Florida Projesi’nde daha güçlü bir hikâye ve başarılı vir cast ile karşımıza çıkıyor. Evsizlere yuva olan bir motelde geçen filmde asi annesiyle birlikte yaşayan Moonoee’in yaz hikâyesini izliyoruz. Çekim açılarıyla ve mekanıyla bana “American Honey” filmini çoğu kez hatırlatsa da iki film hikâye bazında birbirinden tamamen farklı. Filmin ağır işleyen ama bir yandan çocuklar arasındaki yaramazlık bağına güzel bir atfı olan bir senaryosu var. Sorumsuz olsa da kızını seven, kızını kendi gibi yetiştiren ve yaramazlıklarını sineme çeken anne ve kızının hikâyesi, çoğu kişi tarafından uygun olmazsa da, güzel anlatılıyor. Ayrıca film, Willem Dafoe gibi büyük bir artıya sahip. Sinematografi anlamında da bir güç olması ,filme daha da bir başarı getirebilirdi…
Zor Bir Karar / Ugly Ducking
Daha önce “Hayatın Tuzu” filminin senaryosunu yazan Ender Özkahraman, yeni filmi Zor Bir Karar’da bu kez yönetmen koltuğunda da oturuyor. Hakkari’de geçen hikâyede, kilim atölyesinde çalışan Eylem’in kendine büyük görünen burnunu estetik yaptırma hayallerini ve bir yandan abisinin yaşadığı sıkıntılar konu ediliyor. Bir kere filmin geçtiği kentin dokusu filmde güzel yer alıyor. Fakat yola çıkılan hikâye, o kadar saçma geliyor ki kulağa. Burun estetiği ile filmin dokusunun bir bağlantısı gerçekten sağlanamıyor. Abi tarafında ise olaylar başarılı bir şekilde gelişiyor. Finalde iki meselenin bir araya gelişi ise gülmekten başka bir şeye yaramıyor. Film, hikâye ve senaryo bakımından büyük bir zayıflıkta. Ama Eylem karakterini canlandıran Şükran Aktı, umut vaad eder cinsten…
Antalya Film Forum değerlendirmeleri
52. festivalde geldiğimde, Antalya Film Forum’u takip etmek için zamanım olmamıştı. Ama bu yıl, Forum’u özellikle takip etmeyi istedim. Çünkü bu sene daha yüklenildiği fark ediliyordu ve çok fazla konuk vardı. Bir yandan da film yapma isteği, içimde hep var olduğu için bu süreçleri gözlemlemek güzel oldu. Antalya Film Forum, bu sene Cam Piramit’te şatafatlı bir şekilde gerçekleşti. Kurmaca Pitching Platformu, Belgesel Pitching Platformu, Yönetmenlerle söyleşiler ve sektörden isimlerle özel söyleşiler gibi etkinliklerin olduğu Film Forum, bu sene bir hayli yoğun geçti. Sinema yapmak isteyenler için güzel bir okul haline gelen Forum’u, Antalyalı sinema öğrencileri ve yönetmenler her sene ziyaret etmeli…
Bu sene Antalya Film Forum, festivalden daha doluydu diyebiliriz. Ulusal film bölümünün Forum’a kaydığını söyleyebiliriz. Ödül töreninde destek ödülü alan Kıvanç Sezer ve Tayfur Aydın gibi yönetmenlerin; yapacakları yeni filmlerinin gelecek yıllarda Antalya’nın Ulusal Yarışma bölümünde yer alabilir çağrıları, aslında bir umut kapısı aralayabilir.
Uluslararası konuklar, basın toplantılarında festival hakkında neler söylediler?
“Sinema sanatsal olsa da, hayatı sorgulamalı. Ben filmlerimde hep buna dikkat ettim.” diyen bu sene Antalya Film Festivali’nin Uluslararası Yarışmasının Jüri başkanı olan yönetmen Elia Suleiman, Antalya’nın bu sene sadece Uluslararası Yarışma yapması ile ilgili; “Yıllar Antalya’nın kararını gösterecek” dedi. Ayrıca Antalya’nın kendi orijinalliğinde değerlendirilmesi gerektiğinden bahseden Suleiman: “Türkiye’nin özgün çalışmalar çıkartması önemli, ileride Türk filmleri de Antalya’da yarışmalı. Antalya’nın genç sinemacılara ve yapımcılara değer vermesi ve çalışmalar gerçekleştirmesi çok güzel.” dedi.
“Redoubtable” filminin Oscar’lı yönetmeni Michel Hazanavicius, filmiyle ilgili Cannes’da kötüden çok iyi tepkiler aldığından bahsetti. Jean-Luc Godard’nın hikâyesinden bahseden filmi için Godard’a da mektup gönderen Hazanavicius, bir tepki almadığını ve almamasının iyiye işaret olduğunu söyledi. Başarılı filmlerinden sonra eline geçen maddiyatı yine sinema için harcadığından bahseden Hazanavicius: “Filmlerim için plan yapmıyorum, yağmak istediklerimi yapıyorum.” dedi. Ünlü yönetmen yarıştığı Antalya Film Festivali için: “Kısa bir ziyaret yaptım. Gösterimimiz şahane geçti. Yarışma filmleri seçkisi çok iyi. Festivale başarılar diliyorum.” dedi.
Usta yönetmen Danis Tanoviç: “7 sene önce filmimle ödül kazanmıştım burada. Türkiye’yi seviyorum. Festivallerde eski arkadaşlarla bir araya geliyoruz ve yeni isimlerle tanışıyorum. Bu çok güzel bir şey. Her festivale gitmek bazen sıkıcı, bazen yorucu olsa da; her bir şehirde festival olması güzel.” dedi. Bosna Hersek’te savaş başladığında öğrenci olduğundan bahseden Tanoviç: “Elime kamerayı aldım ve savaş çekimlerine savaşın ortasındayken başladım. Dolayısıyla film yapımcılığını hiçbir zaman ticaret olarak görmedim. Ben bunu bir iş olarak değil, sanat olarak görüyorum.” dedi.
“Misafir” filminin oyuncusu Saba Mubarak: “Film gösterimimizden bir gün önce geldim ve az kalmış olsam da bu festivali çok sevdim. Antalya çok güzel bir şehir, daha önce film çekimlerimiz için yönetmenimiz Andaç’la gelmiştik. Salonların dolu olması çok güzel ve izleyicinin filmimizle kurduğu bağ muhteşemdi.” dedi.