Ana SayfaYaşamİnsan Haklarıİşçiden işçiye uzanan bir dayanışma köprüsü: İşçi Yaşamı ve Hakları Vakfı |...

İşçiden işçiye uzanan bir dayanışma köprüsü: İşçi Yaşamı ve Hakları Vakfı | İşçi Mahallesi

-

İşçi Yaşamı ve Hakları Vakfı gönüllüleri ile işçi hakları mücadelesini, vakıf gönüllülerinin çalışmalarını, kazanımlarını ve dayanışmayı konuştuk. İşçi mahallesi ismi ile vakfın yayın organı olma işlevini üstlenen internet sitesinde çok çeşitli bilgiler, adeta keşfedilmemiş bir cevher madeni gibi bizi bekliyor. Tüm emekçileri 4 Haziran’da İstanbul’da gerçekleştirilecek olan Haklarımızı Konuşuyoruz başlıklı etkinliğe davet ediyor ve sizleri emek üzerine söyleşimizle baş başa bırakıyoruz:

Yola çıkarken “Bu yaşamak telaşında hiç denenmeyeni, hiç yapılmayanı değil en çok yapılanı, en çok lazım olanı yapmak istiyoruz: Üretmek ve paylaşmak. Yaşadığımız haksızlıkların üzerine birlikte gidip, ürettiklerimizle, biriktirdiklerimizle birbirimize güç vermek istiyoruz. Birbirimize dokundukça güzelliğin, dayanışmanın ve yardımlaşmanın, neşenin, umudun, büyüdüğünü, adaletsizliklerin, hüznün, kederin, sorunların küçüldüğünü görmek istiyoruz” demişsiniz. İşçi Yaşamı ve Hakları Vakfı’nın kuruluş gayesini, amacını ve öyküsünü paylaşabilir misiniz?

Bu fikir ilk ortaya çıktığında her sektörden güvenceli- güvencesiz milyonlarca işçinin, binlerce yıllık mücadeleleriyle ve yasalarla güvence altına alınan haklarıyla donatılmış, patronlar karşısında bu kuşanmayla güçlenmiş olmalarının ne kadar önemli olduğunu düşünüyorduk. Buna emek mücadelemizin toplamı açısından baktığımızda sınıf çalışmalarının daha fazla yapılmasına her yerde, ne kadar çok ihtiyaç olduğunu fark ediyorduk. Ve etrafımızda mavi- beyaz yaka ayrımı olmaksızın işçilerin haklarını daha fazla bilmeleri, sahiplenmeleri ve önlerini bu haklarıyla açmaları gerektiğini düşünüyorduk. Bir işyerinde çalışırken en temel işçilik haklarının en asgari seviyelerde bile bilinmesinin pek çok hak kaybının önüne geçilebileceğini görüyorduk. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak sınıf dayanışmasının ve mücadelesinin hem farklı mücadele örgütleriyle hem de farklı örgüt formları ve yöntemleriyle güçlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle hareket ettik. Siyasal ve sendikal olarak kazanılmış bir mücadele tarihine, bizler de kendi deneyim ve bilgilerimizle, birikimimizle bir nebze de olsa katkı koyabileceğimizi düşündük. Ve işçilere haklarını anlatmanın, onların haklarını bilmelerini sağlayacak çeşitli araçlar geliştirmenin yollarını aradık. Bunu sağlayacak bir örgütlenmeye ihtiyaç duyduk. İşte tam da bu sebeple hiç denenmeyi, hiç yapılmayanı değil en çok yapılanı ve en çok lazım olanı yapmaya karar verdik. Ve işçi haklarının daha fazla işçi tarafından bilinir olmasını sağlamak için böyle bir çalışma yapmak için kolları sıvadık. Bu amaçla İşçi Yaşamı ve Hakları Vakıf Girişimiyle yeni bir oluşum başlattık. Oluşumumuz 2020’de 1 Mayıs’ın hemen ön günlerinde kendini deklare etse de biriktirerek ilerlemenin önemine inandığımızdan hala yeni bir oluşum olarak yolun başında olmanın heyecanını taşıyoruz. 3 yıldır bir yandan bize ulaşan işçilere temel haklarını anlatmak için etkinlikler ve toplantılar düzenliyor, bir yandan da daha geniş bir işçi kesimine ulaşmak için çalışmalar yapıyoruz.

“İşçi Mahallesi” söylemi bir metafor olarak sizler için ne ifade ediyor?

