Kendi sözünü söyleyebilme cesareti midir olmak yoksa kendi eylemleriyle mi olur insan? Bir dramatik başkarakterin, hafızalara kazınan müthiş cümlesi, olmak ya da olmamak diye sunar bütün meseleyi. Buradan yola çıkarsak Shakespeare, karakteriyle, sadece iktidar entrikalarının içinde hırslarını sergileyen kişileri, kuklalaşmış olanları, kehanet mahkûmlarını sahneye taşımaz. Aynı zamanda bulunduğu çağda yeni doğmakta olan bireyin varoluş serüvenini de müjdeler.
Shakespeare
Shakespeare, İngiltere’nin en ünlü oyun yazarıdır. Yaşamı hakkında ayrıntılı bilgilere ulaşılmasa da 1564 Stratford-Upon-Avon’da doğduğu bilinmektedir. Hayatına dair İngiliz Edebiyatı Tarihi’nde Mîna Urgan, henüz on sekiz yaşında Anne Hathaway’le evlendiğini ve bu evlilikten çocukları olduğunu söyledikten sonra şöyle devam eder:
“Otuz dört yaşına basmadan önce altı tragedya ve altı komedya yazdığını; Globe Tiyatrosu’na bağlı bir oyuncu topluluğunda aktör ve yazar olarak çalıştığını; bir hayli para kazanıp, doğduğu kasabada ev ve toprak satın aldığını; 1616’da bu kasabada öldüğünü kesinlikle biliyoruz. Bunların dışında Shakespeare’nin yaşamı konusunda yazılanlar, birer varsayımdan başka bir şey değildir aslında.”*
Hamlet
Üstüne binlerce kitap yazılan bir devin yine en meşhur oyunlarından biri olan Hamlet’le ilgili Özdemir Nutku’nun uyarısı;
“Bugün Hamlet’i sahneye koyarken ilk düşünülmesi gereken nokta şudur: Hamlet ne felsefi, ne ahlaksal, ne de psikolojik bir belgedir; bu yapıt tiyatro için yazılmıştır; başka deyişle, olayların ve kişilerin gelişmesini gösteren bir senaryodur.”**
Bu oyunun, günümüzden dört yüz yıl önce kaleme alınmış olması, üstelik saray kişilerini anlatması bile oyuna kendimizi uzak hissetmemize sebep olmaz. Çünkü Hamlet, gelişimini gösteren senaryoda, tam da bireyin çalkantılı bir denizde dalgalarla boğuşan iç dünyasının bir aynasıdır. Bu nedenle sahnelenirken de değişir. Nutku’nun aktardığı değişimi:
“Shakespeare’in bu oyununu yazmasından bu yana, bütün Hamlet’ler, Elsinore Şatosu’nun odalarında, koridorlarında bir şeyler okurlar. Bugünün Hamlet’i ise Romantik dönemin Hamlet’inden daha başka şeyler okur. Örneğin, gazete okur; Sartre, Camus, Beckett ya da güçsüzlüğü içinde Marcuse okur. Wittenberg’li bir üniversitelidir o. Ama çok düşündüğünden bir türlü harekete geçemeyen bir aydındır da. Dünyayı değiştirmek ister, ama yetişişi ve huyuna etki etmiş olan çevresi yüzünden, ne Laertes gibi atılgan ne de Fortinbras gibi aksiyona gidebilen bir gençtir. Kuşkular içindedir, hatta intiharı düşünecek kadar çevresine ve kendine yabancılaşmıştır; hala kendi sorununu çözümleyememiştir. Bu yüzden, çok istemesine karşın, kendi davasına bile kendini adayamaz. Yapmaya zorunlu olduğu şeyleri yapar; ama düşündüklerini gerçekleştirmek için eyleme girmez. İç dünyasında aç kalmıştır. Yaşamını daha doğumundan itibaren kaybolmuş olarak görür.”
Nutku’nun verdiği örneklerde varoluşçuların adını anması boşuna değildir.
Hamlet II. Perde, II. Sahne’si:
“Rosencrantz
Hiç, Lord’um, dünya namuslu olmuş, o kadar.
Hamlet
Kıyamet yakın desene. Ama haberiniz doğru değil. Biraz açayım sorumu. Ne yaptınız da aziz dostlar, Talih size bu hapishaneyi layık gördü?
Guildenstern
Hapishane mi Lord’um?
Hamlet
Danimarka bir hapishane.
Rosencrantz
Öyleyse dünya da öyle.
Hamlet
Hem de nasıl: sayısız koğuşları, hücreleri, zindanları var; Danimarka bunların en kötülerinden biri.
Rosencrantz
Bize öyle gelmiyor Lord’um.
