Ana Sayfaİnsan ve ToplumDüşünürlerin Ufkunda Yürümek Eylemi

Düşünürlerin Ufkunda Yürümek Eylemi

-

Konuk Yazar: Prof.Dr. Metin Karadağ

Bulaşı zamanlarının kilitli/tecritli ânlarında bilim insanları ruh ve beden sağlıklarının korunmasına yönelik çeşitli önerilerde bulundular. Her gün farklı platformlarda bu konuya ilişkin farklı açılımlarla karşılaşmamak olanaksız gibi. Yılların profesyonel dağcısı ve doğa yürüyüşçüsü olarak Frederic Gros’un Yürümenin Felsefesi [1] kitabını okuduktan sonra yürümek eyleminin farklı boyutlarını görmenin, salt devinimsel bir olgunun ötesinde düşünsel açılımları da içeren bir yelpazesini duyumsamanın keyfini paylaşmak istiyorum bu sınırlı yazımda. Kitabın da referanslarından olan Henry David Thoreau’nun Yürümek adlı eserine de ulaşınca bireysel izlenim ve etkilenişlerin paylaşımı olanaksız hâle geldi. 

Her şeyden önce yalnızlıkla bağdaştırılan yürüyüş anlayışı egemen bu kitaplarda. Yalnızlığın yaratıcı düşüncenin en önemli kaynaklarından biri olduğunu savunan düşünürlerin yaşamlarında yürümek, vazgeçilmez bir eylem. Duyularımızın 18 saat uyarıldığı, bilgi fırtınalarının dimağımızı alt üst ettiği bilgi çağının bireyi için yalnızlık ve zihinlerimizi sakinleştirmenin her zamankinden daha önemli olduğunu ileri sürebiliriz. Yürüyüş bize fikirlerle oynama, kavramları keşfetme ve başkalarının düşüncelerimizin özgürlüğünü görmesinden endişe etmeden düşünmemize izin verir. Bu yazarlara göre yürümek bir spor değildir. Spor, uzun bir eğitim gerektiren teknikler, kurallar, skorlar ve rekabet meselesidir: Kuralları bilmek, doğru hareketleri öğrenmek, bitevi antrenmanlar… Evveliyatında da doğaçlama ve yetenek ister. Spor skor tutuyor: Sıralamanız nedir? Senin zamanın kaç? Sonuçlardaki yeriniz? Utku, sporun mutlak hedefi gibi.. – Savaş ve spor arasında, savaşı onurlandıran ve spora onur veren bir akrabalık vardır: Düşmana saygı; ya da düşmanın nefreti… Spor aynı zamanda, dayanıklılık, çaba sarf etmek, disiplin düzeni demek. Bir etik çerçeve. Bir emekler manzumesi… Bu yüzden yürümek spor değildir, diyor yazarlarımız haklı olarak. Bir ayağını diğerinin önüne koymak kadar basit, minik  bir çocuk oyuncağı. 

Bireysel ya da grupla yürürken skor yoktur, derece aranmaz, nerede hangi manzaraya ulaşılır, doğa en güzel şarkılarını nerede fısıldar’ı ararsınız. Yürüyüşle askıya alınmış bir hayatın özgürlüğünü tadarız. Ofisinizi, asırlar gibi yaşlı evinizi yerlerinde bırakarak özgürleştirme sürecinde rutinin boyunduruğundan kurtulursunuz. Zihne atılmış düğümler, kentin yorgunluk geleneği, doğanın sınırsızlığında güzellik bolluklarıyla zirvelerde çukurlara atılır, dürtülerimize ilham dalgaları yayılır. Çünkü yürüyüş bizi yaşamın dikey eksenine sokar.

Kitaplar bu düşünü kaynaklarından yola çıkarak filozofların yürümekle ilgili tutumlarını bize aktarıyor. Söz, Nietzsche’nin: “Mümkün olduğunca az oturun; açık havada doğmayan ve kasların da canlanmadığı serbest dolaşımda herhangi bir fikre inanmayın. Tüm önyargılar bağırsaklardan kaynaklanır. Hareketsiz oturmak, gerçek günahtır” (Ecce Homo). Bu düşünür, önemli eserlerini yazdığı süreçlerde günde sekiz saat yürüyerek küçük defterine notlar alır, düzeltmeler için sadece dururdu. Birkaç satırı hariç, kitabın tamamı yolda düşünülmüş ve oluşturulmuştur. “Sadece kitaplar artasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim ethosumuz açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya deniz kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir”  der Nietzsche ve sorar: “Bir kitabın, bir insanın veya bir müzik kompozisyonunun değerini anlamaya yönelik ilk sorumuz şudur: Yürürebiliyor mu?”  (Gros, 23). O’na göre yürürken düşünmek, düşünürken yürümek; sonra da yazmayı kısa bir mola ânına indirgemek, yürürken bedeni geniş, açık mekânları seyreylerken dinlenmeye bırakmak üretkenliğin çıkış noktasıdır. Şiddetli migren ve diğer hastalıklarının yoğunlaşmasıyla yürüyemenin ızdırabını gören ünlü düşünür, “Işık kalmadı” sözüyle 1894 yılında son yürüyüşünü sonsuzluğa yapar.

Doğa ile bedenin armonisi hakkında Gerarda de Nerval de “ormanlardaki patikalar –düz labirentler- ve alçak düzlükler, ‘yürüryen bedeni uysallığa, rehavete davet eder ve anılar sis gibi usul usul zuhur ederler” diyor (Gros, 27).

Gros, “Yürümek, düşüncenin ideal alanıdır, yürürken yaz çünkü yürüyüşteki beden geniş açık alanların tefekkürüne dayanıyor” diyor. Nietzsche’nin çalışmak için Kant’ın ise kaçış için yürüyüşü seçtiği ileri sürülür. İlki münzevi alanlarda, dik bayırların yorucu rotalarında düşüncelerinin gemlerini salarken Kant “Felsefe yürüyüşü” adını verdiği rotasını hayatında sadece iki kez değiştirmişti. 

Gros, “yürürken otantik güvence işareti iyi bir yavaşlıktır” der, sonra devam eder:

“Hız yanılsaması, zaman kazanma inancıdır. İlk bakışta basit görünüyor: Bir şeyi üç yerine iki saat içinde bitirin, bir saat kazanın. Yine de, günün her saati, saatte bir saat gibi, kesinlikle eşitmiş gibi yapılan soyut bir hesaplamadır bu. Ancak acele ve hız, daha hızlı geçen zamanı hızlandırır ve bir gün iki saat daha erken kısalır”.

