“Bana göre aynı göz hizasında hâlâ,
sosyalist bir piyanistin parmak boylarının eşitliği
ile polis kurşunuyla devrilen yunanlı anarşist çocuk olmak”
Küçük iskender
Atina’yı saran ateş, Eksarhia caddesinde tutuştu. Üç el silah sesi duyuldu. “Kolluk gücü” adı verilen bir karanlık süvari, 15 yaşındaki bir çocuğu, ölümün 2008’nci katından aşağı attı. Yoldaşları, “alnındaki kurşun yarasındaki sönmeyen ateşi“, önce Atina şehrine, sonra tüm ülkeye bulaştırdı. Direniş, tutsaklıktan daha büyük bir bağımlılık yarattı. Üç el ateş sesi duyuldu. Dünya bir kez daha, çocukluğundan vuruldu.
Alex yerde yatıyordu. “Göğüs kafesinden sızan ateş, güneşe batıyor“du. Ülkeyi yerin sonsuz kat dibinden sarsan direniş, onun bedeninin yattığı yerden başlıyordu. Umudundaki ve gülümsemesindeki enerji, yoldaşlarının yumruğunda birleşti. Dayanışmanın en zarif bilekleri, birbirlerine sarılarak güçlendiler. Ayağa kalktılar, hep beraber yürüdüler. Ölümü korkutan yürüyüş, Alex’in kalbinden başladı.
Demokrasi kelimesi, Yunanca “halk” ve “iktidar” kelimelerinin birleşiminden bir araya gelmiştir. Kabaca ”halkın iktidarı” olarak özetlenebilecek doktrin, tıpkı yıllar sonra adında yapılan değişikliklerle pazarlanan türdeşleri gibi, yalnızca isminde bir “eşitlik” sunabildi. Pratiğe asla yansımayan bu “eşitlik” anlayışı, yalnızca belirli bir gruba tanınabildi.
Otorite, farklı adlar ve politik doktrinler ile kendini yeniden üretse de, gençliğe, kadınlara, çocuklara, eşcinsel ve diğer cinsel yönelimlere, farklı etnik kökenlere… Kısacası, ülkedeki egemen kesim haricinde hiç kimseye “eşitlik” sağlayamadı. Devlet ve şirketler tarafından sürekli soyulan halk, “medya” adı verilen, iki yüzlü yalan makineleri ile kandırıldı. Bu ortaklığa karşı çıkanların payına, hep aynı hikâye düştü.
“Şehir yangınlara girdi, şehre ateş lazım!”
15 yaşındaydı Alexis de, Berkin de. Aynı şekilde, aynı yerlerinden vuruldular ve mücadele tarihinin aynı sayfasında düşüldü adları. Birbirlerinin dillerini bilmiyorlardı, hiçbir zaman tanışmadılar. Ama alınlarındaki kurşun yaraları, İstanbul ve Atina üzerinde, Eksarhia caddesi ve Taksim meydanında, geceleri aydınlattı, zaman çizgisinin farklı noktalarından tutulan ışık tanecikleri oldular. Mahkemeler yine aynı iki yüzlülükle, Alex’in katilini “cezalandırdılar”. Hayattan ömür boyu hapse mahkum edilen Alex, gerçek adaleti, ruhunun mücadelenin gök yüzüne ulaşmasından sonra, yine bu satırlarda ve kendisinin de tanımadığı, benim de görmediğim zihinlerde yankılanmasıyla kazandı. “Bir kavganın adsız neferi” olarak başladığı yürüyüşe, yüreğinin ateşinin dalgalandığı bir özgürlük meşalesi ile devam etti.
Kilitlendiğimiz ekranlar, iki ülkede de yalan söyledi. Farklı iki dilde, aynı masallar tekrarlandı, aynı reklamlar ruhu tüketen neoliberal marşları çaldılar, aynı yalanlar söylendi. Gerçeğin kaderi, aydınlık yüzüne inen giyotin darbeleri ile belirlendi. Kara bayraklar açıldı ve sömürünün evrensel cehennemi, dayanışmanın ve dostluğun alevi ile parçalandı. Birbirinden habersiz iki gülümseme, kendileriyle beraber saf tutan diğer silüetler ile birlikte, göğün en ışıltılı göz bebeğinde, yeryüzünü izlediler. Geceyi içen bayrağın gölgesinde, bir şiir okundu ve aydınlığın çocuk yüzü, aynı ifadeyle uyudu.
yalancı hayat yaşıyorsunuz, boynunuzu eğdiniz,
donunuzu indirdiniz ve öleceğiniz günü bekliyorsunuz
hayaliniz yok, sevdalanmıyorsunuz, yaratmıyorsunuz
yalnız satıp alıyorsunuz.
her yerde maddiyat
sevgi hiçbir yerde- hiçbir yerde gerçek
ana babalar nerede? sanatçılar nerede?
neden dışarı çıkıp bizi korumuyorlar?
bizi öldürüyorlar
yardım edin
İmza: Çocuklar