NASA (Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) ve NOAA (Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi) geçtiğimiz aralık ayının, son 136 yılın en sıcak ayı olduğunu açıkladı. Bununla da kalmayıp 2016’nın daha sıcak bir yıl olabileceğinin altını çizdi.
Bu tarz haberler artık moda gibi algılansa da Dünya’mız ısınıyor ve bu konu Dünya Ekonomik Forumu‘nun da başlıca gündem maddelerinden.
Uzmanlar, iklim değişikliğinin Dünya’mızın karşı karşıya olduğu en ciddi tehdit olduğu konusunda hemfikirler. İnsanlığın soyu ilk önce tükenirse diğer sorunların bir önemi kalmıyor.
Amerika’da bazı başkan adayları kampanyaları sırasında iklim değişikliğinin endişe edilmemesi gereken bir durum olduğu söylese de; akademi, iş dünyası, sivil toplum ve kamu sektöründen oluşan 750 uzman aynı şeyleri söylemiyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun son Küresel Risk Raporu‘nda görülebileceği gibi katılımcılar, iklim değişikliğini önümüzdeki on yıl içinde gezegenimizin karşı karşıya olduğu en ciddi tehdit olarak değerlendirdi. Yani kitle imha silahlarından, siber savaştan, devletlerarası çatışmadan hatta terörizmden ve diğer akla gelebilecek herhangi bir tehditten daha ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.
Bunu bir sebebi iklim değişikliğinin diğer sorunlara sebep olabileceğidir. Zürih Sigorta Baş Risk Görevlisi Cecilia Reyes’e göre “İklim değişikliği, su krizi, gıda kıtlığı, kısıtlı ekonomik büyüme, zayıf toplumsal kaynaşma ve artan güvenlik risklerinden daha fazla riski şiddetlendiriyor.”
Dünya Ekonomi Forumu’nun risk analizi raporunda doğa sorunu 11 yılda ilk kez zirveye yerleşti. Önümüzdeki 10 yılın en önemli sorunları olarak kitle imha silahları, su krizinden sonra ikinci önemli sorun olarak oylandı. Bir sonraki yılın en önemli riski oylandığında iklim değişikli ve ekstrem hava olayları büyük ölçekli istemsiz göçten sonra (şu an dünya üzerinde 122 kişinden biri göç etmek zorunda bırakılmış) en önemli sorun olarak belirlendi.
Raporda sıcaklığın nasıl arttığı ve ekstrem hava olaylarının tarımsal verimliği ve gıda tedarik zincirlerini nasıl bozabileceği gösteriliyor. Örneğin, mevcut eğilimler göz önüne alındığında, mısır üretiminde Sahra-altı Afrika ülkelerinde mevcut alanlarda 2030 yılında yüzde 40 kayıp olacağı belirtiliyor. Bu durum iklim dirençli bitkilere yönelmeye (büyümek için daha az su isteyen mısır) ya da çiftçilerin zarar etmesini engelleyecek ekonomik koşulların sağlanması gibi sonuçlar doğuruyor.
Trajik olan bir diğer gelişme de üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin doğaya verdiği zararın (karbon ayak izi) inanılmaz ölçeklerde iklim değişikliğine sebep olmasıdır. Uzmanlara göre atmosferdeki karbondioksit (CO2) emisyonu seviyesi gelecek buzul çağının oluşumunu bastırdı yani gezenin bir sonraki buzul çağına uğraması iki kat daha uzun süre sonunda meydana gelecek.
Bu uzun vadede iklim değişikliğinin, insanlığın başına gelebilecek bir felaketi ötelediği algılanabilir ama aslında Dünya’nın ne kadar ısındığını, bu ısınmanın beraberinde getireceği kuraklığı, su sıkıntısını ve bunların başka felaketlere sebep olacağını gözler önüne sermektedir.
Başlık Çizimi: Frits Ahlefeldt
Kaynak: Wikipedia 1 / 2 / 3, Internacional Elpais, Science Alert, Fast Company