İşçi Mahallesi işçiden işçiye uzanan bir dayanışma köprüsüdür. İşçinin sözünün kurulduğu, hakkının savunulduğu, sesinin duyulduğu bir mahalledir. İşçi Mahallesi yaşadığı hak kayıplarına karşı yan yana durmayı seçen, mücadelelerle kazanılmış haklarını korumaya ve geliştirmeye çalışan, bir kuruş hakkını bile patronlara bırakmayı reddeden bir işçi birliğidir. Bu mahallede işçiler ve onların aileleri, çocukları ve onlarla dayanışma içerisinde olmak isteyen herkes vardır. Ve haklarını arayan tüm işçilere açıktır. Antikapitalizm bizi bu çalışmada buluşturan, ortaklaştıran en önemli başlıklardan birisidir.

Biz bu çalışmaya başladığımızda Dünya çapında bir salgının hepimizi ama en çok da emekçileri tehdit ettiği günlerden geçiyorduk. Pandeminin belirsizliklerle dolu olduğu o günlerde en dezavantajlı kesim olarak işçiler toplumun geneli görece daha konforlu bir şekilde “evde kal” çağrılarıyla korunabilmişken, işçiler üretime hiç ara vermeden çalışmak zorunda kalmışlardı. Evden çalışan kesimlerde mesai saatinin ortadan kalkmasıyla çalışma yaşamının en esnek haliyle ve zorluklarla karşılaşmışlardı. Bu süreçten en fazla etkilenen kesimlerin çalışmak zorunda bırakılan, ya da işsiz kalan ama her ikisinde de geçim derdinde yorulanlar olduğunu görmüştük. Yok sayılanlar, gözden çıkarılanlar yani.

En somut haliyle ve ilk elden ulaşmamız gereken kesimin, zorla ücretsiz izne çıkarılanlar, yıllık izin hakları ellerinden alınanlar, işten haksız bir şekilde atılanlar, ücreti ödenmeyenler, kalabalık yemekhanelerde yemek yemeye zorlananlar, hiçbir tedbir alınmadan, koruyucu önlem olmadan çalıştırılanlar, mobbinge uğrayanlar, inşaatlarda, fabrikalarda ölümle burun buruna ekmek kavgası verenler, hakaret edilenler, sesini duyuramayanlar olduğunu düşündük ve onlara ulaşmak istedik. İşte tüm bu zorlukları yaşayan işçileri mahallemizin çatısı altında birlikte haklarımızı öğrenmeye, haklarımız için de birlikte mücadele etmeye, buluşmaya çağırdık. Yaşamı ve haklarımızı çoğaltmamızın adresini “İşçi Mahallesi” olarak tanımladık.

Türkiye’de emek hareketinin durumunu, sendikalar ve sınıf örgütlenmelerini nasıl görüyorsunuz?

Emek hareketimiz ne kadar güçlü olursa, ne kadar çok sayıda sendika ve sınıf örgütlenmesi varsa o kadar iyi. Çünkü patronlar çok güçlü. Haklarını bilmeyen işçiler ise zayıf ve korunaksız. İşçilerin öz örgütleri olan sendikalarda toplu mücadeleler vermesinin yanında, bir işyerinde yalnızken de patron karşısında haklarını savunacak ve hak ihlallerini önleyebilecek donanıma sahip ve hazırlıklı olması ise çok önemli.

Türkiye siyasi ve emek hareketinin geçmişine baktığımızda işçi sınıfımızın çok görkemli bir mücadele tarihi olduğunu görürüz. 15- 16 Haziranlardan Büyük Madenci yürüyüşüne, Kavel direnişinden Tekel’ e kadar bu mücadele deneyimlerinin bugünlere aktarılması ve işçi sınıfı mücadelelerinden süzülüp gelen haklarımızın yasalar kapsamında korunması da aynı zamanda hepimizin bir görevi. Kazanılmış haklarımızın çarçur edilmesine izin verilmemesi ve ilerletilmesi, geliştirilmesi toplamda bir bütün olarak emek hareketinin üzerine düşen en önemli görevlerdendir. Bu görevlerin üstesinden gelmek ise güçlü bir sendikal hareket ve emek mücadelesiyle mümkün.

Türkiye’de her yıl açıklanan sendikal örgütlenmelerin niceliğine baktığımızda bu oranın giderek daha fazla düştüğüne tanık oluyoruz. İşçi sınıfı içerisinde örgütsüzlüğün bu şekilde yaygınlaşmasında neolibrealizm ile kayıtsız, güvencesiz, esnek çalışma biçimlerinin artmasının etkisinin olduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte günümüzde mevcut sendikalara duyulan güvensizliğinde bunda payının olduğunu düşünüyoruz. Sendikalara duyulan güvensizliğe işçilerin birbirine güven duymaması da eklenince ortaya işçiler açısından daha olumsuz bir tablo çıkıyor. Sermaye kesimleri ortak çıkarlarını savunurken her türlü örgütlülüğü sağlayabiliyorken işçi ve emekçi kesimlerin bu görkemli mücadele tarihine rağmen günümüzde hakları konusunda daha az talepkâr olması ve güçsüz olması, örgütlenmeden uzak durması daha fazla kafa yormamız gereken de bir olgu olarak karşımızda duruyor. Bizlerin de bu yan yana gelişleri, dayanışmayı ve haklar mücadelesini büyütmek için daha fazla çalışmayı sağlamamız gerekiyor.

