Tayland, Budist kültürünü, tapınak hikâyelerini öğrenmekten çok seks turizmiyle anılan ve son zamanlarda çok ünlü olan bir yer. Liberal ya da modern ötesi olduğunu düşünmeyin. Realitede fakirlik söz konusu.
İki ay süresince gözlemlerim, çocuğunu kasabalarda bırakarak zengin Avrupalı (özellikle İngiliz ve Alman) erkeklere hizmet eden ama yine de hüzünlü yüzünü görebileceğiniz genç annelere ve de “ladyboy”lara (Asyalı transseksüel) yönelikti. Vizesiz giriş yapılan ve de pek ucuz bulunan Tayland, ne yazık ki ortalama 60 yaş üstü emekli Avrupalı erkekler ile 18 – 40 yaş arası Avrupa’ya taşınma umuduyla onların yanında olan kadınları özünde barındırıyordu.
Hikâyeler birbirini kovalarken kendimi Kamboçyalı çocukların kızlık zarının satımını dinlerken buluyordum. Bira eşliğinde bir kadın olarak ahlayıp vahlamak ne yazık ki durumu değiştirmiyor. Şahit olduğum şeyler çok fazlaydı Tayland’da geçirdiğim yaz süresince. Avustralyalı tanıdığım Taylandlı karısının hastanede günlerce beklemesi nedeniyle ona duyduğu kutsal minnettarlık, 70’lik bir Alman’ın 20’li yaşlardaki kız arkadaşına duyduğu aşkı anlatımındaki hevesi, elbise ve takı gibi hediyelerle hiç İngilizce konuşamayan Taylandlı eskortunu sevindiren 70’lik Yeni Zelandalı iş insanı…
Ortada Kuzey Tayland’ın fakir köylerinden gelip Pattaya ve Puket’te sarsıcı striptiz şovları eşliğinde kazanılan paraların babalarının kumar borcu ya da köylerinde bıraktıkları bebekleri adına ailelerine gönderilmesi söz konusuyken neye nasıl şekilde tepki verebileceğimi kestiremiyordum. Peki, bu kadınları batı değerleriyle yargılamak ne derece mümkündü? Kaçındığım tek şey buydu. Bu, bir nevi askerleri yargılayıp Hitler’i unutmak gibi değil mi?
Aslında hikâye Vietnam Savaşı ile başlar. 1960’larda Amerikan askerleri seks adına Tayland’ın meşhur şehri Pattaya‘ya akın eder. 1966’da Tayland hükûmeti bir yasa ile polislerin bu olaya toleranslı olmasını öngörür (military prostitituon). Ülkenin şu anda bir seks cenneti (!) olarak görülmesi ve ardında binlerce kadının hikâyesini taşıması söz konusu. Amerika, Avrupa ve de Asya’da Tayland için özel olarak seks turizm paketleri uygulanıyor. Duyduğum kadarıyla “ladyboy”ların ameliyatı için hükûmet destek veriyor. 2003 yılında Tayland ekonomisinin yüzde 3’nü oluşturan 4,3 milyar dolar seks turizminden elde edilmiş.
Kral ve ailesi hakkında en küçük düzeyde bile ileri konuşmak ve de sosyal medyada onların aleyhine yazı yazmak yasakken, kürtaj hakkınız yokken, telefonlarınız – emailleriniz dinlenip izleniyorken, marihuana taşımak çok yüksek suç teşkil ediyorken, nasıl oluyor da her dinde hassas yaklaşılan kadın bedeninin yabancı – orta sınıf Avrupalı erkekler tarafından metalaştırılması söz konusu oluyor?
Budizm’de kadınlar, seks işçiliğinden ötürü kınanmıyor. Nedeni ise kişisel aydınlanma yolunda dharma (algılanan gerçeklik) adına kadının bu işi yapması. Özünde budizme göre seks işçisi kadınlar ikiye ayrılıyor: Bu işi herhangi bir materyal kazanım olmaksızın gönüllüce yapanlar (ki bu kadınlar kaçmak yerine kendi arzularına sarılan kadınlar) ve hayatta kalmak için bu işi yapmak zorunda kalanlar. Budizm’e göre kınanması gereken kendi bencil istekleri doğrultusunda ikinci kategorideki kadınlarla olan erkekler. Ki bu da özünde istenilmeyen kötü karma (bad karma) ile sonuçlanıyor.
Sosyal güvenlik sistemiyle birlikte devlet politikalarının zayıf olması ve iş bulma imkânının küçük köylerde zor olması ışıklar altında sunulan seks turizmi için bir katalizör, üstelik hali hazırda lolitalarını bekleyen potansiyel john’lar (İngilizce’de sokak dilinde seks işçilerine parayla hükmeden) söz konusuyken.
*Yazının başlığı Gabriel Garcia Marquez’in Benim Hüzünlü Orospularım (Memoria de Mis Putas Tristes) isimli kitabından esinlenmiştir.