Son neslin ilk nesliyiz. Bundan sonraki nesilleri değiştirmek için elimizde bir şansımız var. Bu “şans“ başkalarıyla bağ kurmak, nefret yerine sevgiyi inşa etmek. Şu bağlarımıza bir bakalım. Bakalım bizi neler nasıl bağlamış.
Bir üst realitenin maddesidir sevgi. Vuhuu, amma da kitabı bilgi değil mi? Tamam öyleyse, kahve ağzına da dönemem çünkü benim cici spiritüellerim birazcık kalbur üstü insanlar ve mesaj onlara. En büyük sıkıntı da orada çünkü entelektüel bilgi biriktirmişler, çeri çöpü toplamışlar. Satürn’ün halkaları gibi dönüyorlar, kendi hallerinde yoldalar. Yola sözümüz olamaz, akışa da öyle. Sadece, bunlar bize iyi gelmeyebilir bizi kesmeyebilir, bakın şöyle de bir şey var diyebiliriz. Gelenekten gelen ezoterik bir kaynağın meyvesi böyle olur mu? Mısır’dan Babil’den gelen bilgelikle çalışmak böyle yapar mı? Bu dışsallığa ihtiyacı kalır mı kişinin?
Rabaş’ın dediği gibi ” Ben dükkanı/bakkalı açarım, gelen gelir.”
Yukarının dükkanı açık mı arkadaşlar? Bunu biliyor muyuz? Çok hızlı bir cevap, evet/hayır hemen cevap. Zihin girdiğinde devreye bir sürü diyalog çıkacak şimdi. Jung, “siz inanırsınız ben bilirim demiş” Bilme hali. Ne kadar güven var değil mi cümlede. Bu güven eksikliği bizi vuruyor. Bağımlılık geliştiriyoruz bu güven eksikliğinden. Kenarda param olsun, şuyum olsun buyum olsun… Maddeye sarılıyoruz. Bu her neyse, evde bir adam/kadın olsun yoksa olmaz, çocuğum olsun yaşlanınca, bana baksın gibi gibi… Diğer maddesel bağımlılıkları saymıyorum bile…
Peki, insanın uyumlu gelişimi için ve insanın şu andaki sorumluluğu için ne yapacağız? Yaratılışın amacına nasıl geleceğiz? Eğer bunları merak ediyorsak, bu kavramları açacağız, sorular soracağız. Dedemizin hacıdan getirdiği pirinç tası yukarı kaldıralım ki içine biraz ışık dolsun. Tas önemli, yoksa su ya da damlayan şey nerede birikecek? Bizde böyleyiz, organik bir kap diyelim kolaylık olsun diye kendimize.
Modern hayat, bizim çıktılarımızı törpülemek için hizmet veriyor dışarıda. Daha iyi yaşayın, daha enerjik olun, aşkı bulun, şunu şunu yapın, olumlama yapın, çakraları açtırın. Tamam abi yap, ne oldu? Varlığının amacına yaklaşabildin mi? Dallarda uğraşıyorsun. Köke doğru gelmek gerekiyor ve çok ciddi bir niyetle gelmek gerekiyor. Üstatların yolundan gitmek gerekiyor. Kim bu üstatlar? Orasını akışa göre açılır di mi? Üç tane karton bardağın birinin altında ödül var ve hareket ettiriliyor. Ödül şunda denilirse, ki o ödül başlangıç ve sonda mevcuttu zaten, oyunun ne amacı kalır?
Kadim öğretilerin izinde olalım, insanlığın gelişiminin bir parçası olalım. Kendi üzerimizde çalışalım. Büyük bir samimiyetle, iyi ve kötüden bağımsız bir şey bu. Çalışmak bizi “kötü” de yapabilir ” iyi ” de amaç bu değil ki … Bakın yolu aydınlatan bir Üstat ne demiş
“Kendinizi değiştirme düşüncesi ile kendi üzerinizde çalışmaya başlama kararı almadan önce ciddi ciddi düşününüz… bu çalışma hiçbir uzlaşma sözü vermez ve fazlasıyla öz disiplin ve tüm kurallara uymaya her an hazır olmanızı gerektirir”
Haydi dostlar ilk adımları atalım. Ufak bir niyetle başlayalım. Bir tabure çekin ve çay söyleyin!