Türkiye’de çalışanların çalışma yaşamından kaynaklanan en önemli sorunları sizce nelerden oluşuyor. Vâkıfa yapılan başvurularda en çok hangi sorunlar öne çıkıyor?

Türkiye’de çalışma yaşamına ait sorunlar çok çeşitli başlıklarda karşımıza çıkıyor. Ayrıca işçilerin haklarını bilmemesi bu sorunların yarattığı sonuçları daha ağır hale getirebiliyor. Bizim vakfa gelen başvurularda en çok karşılaştığımız sorunların başında haksız biçimlerde işten çıkarmaların yaşanması geliyor. İşten çıkarmalar karşısında patronların ikame imzalatması ya da istifaya zorlaması halinde haklarını alamayan işçilerin bizlere başvurduklarını görüyoruz. Sendikaya üye olmak da en başta gelen işten çıkarılma sebepleri arasında. Ancak işverenler işten çıkartırken Kod 29, Kod 46 gibi fason sebepler üreterek sendika düşmanlıklarını gizlemeye ve yaptırımlarından korunmaya çalışıyorlar. Haksız fesih durumlarıyla karşılaşan işçiler kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmemeliler. Böyle bir durumda hak kayıplarının önüne geçebilirler. Bir diğer sorun ise çalışma esnasında uğradıkları ayrımcılıklardır. Usulsüz olarak yer ve birimlerinin değiştirilmek istenmesi, örneğin bunlardan bir tanesi. İşten çıkarmak istedikleri işçileri bu yöntemle baskı ve mobbinge uğratabiliyorlar.

Ücretlerin düşük, çalışma koşullarının ağır, çalışma sürelerinin uzun olması aldığımız diğer başka başvuruların konusu oldu.

Bir diğer başvuru sebebi de ücret eşitsizlikleri oluyor. Kadın işçilerin bu konuda başvuruları oldu. Bir de vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin ücret eşitsizlikleri ile ilgili güncel sorunlar yaşadıklarını biliyoruz.

Vakfımız İstanbul’da Bakırköy ilçesinde. İşçiler isterlerse yüz yüze, isterlerse sosyal medya adreslerimiz üzerinden bizlere ulaşabiliyorlar. Sorularını sorabiliyorlar.

Bugüne kadar yaptığınız çalışmalardan ve ileriye yönelik faaliyet planlarınızdan, hedeflerinizden bahseder misiniz?

Bizim çalışmalarımızın temelinde işçi haklarının daha fazla işçi tarafından bilinir hale gelmesinin sağlanması var. Bununla birlikte işçilerin yalnız kaldıkları anlarda dahi tek başına haklarını savunacak bir donanına sahip hale gelmelerini sağlamak var. Bu bakımdan temel işçi hakları ile ilgili etkinlikler yaptık şimdiye kadar. Bunun yolu da başlangıçta elbette bu işçilere ulaşmaktan geçiyor. Kendimizi anlatmak, daha fazla sayıda işçi tarafından tanınır hale gelmek, tanıtımımızı yapmak, propaganda çalışmaları yürütmek gerekiyor. İşçi havzalarında, atölyelerde, işyeri önlerinde bu konuda çeşitli propaganda çalışmaları yürüttük. Sosyal medya çalışmaları yaptık. Çeşitli bölgelerde el ilanları dağıttık.

Çeşitli başlıklarda ve tarihlerde “haklarımız nelerdir” kapsamında hem zoom üzerinden hem yüz yüze buluşmalar organize ettik. Bu başlıklar kişisel verilerin korunması kapsamındaki haklarımızdan, vakıf üniversitesi akademik ve idari çalışanlarının hakları, tekstil işçilerinin sorunlarından inşaat işçilerinin sorularına kadar farklı sektörlerden gelen işçilerin hakları ile ilgili başlıklar oldu.

Yürüttüğümüz bu çalışmalarla birlikte sokakta da bir ayağımızın olmasını çok önemsiyoruz. Bunun için işçi eylem ve grevlerindeki dostlarla yan yana gelmeye çalıştık. Bu kapsamda örneğin direnişlerini kazanımla sonuçlandıran Lila Kâğıt işçileri, Farplas işçileri ile grevdeki Bakırköy Belediyesi işçilerinin direnişlerini ziyaret ettik.