Nietzsche, Thoreau ve Rousseau yalnız yürümemiz gerektiğini düşünmüşler. Onlara göre; yürürken kendi temel ritminizi bulmanız ve sürdürmeniz önemlidir. Doğru temel ritim, size uygun olandır, bu öylesine işlevseldir ki bedeni yormazsınız ve on saat boyunca yürümeye devam edebilirsiniz. Bu ilke son derece spesifik ve kesindir. Böylece, bir başkasının hızına alışmaya, normalden daha hızlı veya daha yavaş yürümeye zorlandığınızda, vücut kötü bir ritme uymak için sizinle didişir.

Yürümenin öncelikle erteleme sanatı olduğunu savunan Gros, şöyle bir gezintiye çıkmanın bile endişelerin ağırlığını hafifletmeyi, işleri ve sorunları, bir süreliğine de olsa unutmayı sağladığını vurgular. Yürüyüşçü için özgürlük bir lokma ekmek, bir yudum su, uçsuz bucaksız kırlardır.

Tırmanan bedenin güç harcayarak sürekli bir baskı oluşturduğu; irdeleme hâlindeki düşüne ivme kazandırarak onu biraz daha ileriye, yükseğe giderek sınırsızlığa iletir. 

Gros’a göre verimli yürümenin büyülü anahtarı yavaşlıktır.  Yavaşlık saniyelerin, bozuk bir musluktan pıt pıt düşen su damlaları gibi teker teker, damla damla aktığı o noktada zamanla hemhal olmaktır. Zamanın esnemesi mekânı derinleştirir. Yürümenin sırlarından biridir bu: Manzaraya, onu her adımda biraz daha tanıdık kılan bir yavaşlıkla yaklaşmak. Tıpkı bir dostluğu derinleştiren düzenli görüşmeler gibi… Bizi çevreleyen manzara tatlar, renkler, kokularla dolu bir kâsedir, beden de onun içinde demlenir.

Yürümeyi yaşamın ve sanatın kaynağı ve amacı görenlerden biri de Arthur Rimbaud. Fırtınalı, çalkantılı bir yaşamda yürüyüşün çok farklı bir anlamı var O’nun için. Çocukluk ve gençlik yıllarında başladığı “rakip tanımayan bacaklarıyla” yeryüzünün büyüklüğünü ölçme arzusu, hayatını da biçimlendirmiştir. Yürümek ve ilerlemek için ona göre öfke gerekir. Rimbaud’da her zaman bir coşku nidası, bir nevi öfkeli neşe mevcuttur (Gros, 47). Bir bacağını kaybettiğinde bile takmasıyla hep yürüme hülyaları kuran şair, en uzun yolculuğuna çıkmadan önce, vedasını bırakır geleceğe:

Nereye gidersek gidelim, hoşça kal burası…

Yalnızlıkların ve sessizliklerin muhtelifliğine vurgu yapan Gros, doğanın sakin ama her an tetikte ve istirahatta olduğunu anımsatarak orman sessizliğinin ürkek ve tedirgin ırasını anlatır. Gecelerin yalnızlığı ise emsalsiz ve kıpırtısızlıkla kuşatılmış bir yay gibi gerilidir. 

Bu büyülü atmosferin bir başka kâşifi olan J. J. Rousseau, sadece yürürken gerçek anlamda düşünebildiğini, yaratabildiğini ve esin bulabildiğini söyler. Şafak, öğle ve akşamüstü yürüyüşlerini yaşamının bir rutini haline getiren düşünür, Yalnız Gezerin Düşleri adlı yapıtında akşamüstü yürüyüşlerinde unutulmuş anılarının bilincinde canlandığını duyumsar. Andığımız yapıtında yürüyüşünün renklerini ortaya koyar: “ Ben keyfimce yürümeyi, canım istediğinde durmayı severim. Bana seyyar bir yaşam gerek. Güzel bir havada, güzel bir ülkede telaşa gelmeden yol yürümek ve yürüyüşün sonunda da hoş bir manzarayla karşılaşmak, onca yaşam tarzı arasında zevkime en uygun olanı” (Gros 76).

Yürümek kitabının yazarı Henry David Thoreau, yürümenin doğayla iç içeliğindeki kutsiyete vurgu yaparak, “çağdaşlığın” görünenin arkasındaki çirkinliklerini ifşa eder: “ Günümüzde evler inşa eden, ormanları ve koca koca ağaçları kesip biçen insanların ilerleme adını verdikleri bu şeyler manzarayı düpedüz çirkinleştiriyor ve onu günden güne daha yavan ve değersiz hâle getiriyor. Ah keşke bir halk ormanları tutuşturmak yerine çitlerini yakabilse! (Thoreau, 19-20). Thoreau için yürümek kendini bulmak değil, kendine yeniden şekil vermek için imkân yaratmaktır. Çünkü ona göre:

Hakiki yaşam büyük bir yolculuktur (Gros,95).

Eski Yunan düşünürlerinin yürümekle ilgili düşünce ve tezlerini irdeleyen Gros, Sokrates’in sürekli gezen biri olduğunu, Platon’un yürüyerek ders anlattığını, Aristoteles’in de yürüyüş tutkusu sebebiyle “Gezinti” (Peripatosçu) lakabını aldığını aktarır kaynaklarıyla. Ancak gerçek anlamda yürüyüşçü oldukları söylenebilecek Yunan düşünürlerin ise kinikler olduğunu vurgulayarak Diogenes’ten bir anekdot aktarır:  “Bir gün bir çeşmede suyu avuçlarıyla içen bir çocuğa rastlayan Diogenes, bir an durduktan sonra şaşkınlıkla ‘Diogenes’ der ‘ aldın mı boyunun ölçüsünü?’ Heybesindeki ahşap kupayı çıkarıp muzafferane bir gülümsemeyle uzağa fırlatır. Mutludur, çünkü bir yükten daha kurtulmuştur”  (116- 121). Kiniklere göre yürüyen kraldır, dünya da onun krallığı.

Yürümek ve doğa gezintilerine yapıtlarının ana motiflerinden biri olarak kabul etmiş sanatçılardan biri olan  Gerard de Nerval, insanları bol bol yürürütür, dolaştırır, doğayla örgülenmiş şarkılar söyletir. Onun yürüyüşlerinde melankoli olduğunu vurgulayan Gros, hep muğlak ve düzensiz bir ışıkta Nerval’le yapılan yürüyüş, zihni itinayla kucağına alır ve canlanan anılar onu sarar, der (131). Melankolinin yürüyüşlerinde rehber olduğu Nerval’in gerçek hüzün peşindeki arayışlarının mı onu intihara götürdüğü ise hâlâ yanıtı bilinmeyen gizemli bir sorudur.