Hamlet
Sizin için hapishane değil o zaman. İyi ya da kötü diye bir şey yok çünkü; düşünce, her şeyi öyle yapan. Bana göre Danimarka bir hapishane.
Rosencrantz
İhtiraslısınız da ondan. Size dar geliyor.”***
Hamlet’in bu repliklerle sadece varoluşçulara göz kırpmakla kalmaz, aynı zamanda kuantumla anlamaya başlanan gerçeğin değişkenliği fikrinin sevenlerini de hafifçe gülümsetir.
Olmak Ya da Olmamak
“Ortaçağ toplumunu çağdaş toplumdan ayıran özellik, ortaçağ toplumunda bireysel özgürlüğün bulunmayışıdır. Eski dönemde herkes düzendeki rolüne zincirlenmiş durumdaydı.” der Fromm, Özgürlük Korkusu kitabında, Hamlet oyunundaki kişilerin karakterleri onların durumları tarafından belirlenmektedir. “Ama iş Hamlet’e gelince” der Nutku, “böyle değildir; durumlar onun karakterini göstermez. Hamlet, içinde bulunduğu durumlara isteği dışında itilmiştir; o, bir yandan bu durumları kabul ederken, öte yandan bu durumlara karşı direnir.”**
Hamlet’e belki de kaderin bir cilvesi olarak babasının hayaleti ne yapması gerektiğini söyler. Onu kendi ölümünün (kardeşi –yeni kral; Claudius, kulağına zehir dökerek öldürmüştür) intikamını alması için görevlendirir. Bir hayaletten alınan emri yerine getirme isteği, üslubunca deliye çalar Hamlet’in davranışlarını. Bir başkasını oynayarak kendini gizler. Onun maceraya çağrısı da böylece gerçekleşmiştir. Baba Hamlet’ten oğul Hamlet’e bir varoluş planı ve bu planın sonunda neredeyse herkesin öldüğü bir son. Oğul, kendisine biçilen, babanın isteğinin uygulayıcısı rolünden ancak kendi ölümüyle çıkmış ve kurtulmuştur.
May’in aktarımıyla William Blake’in şu sözünü hatırlatır bir sondur bu:
“Kim ki bir şeyi çok arzuladığı halde isteklerini eyleme dökemez, ölümü davet etmiş olur.”****
Hamlet’in çok istediği adalet ve intikam arzuları için harekete geçmeyen, sürekli beklemeyi, sorgulamayı tercih eden yapısıdır oyunun sonunu hazırlayan.
Shakespeare’in “Ol” Dediği
Bu oyunda karşınıza çıkan bütün başkarakterler ölür. Hamlet oyunun sonunda bu trajediyi gören en yakın dostunun kendini öldürmesinin önüne geçer. Yaşanan bu kanlı hesaplaşmanın, tüm bu hikâyenin anlatılması gerekmektedir. Hamlet, özellikle de Danimarka’yı çürümüşlüğünden kurtaracak yeni kral konusunda önerisinin Horatio tarafından aktarılmasını ister. Horatio, bu haklı istek karşısında yaşamayı kabul eder. Anlatmak için yaşattığı bu oyun kişisini Shakespeare’in bir yansıması olarak da görülebilir. Shakespeare değil midir iktidar hırsını, bu hırsın kurbanlarını, entrikaları, intikamı, ihtirası bize anlatan? Oyunlar ve kitaplar bireyin oluşunun en büyük destekçisi değil midir?
Danimarka prensi, ülkesinin çürümüşlüğünden yakınır, siyasetin yol açtığı entrikalar canını sıkar, sadece görevinin adamı olan saraylılarla dalga geçer ve sürekli olarak adalet arar. Bunun için eyleme geçmekten çok bekleyendir. Biraz umutsuz biraz kırılgan bir yapısı vardır. Oysa Hamlet’in işaret ettiği yeni kral Fortinbras; dinamik yapısı, kararlı tavırları, atılganlığıyla taht için ve Danimarka’nın geleceği için uygun bir kraldır. Hamlet’in babasının, Hamlet’in işaret ettiği, kral olmasını istediği Fortinbras’ın babasını öldürdüğü düşünüldüğünde, oyunun sonunda Fortinbras’ın gelişiyle çember kapanmış olur.
Olmak ya da olmamak’yı bütün mesele yapan, biraz da Hamlet’in bu trajik sonudur.
Yararlanılan Kaynaklar
*Mîna Urgan, İngiliz Edebiyat Tarihi.
**Özdemir Nutku, Çağdaş Hamlet Muhsin Ertuğrul’a, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/13/1184/13693.pdf
***William Shakespeare, Hamlet. Çeviren: Bülent Bozkurt.
****Erich Fromm, Özgürlükten Kaçış
*****Rolla May, Kendini Arayan İnsan.