Kadının bilimdeki yeri son yıllarda üzerine çokça tartışılan bir konu haline gelmiştir. Tarih boyunca bilim, kadınlara hep mesafeli durmuştur. Bunun başlıca nedenlerini; toplumsal baskı ve devlet politikaları olarak gösterebiliriz. Bilimin temel amacı, doğa, evren ve insana dair bilgileri elde etmek ve bu bilgileri kamuoyu ile paylaşmaktır. Elde edilen bu bilgiler insan yaşamını kolaylaştırmak amacıyla kullanılır. Ama bazen bu durum tersine de işleyebilir.
Bilimin insan yaşantısını büyük ölçüde etkilediği iki dönem vardır; Neolitik Devrim ve Sanayi Devrimi. Kadının yaşam kültüründe hÂkim olduğu neolitik dönemde, önemli icatların altında kadınların imzası bulunmaktadır. Bu dönemde doğa ve kadın iç içedir. Doğanın döngüsel devinimi ile kadının bedeninin devinimi aylık kanamalarından, doğurganlığına kadar birçok olgu kadın ve doğa ilişkisinin benzerliğini gözler önüne sermektedir. Kadının erkeğe öğrettiği üretim yani tarım (kadın bedeni de ürettiği için kadın bu konuyu erkekten daha iyi bilmektedir) erkeğin toplum ve yaşam içerisindeki konumunu etkilemiştir. Bu andan sonra tanrıça statüsünde olan kadın eve mahkum edilmeye bırakılmıştır. Bu durum Sümer kent devletleriyle birlikte yeni toplumun devlet eliyle inşası süreci olarak resmen başlamıştır. Sümerlerdeki ataerkil toplum inşasının merkezi olan zigguratlar, yeni sınıfın toplumun sınıfsal karakterini temsil eden bir yapı haline gelmiştir. Sümerlerle birlikte başlayan ataerkil zihniyet kendini din, bilim, felsefe ve toplumsal hayatta göstermeye başlamıştır. Bu zihniyetin devralıcıları ise Antik Yunan felsefecileri olmuştur. Bazı Antik Yunan felsefecileri insan tanımını bile yaparken kadını bunun dışında tutmuştur.
Ortaçağa geldiğimizde ise toprağa dayalı iktidar güçlerinin gelişiminin tavan yaptığı bir dönem olmuştur. Bu durum özellikle kendini din kurumlarında göstermiştir. Kadınlar cadı olarak tasvir edilip canlı canlı yakılıyorlardı. Rönesans ile birlikte kadın, kapitalist sisteme entegre edilmeye çalışılmıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte kadın, iş gücü olarak kullanılmaya ve özellikle de fabrikalarda çalıştırılmaya başlanmıştır. Bu sistem, erkeği patron kadını ise işçi olarak toplumda ikincil statüde tutmaya çalışmıştır.
Tarih boyunca kadını bilim konusunda arka planda tutmaya çalışanlara inat birçok kadın bu durum karşısında pasif kalmayarak bilim alanında önemli işler başarmıştır. Örneğin; Cosephine Cochrane (Bulaşık makinesi), Mary Anderson (Araba camı sileceği), Mary Phelps Jacob (Modern sütyen), Hedy Lamarr (Gizli iletişim sistemleri), Margaret Knight (Kese kağıdı), Tabitha Babbitt (Yuvarlak testere), Stephanie Kwolek (Kurşun geçirmez yelek), Bette Nesmith Graham (Daksil), Sarah E. Goode (Katlanabilir yatak), Martha Coston (Renkli işaret fişekleri)… ve adlarını buraya sığdıramayacağımız birçok isim daha.
Günümüz dünyasında ise kadınlar artık bilim dünyasında daha fazla yer almakta ve bu durum gün geçtikçe de artmaya devam etmektedir.