Gerçek bir entelektüel örneği olan Immanuel Kant, hüzünlü varoluşun ortasında tam bir düzenlilik timsalidir de. Nietzshe gibi onu da yazmak ve okumak dışında iki şey meşgul etmişti: Yürümek ve ne yemesi gerektiğini bilmek… Onun gündelik yürüyüşleri, her gün çalışarak geçirdiği saatlerin simgesi ve refakatçisidir. Kaçınılmaz düzenliliğin simgesi olan düşünürün, hayatı boyunca öğleden sonra beşte yürüyüşe çıkacağını herkes bilirdi. 

Alman felsefeci Karl Gottlob Schelle’nin  “Die Promenade als Kunstwerk” (Yürüme Sanatı) adlı kitabında vurguladığı yürümenin bedeni kesinlikle gevşettiğini fakat asıl bayram edenin zihin olduğu görüşünü aktaran Gros, yürümenin insan ruhunu dinlendirdiğini, özellikle masa başında çalışırken önümüzdeki meselenin esiri olduğumuzu, göreve odaklanırken, hareket etmeyen bedenin kas eşgüdümünü yitireceğini vurgular.  

Walter Benjamin’in kentli flâneur (aylak gezinen) kavramını yürümek eylemi içinde irdeleyen Gros, bu stilin yalnızlık, hız, çıkarcılık ve tüketimciliği yıktığını ileri sürer.  

Kitabının son bölümünde yürümenin mistik siyasetçi M. K. Gandi tarafından bir devletin bağımsızlığa giden yolda mucizevî bir sonuç yarattığını vurgulayan yazar, Gandi’nin ünlü  “Ardımıza dönmeyeceğiz” sözünü anımsatarak O’nun yürüyüşün ruhani ve siyasi önemini uzun yıllar öncesinden bildiğini aktarır. Bu yürüyüşün sabır azim ve irade gücü gerektiren karakterini Satyagraha diye adlandıran Gandi, temelde bireyin kendine hakim olması koşulunu saptar. Gandi, dünya siyaset tarihinin insan onuruyla taçlandırılmış bir utkusuna imza atarken her sabah Rabindranath Tagore’nin çarpıcı mısralarıyla yola çıkmıştı:

Yalnız yürü.

Çağrına kulak vermiyorlarsa eğer, yalnız yürü;

Korkar da dehşet içinde duvara dönerlerse yüzlerini, 

Ah sen, kara bahtlı,

Aç zihnini ve yalnız konuş.

Yoldan cayar da bırakırlarsa yabanda seni,

Ah sen, kara bahtlı,

Yolun üstündeki dikenleri çiğne ve

Kana bulanmış o yolda yalnız yürü. 

Gros’un kitabının sonundaki bir anekdotun anlam çerçevesi hem kitabın tümünü hem de bu sınırlı satırların aktarmak istediklerini yansıtmakta bana göre:

“Alexandra David-Neel, Himalayalar’da yaptığı bir uzun yürüyüşte, ıssız bir ovadayken uzaklardan kendisine doğru hızla yaklaşan siyah bir nokta gördüğünü anlatır. Derken onun bir adam olduğunu anlamış. Yol arkadaşları bu adamın lung-gompa olduğunu, onunla konuşulmaması ve yürüyüşünün engellenmemesi gerektiğini, çünkü O’nun vecd hâlinde olduğundan uyandırılırsa ölebileceğini söylemiş, geçip gitmesini izlemişler; yüzü ifadesiz, gözleri açık, koşmayan ama her adımda rüzgârın uçurduğu hafif kumaşlar gibi yükselen bir insan”

Yürüyüşün gücü, mistik ve ruhsal merkezli olduğunda gerçek bir mutluluğun da kaynağıdır bence…

Yürümenin keyfine varmış birey, adına “mutluluk” dediğimiz bir şeyi yakalar. Bir karşılaşma meselesi olan ve yoğunluğu hep tartışılagelmiş olan mutluluğu yazarlar, şairler, kuşkusuz büyük düşünürlerden daha iyi anlatmışlardır. Yürümek de bir manzarayı yakalayarak o ortamın alıcısı olabilme ruhsallığını sağlar. Tekrarlanamaz olan bu mutluluk belki kırılgandır, nadirdir ve dünyaya incecik ipliklerle iliştirilmiştir.  

O zaman ne duruyoruz, haydi dışarı.. Yürümeye…

[1] Gros, Frederic: Yürümenin Felsefesi. (Türkçesi: Albina Ulutaşlı), 6. Baskı İstanbul; Kolektif.

\n

Konuk Yazar: <\/strong>Prof.Dr. Metin Karada\u011f<\/p>\n\n\n\n

Bula\u015f\u0131 zamanlar\u0131n\u0131n kilitli\/tecritli \u00e2nlar\u0131nda bilim insanlar\u0131 ruh ve beden sa\u011fl\u0131klar\u0131n\u0131n korunmas\u0131na y\u00f6nelik \u00e7e\u015fitli \u00f6nerilerde bulundular. Her g\u00fcn farkl\u0131 platformlarda bu konuya ili\u015fkin farkl\u0131 a\u00e7\u0131l\u0131mlarla kar\u015f\u0131la\u015fmamak olanaks\u0131z gibi. Y\u0131llar\u0131n profesyonel da\u011fc\u0131s\u0131 ve do\u011fa y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00e7\u00fcs\u00fc olarak Frederic Gros\u2019un Y\u00fcr\u00fcmenin Felsefesi<\/em> [1] kitab\u0131n\u0131 okuduktan sonra y\u00fcr\u00fcmek eyleminin farkl\u0131 boyutlar\u0131n\u0131 g\u00f6rmenin, salt devinimsel bir olgunun \u00f6tesinde d\u00fc\u015f\u00fcnsel a\u00e7\u0131l\u0131mlar\u0131 da i\u00e7eren bir yelpazesini duyumsaman\u0131n keyfini payla\u015fmak istiyorum bu s\u0131n\u0131rl\u0131 yaz\u0131mda. Kitab\u0131n da referanslar\u0131ndan olan Henry David Thoreau\u2019nun Y\u00fcr\u00fcmek<\/em> adl\u0131 eserine de ula\u015f\u0131nca bireysel izlenim ve etkileni\u015flerin payla\u015f\u0131m\u0131 olanaks\u0131z h\u00e2le geldi. <\/p>\n\n\n\n

Her \u015feyden \u00f6nce yaln\u0131zl\u0131kla ba\u011fda\u015ft\u0131r\u0131lan y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f anlay\u0131\u015f\u0131 egemen bu kitaplarda. Yaln\u0131zl\u0131\u011f\u0131n yarat\u0131c\u0131 d\u00fc\u015f\u00fcncenin en \u00f6nemli kaynaklar\u0131ndan biri oldu\u011funu savunan d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcrlerin ya\u015famlar\u0131nda y\u00fcr\u00fcmek, vazge\u00e7ilmez bir eylem. Duyular\u0131m\u0131z\u0131n 18 saat uyar\u0131ld\u0131\u011f\u0131, bilgi f\u0131rt\u0131nalar\u0131n\u0131n dima\u011f\u0131m\u0131z\u0131 alt \u00fcst etti\u011fi bilgi \u00e7a\u011f\u0131n\u0131n bireyi i\u00e7in yaln\u0131zl\u0131k ve zihinlerimizi sakinle\u015ftirmenin her zamankinden daha \u00f6nemli oldu\u011funu ileri s\u00fcrebiliriz. Y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f bize fikirlerle oynama, kavramlar\u0131 ke\u015ffetme ve ba\u015fkalar\u0131n\u0131n d\u00fc\u015f\u00fcncelerimizin \u00f6zg\u00fcrl\u00fc\u011f\u00fcn\u00fc g\u00f6rmesinden endi\u015fe etmeden d\u00fc\u015f\u00fcnmemize izin verir. Bu yazarlara g\u00f6re y\u00fcr\u00fcmek bir spor de\u011fildir. Spor, uzun bir e\u011fitim gerektiren teknikler, kurallar, skorlar ve rekabet meselesidir: Kurallar\u0131 bilmek, do\u011fru hareketleri \u00f6\u011frenmek, bitevi antrenmanlar\u2026 Evveliyat\u0131nda da do\u011fa\u00e7lama ve yetenek ister. Spor skor tutuyor: S\u0131ralaman\u0131z nedir? Senin zaman\u0131n ka\u00e7? Sonu\u00e7lardaki yeriniz? Utku, sporun mutlak hedefi gibi.. - Sava\u015f ve spor aras\u0131nda, sava\u015f\u0131 onurland\u0131ran ve spora onur veren bir akrabal\u0131k vard\u0131r: D\u00fc\u015fmana sayg\u0131; ya da d\u00fc\u015fman\u0131n nefreti\u2026 Spor ayn\u0131 zamanda, dayan\u0131kl\u0131l\u0131k, \u00e7aba sarf etmek, disiplin d\u00fczeni demek. Bir etik \u00e7er\u00e7eve. Bir emekler manzumesi... Bu y\u00fczden y\u00fcr\u00fcmek spor de\u011fildir, diyor yazarlar\u0131m\u0131z hakl\u0131 olarak. Bir aya\u011f\u0131n\u0131 di\u011ferinin \u00f6n\u00fcne koymak kadar basit, minik  bir \u00e7ocuk oyunca\u011f\u0131. <\/p>\n\n\n\n

Bireysel ya da grupla y\u00fcr\u00fcrken skor yoktur, derece aranmaz, nerede hangi manzaraya ula\u015f\u0131l\u0131r, do\u011fa en g\u00fczel \u015fark\u0131lar\u0131n\u0131 nerede f\u0131s\u0131ldar\u2019\u0131 arars\u0131n\u0131z. Y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015fle ask\u0131ya al\u0131nm\u0131\u015f bir hayat\u0131n \u00f6zg\u00fcrl\u00fc\u011f\u00fcn\u00fc tadar\u0131z. Ofisinizi, as\u0131rlar gibi ya\u015fl\u0131 evinizi yerlerinde b\u0131rakarak \u00f6zg\u00fcrle\u015ftirme s\u00fcrecinde rutinin boyunduru\u011fundan kurtulursunuz. Zihne at\u0131lm\u0131\u015f d\u00fc\u011f\u00fcmler, kentin yorgunluk gelene\u011fi, do\u011fan\u0131n s\u0131n\u0131rs\u0131zl\u0131\u011f\u0131nda g\u00fczellik bolluklar\u0131yla zirvelerde \u00e7ukurlara at\u0131l\u0131r, d\u00fcrt\u00fclerimize ilham dalgalar\u0131 yay\u0131l\u0131r. \u00c7\u00fcnk\u00fc y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f bizi ya\u015fam\u0131n dikey eksenine sokar.<\/p>\n\n\n\n

Kitaplar bu d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fc kaynaklar\u0131ndan yola \u00e7\u0131karak filozoflar\u0131n y\u00fcr\u00fcmekle ilgili tutumlar\u0131n\u0131 bize aktar\u0131yor. S\u00f6z, Nietzsche\u2019nin: \u201cM\u00fcmk\u00fcn oldu\u011funca az oturun; a\u00e7\u0131k havada do\u011fmayan ve kaslar\u0131n da canlanmad\u0131\u011f\u0131 serbest dola\u015f\u0131mda herhangi bir fikre inanmay\u0131n. T\u00fcm \u00f6nyarg\u0131lar ba\u011f\u0131rsaklardan kaynaklan\u0131r. Hareketsiz oturmak, ger\u00e7ek g\u00fcnaht\u0131r\u201d (Ecce Homo). Bu d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcr, \u00f6nemli eserlerini yazd\u0131\u011f\u0131 s\u00fcre\u00e7lerde g\u00fcnde sekiz saat y\u00fcr\u00fcyerek k\u00fc\u00e7\u00fck defterine notlar al\u0131r, d\u00fczeltmeler i\u00e7in sadece dururdu. Birka\u00e7 sat\u0131r\u0131 hari\u00e7, kitab\u0131n tamam\u0131 yolda d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fclm\u00fc\u015f ve olu\u015fturulmu\u015ftur. \u201cSadece kitaplar artas\u0131nda d\u00fc\u015f\u00fcnebilenlerden, akl\u0131n\u0131 kitaplar\u0131n d\u00fcrt\u00fcklemesini bekleyenlerden de\u011filiz biz. Bizim ethosumuz<\/em> a\u00e7\u0131k havada, tercihen yollar\u0131n bile tefekk\u00fcre dald\u0131\u011f\u0131 \u0131ss\u0131z da\u011flarda veya deniz k\u0131y\u0131lar\u0131nda y\u00fcr\u00fcyerek, sekerek, t\u0131rmanarak, dans ederek d\u00fc\u015f\u00fcnmektir\u201d  der Nietzsche ve sorar: \u201cBir kitab\u0131n, bir insan\u0131n veya bir m\u00fczik kompozisyonunun de\u011ferini anlamaya y\u00f6nelik ilk sorumuz \u015fudur: Y\u00fcr\u00fcrebiliyor mu?\u201d  (Gros, 23). O\u2019na g\u00f6re y\u00fcr\u00fcrken d\u00fc\u015f\u00fcnmek, d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcrken y\u00fcr\u00fcmek; sonra da yazmay\u0131 k\u0131sa bir mola \u00e2n\u0131na indirgemek, y\u00fcr\u00fcrken bedeni geni\u015f, a\u00e7\u0131k mek\u00e2nlar\u0131 seyreylerken dinlenmeye b\u0131rakmak \u00fcretkenli\u011fin \u00e7\u0131k\u0131\u015f noktas\u0131d\u0131r. \u015eiddetli migren ve di\u011fer hastal\u0131klar\u0131n\u0131n yo\u011funla\u015fmas\u0131yla y\u00fcr\u00fcyemenin \u0131zd\u0131rab\u0131n\u0131 g\u00f6ren \u00fcnl\u00fc d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcr, \u201cI\u015f\u0131k kalmad\u0131\u201d s\u00f6z\u00fcyle 1894 y\u0131l\u0131nda son y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fcn\u00fc sonsuzlu\u011fa yapar.<\/p>\n\n\n\n

Do\u011fa ile bedenin armonisi hakk\u0131nda Gerarda de Nerval de \u201cormanlardaki patikalar \u2013d\u00fcz labirentler- ve al\u00e7ak d\u00fczl\u00fckler, \u2018y\u00fcr\u00fcryen bedeni uysall\u0131\u011fa, rehavete davet eder ve an\u0131lar sis gibi usul usul zuhur ederler\u201d diyor (Gros, 27).<\/p>\n\n\n\n

Gros, \u201cY\u00fcr\u00fcmek, d\u00fc\u015f\u00fcncenin ideal alan\u0131d\u0131r, y\u00fcr\u00fcrken yaz \u00e7\u00fcnk\u00fc y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015fteki beden geni\u015f a\u00e7\u0131k alanlar\u0131n tefekk\u00fcr\u00fcne dayan\u0131yor\u201d diyor. Nietzsche\u2019nin \u00e7al\u0131\u015fmak i\u00e7in Kant\u2019\u0131n ise ka\u00e7\u0131\u015f i\u00e7in y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fc se\u00e7ti\u011fi ileri s\u00fcr\u00fcl\u00fcr. \u0130lki m\u00fcnzevi alanlarda, dik bay\u0131rlar\u0131n yorucu rotalar\u0131nda d\u00fc\u015f\u00fcncelerinin gemlerini salarken Kant \u201cFelsefe y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fc\u201d ad\u0131n\u0131 verdi\u011fi rotas\u0131n\u0131 hayat\u0131nda sadece iki kez de\u011fi\u015ftirmi\u015fti. <\/p>\n\n\n\n

Gros, \u201cy\u00fcr\u00fcrken otantik g\u00fcvence i\u015fareti iyi bir yava\u015fl\u0131kt\u0131r\u201d der, sonra devam eder:<\/p>\n\n\n\n

\u201cH\u0131z yan\u0131lsamas\u0131, zaman kazanma inanc\u0131d\u0131r. \u0130lk bak\u0131\u015fta basit g\u00f6r\u00fcn\u00fcyor: Bir \u015feyi \u00fc\u00e7 yerine iki saat i\u00e7inde bitirin, bir saat kazan\u0131n. Yine de, g\u00fcn\u00fcn her saati, saatte bir saat gibi, kesinlikle e\u015fitmi\u015f gibi yap\u0131lan soyut bir hesaplamad\u0131r bu. Ancak acele ve h\u0131z, daha h\u0131zl\u0131 ge\u00e7en zaman\u0131 h\u0131zland\u0131r\u0131r ve bir g\u00fcn iki saat daha erken k\u0131sal\u0131r\u201d.<\/p>\n\n\n\n

Nietzsche, Thoreau ve Rousseau yaln\u0131z y\u00fcr\u00fcmemiz gerekti\u011fini d\u00fc\u015f\u00fcnm\u00fc\u015fler. Onlara g\u00f6re; y\u00fcr\u00fcrken kendi temel ritminizi bulman\u0131z ve s\u00fcrd\u00fcrmeniz \u00f6nemlidir. Do\u011fru temel ritim, size uygun oland\u0131r, bu \u00f6ylesine i\u015flevseldir ki bedeni yormazs\u0131n\u0131z ve on saat boyunca y\u00fcr\u00fcmeye devam edebilirsiniz. Bu ilke son derece spesifik ve kesindir. B\u00f6ylece, bir ba\u015fkas\u0131n\u0131n h\u0131z\u0131na al\u0131\u015fmaya, normalden daha h\u0131zl\u0131 veya daha yava\u015f y\u00fcr\u00fcmeye zorland\u0131\u011f\u0131n\u0131zda, v\u00fccut k\u00f6t\u00fc bir ritme uymak i\u00e7in sizinle didi\u015fir.<\/p>\n\n\n\n

Y\u00fcr\u00fcmenin \u00f6ncelikle erteleme <\/em>sanat\u0131 oldu\u011funu savunan Gros, \u015f\u00f6yle bir gezintiye \u00e7\u0131kman\u0131n bile endi\u015felerin a\u011f\u0131rl\u0131\u011f\u0131n\u0131 hafifletmeyi, i\u015fleri ve sorunlar\u0131, bir s\u00fcreli\u011fine de olsa unutmay\u0131 sa\u011flad\u0131\u011f\u0131n\u0131 vurgular. Y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00e7\u00fc i\u00e7in \u00f6zg\u00fcrl\u00fck bir lokma ekmek, bir yudum su, u\u00e7suz bucaks\u0131z k\u0131rlard\u0131r.<\/p>\n\n\n\n

T\u0131rmanan bedenin g\u00fc\u00e7 harcayarak s\u00fcrekli bir bask\u0131 olu\u015fturdu\u011fu; irdeleme h\u00e2lindeki d\u00fc\u015f\u00fcne ivme kazand\u0131rarak onu biraz daha ileriye, y\u00fckse\u011fe giderek s\u0131n\u0131rs\u0131zl\u0131\u011fa iletir. <\/p>\n\n\n\n

Gros\u2019a g\u00f6re verimli y\u00fcr\u00fcmenin b\u00fcy\u00fcl\u00fc anahtar\u0131 yava\u015fl\u0131kt\u0131r.  Yava\u015fl\u0131k saniyelerin, bozuk bir musluktan p\u0131t p\u0131t d\u00fc\u015fen su damlalar\u0131 gibi teker teker, damla damla akt\u0131\u011f\u0131 o noktada zamanla hemhal olmakt\u0131r. Zaman\u0131n esnemesi mek\u00e2n\u0131 derinle\u015ftirir. Y\u00fcr\u00fcmenin s\u0131rlar\u0131ndan biridir bu: Manzaraya, onu her ad\u0131mda biraz daha tan\u0131d\u0131k k\u0131lan bir yava\u015fl\u0131kla yakla\u015fmak. T\u0131pk\u0131 bir dostlu\u011fu derinle\u015ftiren d\u00fczenli g\u00f6r\u00fc\u015fmeler gibi\u2026 Bizi \u00e7evreleyen manzara tatlar, renkler, kokularla dolu bir k\u00e2sedir, beden de onun i\u00e7inde demlenir.<\/p>\n\n\n\n

Y\u00fcr\u00fcmeyi ya\u015fam\u0131n ve sanat\u0131n kayna\u011f\u0131 ve amac\u0131 g\u00f6renlerden biri de Arthur Rimbaud. F\u0131rt\u0131nal\u0131, \u00e7alkant\u0131l\u0131 bir ya\u015famda y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fcn \u00e7ok farkl\u0131 bir anlam\u0131 var O\u2019nun i\u00e7in. \u00c7ocukluk ve gen\u00e7lik y\u0131llar\u0131nda ba\u015flad\u0131\u011f\u0131 \u201crakip tan\u0131mayan bacaklar\u0131yla\u201d yery\u00fcz\u00fcn\u00fcn b\u00fcy\u00fckl\u00fc\u011f\u00fcn\u00fc \u00f6l\u00e7me arzusu, hayat\u0131n\u0131 da bi\u00e7imlendirmi\u015ftir. Y\u00fcr\u00fcmek ve ilerlemek i\u00e7in ona g\u00f6re \u00f6fke gerekir. Rimbaud\u2019da her zaman bir co\u015fku nidas\u0131, bir nevi \u00f6fkeli ne\u015fe mevcuttur (Gros, 47). Bir baca\u011f\u0131n\u0131 kaybetti\u011finde bile takmas\u0131yla hep y\u00fcr\u00fcme h\u00fclyalar\u0131 kuran \u015fair, en uzun yolculu\u011funa \u00e7\u0131kmadan \u00f6nce, vedas\u0131n\u0131 b\u0131rak\u0131r gelece\u011fe:<\/p>\n\n\n\n

Nereye gidersek gidelim, ho\u015f\u00e7a kal buras\u0131\u2026<\/em><\/p>\n\n\n\n

Yaln\u0131zl\u0131klar\u0131n ve sessizliklerin muhtelifli\u011fine vurgu yapan Gros, do\u011fan\u0131n sakin ama her an tetikte ve istirahatta oldu\u011funu an\u0131msatarak orman sessizli\u011finin \u00fcrkek ve tedirgin \u0131ras\u0131n\u0131 anlat\u0131r. Gecelerin yaln\u0131zl\u0131\u011f\u0131 ise emsalsiz ve k\u0131p\u0131rt\u0131s\u0131zl\u0131kla ku\u015fat\u0131lm\u0131\u015f bir yay gibi gerilidir. <\/p>\n\n\n\n

Bu b\u00fcy\u00fcl\u00fc atmosferin bir ba\u015fka k\u00e2\u015fifi olan J. J. Rousseau, sadece y\u00fcr\u00fcrken ger\u00e7ek anlamda d\u00fc\u015f\u00fcnebildi\u011fini, yaratabildi\u011fini ve esin bulabildi\u011fini s\u00f6yler. \u015eafak, \u00f6\u011fle ve ak\u015fam\u00fcst\u00fc y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015flerini ya\u015fam\u0131n\u0131n bir rutini haline getiren d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcr, Yaln\u0131z Gezerin D\u00fc\u015fleri <\/em>adl\u0131 yap\u0131t\u0131nda ak\u015fam\u00fcst\u00fc y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015flerinde unutulmu\u015f an\u0131lar\u0131n\u0131n bilincinde canland\u0131\u011f\u0131n\u0131 duyumsar. And\u0131\u011f\u0131m\u0131z yap\u0131t\u0131nda y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcn renklerini ortaya koyar: \u201c Ben keyfimce y\u00fcr\u00fcmeyi, can\u0131m istedi\u011finde durmay\u0131 severim. Bana seyyar bir ya\u015fam gerek. G\u00fczel bir havada, g\u00fczel bir \u00fclkede tela\u015fa gelmeden yol y\u00fcr\u00fcmek ve y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fcn sonunda da ho\u015f bir manzarayla kar\u015f\u0131la\u015fmak, onca ya\u015fam tarz\u0131 aras\u0131nda zevkime en uygun olan\u0131\u201d (Gros 76).<\/p>\n\n\n\n

Y\u00fcr\u00fcmek kitab\u0131n\u0131n yazar\u0131 Henry David Thoreau, y\u00fcr\u00fcmenin do\u011fayla i\u00e7 i\u00e7eli\u011findeki kutsiyete vurgu yaparak, \u201c\u00e7a\u011fda\u015fl\u0131\u011f\u0131n\u201d g\u00f6r\u00fcnenin arkas\u0131ndaki \u00e7irkinliklerini if\u015fa eder: \u201c G\u00fcn\u00fcm\u00fczde evler in\u015fa eden, ormanlar\u0131 ve koca koca a\u011fa\u00e7lar\u0131 kesip bi\u00e7en insanlar\u0131n ilerleme ad\u0131n\u0131 verdikleri bu \u015feyler manzaray\u0131 d\u00fcped\u00fcz \u00e7irkinle\u015ftiriyor ve onu g\u00fcnden g\u00fcne daha yavan ve de\u011fersiz h\u00e2le getiriyor. Ah ke\u015fke bir halk ormanlar\u0131 tutu\u015fturmak yerine \u00e7itlerini yakabilse! (Thoreau, 19-20). Thoreau i\u00e7in y\u00fcr\u00fcmek kendini bulmak de\u011fil, kendine yeniden \u015fekil vermek i\u00e7in imk\u00e2n yaratmakt\u0131r. \u00c7\u00fcnk\u00fc ona g\u00f6re:<\/p>\n\n\n\n

Hakiki ya\u015fam b\u00fcy\u00fck bir yolculuktur (Gros,95).<\/p>\n\n\n\n

Eski Yunan d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcrlerinin y\u00fcr\u00fcmekle ilgili d\u00fc\u015f\u00fcnce ve tezlerini irdeleyen Gros, Sokrates\u2019in s\u00fcrekli gezen biri oldu\u011funu, Platon\u2019un y\u00fcr\u00fcyerek ders anlatt\u0131\u011f\u0131n\u0131, Aristoteles\u2019in de y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f tutkusu sebebiyle \u201cGezinti\u201d (Peripatos\u00e7u) lakab\u0131n\u0131 ald\u0131\u011f\u0131n\u0131 aktar\u0131r kaynaklar\u0131yla. Ancak ger\u00e7ek anlamda y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00e7\u00fc olduklar\u0131 s\u00f6ylenebilecek Yunan d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcrlerin ise kinikler oldu\u011funu vurgulayarak Diogenes\u2019ten bir anekdot aktar\u0131r:  \u201cBir g\u00fcn bir \u00e7e\u015fmede suyu avu\u00e7lar\u0131yla i\u00e7en bir \u00e7ocu\u011fa rastlayan Diogenes, bir an durduktan sonra \u015fa\u015fk\u0131nl\u0131kla \u2018Diogenes\u2019 der \u2018 ald\u0131n m\u0131 boyunun \u00f6l\u00e7\u00fcs\u00fcn\u00fc?\u2019 Heybesindeki ah\u015fap kupay\u0131 \u00e7\u0131kar\u0131p muzafferane bir g\u00fcl\u00fcmsemeyle uza\u011fa f\u0131rlat\u0131r. Mutludur, \u00e7\u00fcnk\u00fc bir y\u00fckten daha kurtulmu\u015ftur\u201d  (116- 121). Kiniklere g\u00f6re y\u00fcr\u00fcyen krald\u0131r, d\u00fcnya da onun krall\u0131\u011f\u0131.<\/em><\/p>\n\n\n\n

Y\u00fcr\u00fcmek ve do\u011fa gezintilerine yap\u0131tlar\u0131n\u0131n ana motiflerinden biri olarak kabul etmi\u015f sanat\u00e7\u0131lardan biri olan  Gerard de Nerval, insanlar\u0131 bol bol y\u00fcr\u00fcr\u00fct\u00fcr, dola\u015ft\u0131r\u0131r, do\u011fayla \u00f6rg\u00fclenmi\u015f \u015fark\u0131lar s\u00f6yletir. Onun y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015flerinde melankoli oldu\u011funu vurgulayan Gros, hep mu\u011flak ve d\u00fczensiz bir \u0131\u015f\u0131kta Nerval\u2019le yap\u0131lan y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f, zihni itinayla kuca\u011f\u0131na al\u0131r ve canlanan an\u0131lar onu sarar, der (131). Melankolinin y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015flerinde rehber oldu\u011fu Nerval\u2019in ger\u00e7ek h\u00fcz\u00fcn pe\u015findeki aray\u0131\u015flar\u0131n\u0131n m\u0131 onu intihara g\u00f6t\u00fcrd\u00fc\u011f\u00fc ise h\u00e2l\u00e2 yan\u0131t\u0131 bilinmeyen gizemli bir sorudur.<\/p>\n\n\n\n

Ger\u00e7ek bir entelekt\u00fcel \u00f6rne\u011fi olan Immanuel Kant, h\u00fcz\u00fcnl\u00fc varolu\u015fun ortas\u0131nda tam bir d\u00fczenlilik timsalidir de. Nietzshe gibi onu da yazmak ve okumak d\u0131\u015f\u0131nda iki \u015fey me\u015fgul etmi\u015fti: Y\u00fcr\u00fcmek ve ne yemesi gerekti\u011fini bilmek\u2026 Onun g\u00fcndelik y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015fleri, her g\u00fcn \u00e7al\u0131\u015farak ge\u00e7irdi\u011fi saatlerin simgesi ve refakat\u00e7isidir. Ka\u00e7\u0131n\u0131lmaz d\u00fczenlili\u011fin simgesi olan d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcr\u00fcn, hayat\u0131 boyunca \u00f6\u011fleden sonra be\u015fte y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015fe \u00e7\u0131kaca\u011f\u0131n\u0131 herkes bilirdi. <\/p>\n\n\n\n

Alman felsefeci Karl Gottlob Schelle\u2019nin  \u201cDie Promenade als Kunstwerk\u201d (Y\u00fcr\u00fcme Sanat\u0131) adl\u0131 kitab\u0131nda vurgulad\u0131\u011f\u0131 y\u00fcr\u00fcmenin bedeni kesinlikle gev\u015fetti\u011fini fakat as\u0131l bayram edenin zihin oldu\u011fu g\u00f6r\u00fc\u015f\u00fcn\u00fc aktaran Gros, y\u00fcr\u00fcmenin insan ruhunu dinlendirdi\u011fini, \u00f6zellikle masa ba\u015f\u0131nda \u00e7al\u0131\u015f\u0131rken \u00f6n\u00fcm\u00fczdeki meselenin esiri oldu\u011fumuzu, g\u00f6reve odaklan\u0131rken, hareket etmeyen bedenin kas e\u015fg\u00fcd\u00fcm\u00fcn\u00fc yitirece\u011fini vurgular.  <\/p>\n\n\n\n

Walter Benjamin\u2019in kentli fl\u00e2neur (aylak gezinen) kavram\u0131n\u0131 y\u00fcr\u00fcmek eylemi i\u00e7inde irdeleyen Gros, bu stilin yaln\u0131zl\u0131k, h\u0131z, \u00e7\u0131karc\u0131l\u0131k ve t\u00fcketimcili\u011fi y\u0131kt\u0131\u011f\u0131n\u0131 ileri s\u00fcrer.  <\/p>\n\n\n\n

Kitab\u0131n\u0131n son b\u00f6l\u00fcm\u00fcnde y\u00fcr\u00fcmenin mistik siyaset\u00e7i M. K. Gandi taraf\u0131ndan bir devletin ba\u011f\u0131ms\u0131zl\u0131\u011fa giden yolda mucizev\u00ee bir sonu\u00e7 yaratt\u0131\u011f\u0131n\u0131 vurgulayan yazar, Gandi\u2019nin \u00fcnl\u00fc  \u201cArd\u0131m\u0131za d\u00f6nmeyece\u011fiz\u201d s\u00f6z\u00fcn\u00fc an\u0131msatarak O\u2019nun y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fcn ruhani ve siyasi \u00f6nemini uzun y\u0131llar \u00f6ncesinden bildi\u011fini aktar\u0131r. Bu y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fcn sab\u0131r azim ve irade g\u00fcc\u00fc gerektiren karakterini Satyagraha<\/em> diye adland\u0131ran Gandi, temelde bireyin kendine hakim olmas\u0131 ko\u015fulunu saptar. Gandi, d\u00fcnya siyaset tarihinin insan onuruyla ta\u00e7land\u0131r\u0131lm\u0131\u015f bir utkusuna imza atarken her sabah Rabindranath Tagore\u2019nin \u00e7arp\u0131c\u0131 m\u0131sralar\u0131yla yola \u00e7\u0131km\u0131\u015ft\u0131:<\/p>\n\n\n\n

Yaln\u0131z y\u00fcr\u00fc.<\/p>\n\n\n\n

\u00c7a\u011fr\u0131na kulak vermiyorlarsa e\u011fer, yaln\u0131z y\u00fcr\u00fc;<\/p>\n\n\n\n

Korkar da deh\u015fet i\u00e7inde duvara d\u00f6nerlerse y\u00fczlerini, <\/p>\n\n\n\n