Elbette daha kapsamlı ve daha farklı çalışmalar da yapmak istiyoruz. İşçi Mahallesi işçilerin kendi içinde paylaşımı büyüttükleri ve hakları için birlikte mücadele ettikleri bir mecra. Dolayısıyla işçiden işçiye uzanan bir köprü. Önümüze koyduğumuz en önemli hedeflerden birisi de bu dayanışma kültürünün gündelik hayatlarında daha fazla yer bulması ve işçiden işçiye ulaşması. Örneğin işçi çocuklarının eğitim olanaklarına kadar dayanışmanın yaygınlaşması.

Kadın işçilerin işe alınırken, çalışırken, ücret alırken yaşadığı ayrımcılıkları biliyor, tanıyor ve bunların yaşamlarımız üzerindeki etkilerini azaltmak için yan yana ve dayanışma içerisinde olmak istiyoruz. Şiddet, taciz- tecavüz ve ayrımcılıkların önüne kolektif bir çaba ile geçmek istiyoruz.

İşçi Mahallesi olarak işçilerin yaşamları ve hakları ile ilgili olan meselelerde onların yanında ve onlarla birlikte çalışıyoruz.  İşçilerin haklarının sonuncu sıralarda geldiği bu düzende emeğin değerinin bilinmesi için biz de çalışmalarımızla emek hareketine katkı sunmak istiyoruz.

Vakfın gönüllüleri ne gibi çalışmalar yapıyor?

Gönüllülerimiz hukuk eğitimleri, tanıtım ve propaganda, sosyal medya gibi çeşitli alanlarda kim hangi çalışmaya katkı sunmak isterse orada görev alıyorlar. Örneğin vakfımızın gönüllü avukatları hukuk çalışmaları yapıyorlar. Düzenlenen etkinliklerde haklar konusunda sunumlar gerçekleştiriyorlar. Gönüllülerimiz saha çalışmalarına katılıyorlar.

Şu an hemen önümüzdeki günlerde, 4 Haziran’da gerçekleştireceğimiz “Haklarımızı Konuşmak İçin Buluşuyoruz” adlı etkinliğimiz için çalışıyoruz.

4 Haziran’da gerçekleştirilecek olan “Haklarımızı Konuşuyoruz” etkinliği neleri kapsıyor, bu çağrı kimlere yapılıyor?

Bu buluşmada da yine haklarımızı konuşacağız. Kıdem hakkımızdan işe iade hakkımıza, sendikal haklardan doğum izni gibi en temel işçilik haklarımıza kadar soruların sorulacağı, deneyimlerin aktarılacağı, sorunların konuşulacağı ve çözüm önerilerinin sunulacağı bu etkinlikte çağrımız mavi ya da beyaz yaka ayrımı olmaksızın, farklı sektörlerde çalışan tüm işçilere. EYT yasasıyla pek çok sorunla yüz yüze bırakılan emeklilere, ücret eşitsizliğine uğrayan kadın işçilere, haksız bir şekilde işten çıkarılan işsizlere oldu.

SON YAZILAR

“Gerçeği görüyoruz! Anayasa değişikliğine HAYIR diyoruz!

Feminist ve LGBTİ+ örgütlerin biraraya gelmesiyle kurulan Hepimiz için Anayasa Koordinasyonu "Birbirimizin elini bırakmıyoruz! Hiçbirimizi geride bırakmıyoruz! Anayasa değişikliğine HAYIR diyoruz!" başlıklı açıklamasıyla tüm toplumu...

Hataylılar 6 Ekim’de Meclis’te: #HatayıGör

6 Şubat depremlerinde en büyük yıkımı yaşayan Hatay'da depremin üzerinden geçen 8 aya rağmen hiçbir şey değişmedi. Barınma, beslenme, eğitim, sağlık ve ulaşım gibi en...

Vakıf üniversitelerinde neler oluyor?

Üniversiteler tüm bileşenleriyle, emeğin ve bilginin kendini her an yeniden var ettiği mekânlardır. Üniversiteler eskiden beri hep toplumun aklı ve vicdanı olarak görülmüştür. Bu günlerde...

AKP’li yıllarda çocuk I: Eğitim sistemi bile yorgun

21 yıllık AKP iktidarının bugüne bıraktığı yıkıntılar saymakla bitmeyecek kadar çok. Bu yıkıntılar içerisinde eğitim ve çocuklara dair olanlar ise bir hayli fazla. 21 yılda eğitim...
Saniye Evren
Saniye Evren
83 doğumlu; Gazi Üniversitesi Felsefe Mezunu; felsefe öğretmeni; Sosyalist feminist.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol