22’ncisi bu yıl düzenlenen ‘Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’ her yıl olduğu gibi bu yıl da Ankaralı sinemaseverlerle buluştu. 23 – 30 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen festivalin, bu yılki teması “Hikayem 22.00” olarak belirlenmişti. Herkes, sinemaya dair hikayesini paylaştı bu yıl Uçan Süpürge’de… Tabii festivalde ‘kadın’ hikayeleri bir tık daha öne çıkıyor, ki çıkmalı da. Çünkü son dönemde sinemamızda kadın filmlerinin ne kadar az olduğunu görebiliyoruz. Bu da herkes için oldukça üzücü.
Uçan Süpürge’ye bu yıl ‘rekor’ olarak adlandırılan 1721 tane film başvurdu. Böylece dünyada ‘kadın yönetmenler’ ve ‘kadın hikayeleri’nin az olmadığını bir kez daha göstermiş oldu Uçan Süpürge. Film desenli bir süpürge uçtu geçti; birçoğumuzun gözünün önünden, birçoğumuzun yanımızdan geçti ve gitti.
Uçan Süpürge’ye bu sene, 5 kıtadan Kadın Filmleri Festivalleri geldi. Böylece festivalin ‘uluslararasılık’ özelliği bir kez daha kendini belli etmiş oldu. Her biri ayrı ayrı renkli insanlar ve festivale seçki filmlerini de getirmeleri çok güzel oldu… Festivalde Kısa Film Atölyesi ve Şeyda Taluk ile “Başarılı Bir Pitching için Hikaye Anlatıcılığı” atölyesi gibi ilgi çekici konulara yer verilen atölyeler gerçekleşti. Böyle atölyelerin festivallerde olması çok önemli, umarım önümüzdeki süreçlerde daha da çok yapılır.
Festivalin her yıl değişmez ödülleri, bu sene de büyük coşkularla verildi. Onur Ödülü’nün sahibi Ayla Algan ve Sumru Yavrucuk, ödüllerini büyük bir keyifle aldı. Bilge Olgaç Başarı Ödülleri’ni kazanan yönetmen Pelin Esmer ve oyuncu Meltem Cumbul ise bu ödüllerini yakın zamanda kaybettiğimiz usta yönetmen Yavuz Özkan’a ithaf ettiler. Genç Cadı Ödülü’nü kazanan başarılı oyuncu Gözde Çığacı ise heyecandan ödülünü bile tutamadı….
Festivalin ekibinde ise değerli birçok isim var. Başta bu festivalin her zaman demir başlarından olan Halime Güner ve Sündüz Haşar önemli isimler. Bu yıl tanıştığım ve son dönemde festivalde önemli başarılar gerçekleştiren Belgesel yönetmeni Deniz Şengenç, program sorumlusu Çağla Harputlu, Uluslararası Program Sorumlusu Başak Tekin ve festivalde emeği geçmiş herkese bir kez daha teşekkürleri sunmak gerek…
Festivalde bu sene asistan olarak görev alan, festivalden önce tanıştığım ve festival boyunca da bir arada olduğum sevgili Zeynep Feyza Kaynak, bana festival için duygu ve düşüncelerini aktadı. Bakalım Zeynep Feyza için Uçan Süpürge’nin anlamı ne imiş:
“Uçan Süpürge ile bu Şubat ayında tanıştım. Festival ofisine geldiğim her gün, bana okuldan çok daha fazlasını verdi. Kadınların birbirleri ile nasıl dayanışma içerisinde olabileceğinin örneğini gördüm. Festival hazırlıkları her gün yeni heyecanlar yarattı bize ve yaratmaya da devam ediyor. Festivalin içinde birçok kadının emeği var. Birçok kadın bu festivali kendi çocuğu, kendi bebeği gibi görüp büyütüyor adeta bence. Festivale hazırlanırken, festival içerisinde yeni tanıştığım insanlar oldu ve ben yeni tanıştığım kadınların çalışmalarına hayran kaldım. Bu festivale kulak verin, vakit ayırın, izleyin siz de, hayran kalın…”
Festivalin kapanış töreni ise oldukça hareketli geçti. ‘Gaia Dergi’ olarak sponsorluk ödülümüzü aldık, yayınımız adına ödülü ben kabul ettim. Festival ekibine bizleri unutmadıkları için bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. FIBRESCI jürisi bu yıl ödülü, Marina Akbari’nin “Ben, Bedenim, Ülkem” adlı belgesel filmine vermeyi değer buldu. Festivalde bu filmle ilgili övgü dolu sözler duydum, umarım bir gün izleme şansı bulurum.
Festivalde bu yıl daha çok kısa filmleri izleyebilme şansı buldum.
Portekiz Femme Uluslararası Film Festivali’nin kısa filmleri oldukça büyüleyiciydi.
“Tutuklular” adlı animasyon kısa film, özgürlük hissini hapiste yaşayan küçük bir çocuğun gözünden etkileyici bir dille anlatıyor. Ayrıca hapisaneyi karton kutu olarak tasvir edip, bunu foley sanatıyla oldukça etkileyici bir dille izleyenlere anlatıyor… Yönetmen Margarida Maderia’yı tebrik etmek gerek…
Sarah Heitz’in “Annemi Eteğinin Altında” adlı Fransız kısası ise; izleyeni her bir sahnesiyle şaşırtıyor ve bu kadarı da çok fazla dedirterek şoke ediyor. Bir Florida kasabasında annesinin yanına gelen kızın, annesine tercümanlık yapmak için onun muayenesine gitmesiyle olayları izliyoruz. O muayenenin bambaşka bir muayene olduğunu örenmesiyle adeta şoke olan genç kızın şoku filmin tümüne yayılıyor ve filmi şoke ola ola iyi bir duyguyla izliyoruz. Başarılı bir yönetmenlik ve kaliteli oyunculuklar söz konusu…
Judith Westermann’ın “Elieen’i Kutla” adlı kısası ise, bu festivalden “En İyi Kısa Film” ödülünü kazanmış. Kadın olmak isteyen genç bir erkek olan Leon’u ve ona tek destekçi yakın arkadaşı Ellla’ı anlatıyor. Filmin içindeki bir çok yüzleşme, umursamazlıklar ve insan onurun hiçe sayılması oldukça başarılı bir dille anlatılıyor. Aslı karakterimizin başka bir bedene geçiş nedeni biraz kapalı anlatılmış olsa da, filmin katmanlı hikayeleri bunu başarılı dillerle gösteriyor.
İspanya yapımı “Dokuz Adım” filmi de apayrı bir gerilim zevki yaşatan filmlerden. Geceleri tuvalete gitmek için upuzun ve karanlık bir koridordan geçmek zorunda olan küçük çocuk, babasının iknalarıyla bunu denemeye çalışır. Gergin dakikalar ve usun uğraşlar sonucu bunu deneyen çocuğun babası, şoke eden bir sonuçla karşılaşıyor. Tam bir ‘kısa gerilim’ filmi dokuları taşıyan filmin yaratıcılarına büyük bir alkış…
Avustralya yapımı ve Kelly Bergsma’nın yönettiği “Sınırları Aşmak” filmi, genç yaşta aile sahibi olmuş bir adamın, bir travma sonucunda her şeyi kaybetmesi ama buna rağmen hayatta kalıp bununla yalnız başına mücadelesi akıcı bil dille anlatılıyor. Eleonora Ivone’nin İtalya yapımı “Ağzını Aç” filmi ise, çocuk yaşta babası tarafından baskı ve taciz görmüş genç bir kadının intikamını, geçmişte kendine yapılan işkence ile aşışını gerilim dolu dakikalarla, oldukça soluksuz anlatıyor. Finaldeki şaşırtıcılık ise filme tuz biberden fazlasını koyuyor.