Ah sen, kara bahtl\u0131,<\/p>\n\n\n\n

A\u00e7 zihnini ve yaln\u0131z konu\u015f.<\/p>\n\n\n\n

Yoldan cayar da b\u0131rak\u0131rlarsa yabanda seni,<\/p>\n\n\n\n

Ah sen, kara bahtl\u0131,<\/p>\n\n\n\n

Yolun \u00fcst\u00fcndeki dikenleri \u00e7i\u011fne ve<\/p>\n\n\n\n

Kana bulanm\u0131\u015f o yolda yaln\u0131z y\u00fcr\u00fc. <\/p>\n\n\n\n

Gros\u2019un kitab\u0131n\u0131n sonundaki bir anekdotun anlam \u00e7er\u00e7evesi hem kitab\u0131n t\u00fcm\u00fcn\u00fc hem de bu s\u0131n\u0131rl\u0131 sat\u0131rlar\u0131n aktarmak istediklerini yans\u0131tmakta bana g\u00f6re:<\/p>\n\n\n\n

\u201cAlexandra David-Neel, Himalayalar\u2019da yapt\u0131\u011f\u0131 bir uzun y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015fte, \u0131ss\u0131z bir ovadayken uzaklardan kendisine do\u011fru h\u0131zla yakla\u015fan siyah bir nokta g\u00f6rd\u00fc\u011f\u00fcn\u00fc anlat\u0131r. Derken onun bir adam oldu\u011funu anlam\u0131\u015f. Yol arkada\u015flar\u0131 bu adam\u0131n lung-gompa oldu\u011funu, onunla konu\u015fulmamas\u0131 ve y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcn engellenmemesi gerekti\u011fini, \u00e7\u00fcnk\u00fc O\u2019nun vecd h\u00e2linde oldu\u011fundan uyand\u0131r\u0131l\u0131rsa \u00f6lebilece\u011fini s\u00f6ylemi\u015f, ge\u00e7ip gitmesini izlemi\u015fler; y\u00fcz\u00fc ifadesiz, g\u00f6zleri a\u00e7\u0131k, ko\u015fmayan ama her ad\u0131mda r\u00fczg\u00e2r\u0131n u\u00e7urdu\u011fu hafif kuma\u015flar gibi y\u00fckselen bir insan\u201d<\/p>\n\n\n\n

Y\u00fcr\u00fcy\u00fc\u015f\u00fcn g\u00fcc\u00fc, mistik ve ruhsal merkezli oldu\u011funda ger\u00e7ek bir mutlulu\u011fun da kayna\u011f\u0131d\u0131r bence\u2026<\/p>\n\n\n\n

Y\u00fcr\u00fcmenin keyfine varm\u0131\u015f birey, ad\u0131na \u201cmutluluk\u201d dedi\u011fimiz bir \u015feyi yakalar. Bir kar\u015f\u0131la\u015fma meselesi olan ve yo\u011funlu\u011fu hep tart\u0131\u015f\u0131lagelmi\u015f olan mutlulu\u011fu yazarlar, \u015fairler, ku\u015fkusuz b\u00fcy\u00fck d\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcrlerden daha iyi anlatm\u0131\u015flard\u0131r. Y\u00fcr\u00fcmek de bir manzaray\u0131 yakalayarak o ortam\u0131n al\u0131c\u0131s\u0131 olabilme ruhsall\u0131\u011f\u0131n\u0131 sa\u011flar. Tekrarlanamaz olan bu mutluluk belki k\u0131r\u0131lgand\u0131r, nadirdir ve d\u00fcnyaya incecik ipliklerle ili\u015ftirilmi\u015ftir.  <\/p>\n\n\n\n

O zaman ne duruyoruz, haydi d\u0131\u015far\u0131.. Y\u00fcr\u00fcmeye\u2026<\/p>\n\n\n\n

<\/p>\n\n\n\n

[1] Gros, Frederic: Y\u00fcr\u00fcmenin Felsefesi. (T\u00fcrk\u00e7esi: Albina Uluta\u015fl\u0131), 6. Bask\u0131 \u0130stanbul; Kolektif.<\/p>\n","post_title":"D\u00fc\u015f\u00fcn\u00fcrlerin Ufkunda Y\u00fcr\u00fcmek Eylemi","post_excerpt":"","post_status":"publish","comment_status":"closed","ping_status":"open","post_password":"","post_name":"dusunurlerin-ufkunda-yurumek-eylemi","to_ping":"","pinged":"","post_modified":"2023-07-29 11:39:35","post_modified_gmt":"2023-07-29 08:39:35","post_content_filtered":"","post_parent":0,"guid":"https:\/\/gaiadergi.com\/?p=114329","menu_order":0,"post_type":"post","post_mime_type":"","comment_count":"0","filter":"raw"},"live_filter_cur_post_id":114329}'; block_tdi_122.td_column_number = "2"; block_tdi_122.block_type = "td_flex_block_1"; block_tdi_122.post_count = "4"; block_tdi_122.found_posts = "887"; block_tdi_122.header_color = ""; block_tdi_122.ajax_pagination_infinite_stop = ""; block_tdi_122.max_num_pages = "222"; tdBlocksArray.push(block_tdi_122); -->

SON YAZILAR

Shakespeare, Kafka, Orwell, Dostoyevski ve günümüz

Okuyanın okuduğundan, yazanların okunmadığından hemen herkesin kitapların pahallılığından yakındığı günümüz sularında edebiyat sandalında bir gezintiye ne dersiniz?

Your Stage + Art: Müziğin evrenselliğini kutlayan bir sahne

Bugün paylaşımcılığın ve özgürleşmenin buluştuğu ortak noktadan, müzikten konuşacağız. Your Stage + Art, müziğin insanları bir araya getirme gücüne inanan, müzisyenlere eşit ve özgür şartlar altında müzikseverlerle buluşma imkânı sunmaya çalışan bir oluşum. Sanatla ilgilenen herkesin yeteneklerini...

Edebiyat tekeli ve kırık kalemler

Ülkemizde okuma alışkanlığının çok fazla olmadığını biliyoruz. Bunun için çevremize bakmamız bile yeterli ama gelin sayılara da bir göz atalım. TÜİK’in 2023 yılında yaptığı araştırmaya göre...

İşçi Filmleri Festivali başlıyor

18. İşçi Filmleri Festivali, 14-19 Ekim tarihleri arasında Ankara’da sinemaseverlerle buluşacak. 14 Ekim günü saat 18.30’da Kavaklıdere Sineması’nda oyuncu Gözde Duru’nun sunuculuğunu yapacağı açılışta Sputnik’te...
Konuk Yazar
Konuk Yazar
Siz de Gaia Dergi'de yazılarınızın çıkmasını istiyorsanız iletisim@gaiadergi.com üzerinden iletişime geçebilirsiniz.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol