Tüm sistemler, açıkları yakalayıp oradan sızarak hataları ayıklamak üzerine çalışır.
Açık kodlu yazılımlar
Hata, sistemin çalışmasını aksatan verilerdir. Sistemi yaratan, sistemin istediği şekilde çalışması için planlama yapmıştır. Sistemi aksatan her veri onun için hata ve değiştirilmesi gereken yazılımdır. Bir virüs gibi diğer sistemlere de yayılması istenmez; çünkü bu gerçekleşirse kendi kurduğu sistem değişecek yerine gelen sistemde başka bir programcı kendi varlığını gösteren verilerle kendini yazmaya başlayacaktır. Aslında bu durum bozulan sistemdeki yazılımcının yok oluş, yeni yazılımcının var oluş sürecidir. Bu durumda var eden, yok olan devreye girer.
Önemli olan hata ayıklama değil açığı yakalamadır. İnsanlar üzerinde yapılan tüm manipülasyon işlemlerinde açık aranıp bulunur ve buradan sızılır. Aslında hata yoktur mantığı büyük düşünen adamların en büyük kozudur. Hata değil, benim istemediğim ya da istediğim durum vardır. İşleyişi görüp kavrayıp parçaları analiz ederek kişi üzerinde kendi sentezi oluşturmak vardır.
Evrenin çalışma prensipleri, dünya üzerinde insanların yönlendirilmesi, tüm kurumsal sistemlerin çalışması yine bu sisteme dayanır.
İnsanların zayıf noktaları aynıdır dürtülere dayanır, kurumların çalışması da yine dürtüler olan açık kapıların her birine isim koyularak oluşturulur, evren kendisine kodlanan programda çalışırken zayıf gördüğü noktalara doğru etki ederek buralara doğru yayılım gösterir –entropi buna gösterilebilecek en temel ve basit örnektir – .
Elektromanyetik dalgalar
Elektromanyetik dalgalar, yüklü bir parçacığın ivmeli hareketi sonucu oluşan, birbirine dik elektrik ve manyetik alan bileşeni bulunan ve bu iki alanın oluşturduğu düzleme dik doğrultuda yayılan, yayılmaları için ortam gerekmeyen, boşlukta ışık hızı ile yayılan enine dalgalardır.
Bizim algılayabildiğimiz evrenin her yerini saran elektromanyetik dalgalar (EMD) her şeye nüfus ederek yapısını değiştirir. Bunu da taşıdığı enerjiye göre hızlı, yavaş ve yapısal farklılıklar olarak gerçekleştirir. Elektromanyetik dalganın etki ettiği maddenin enerjisel gücü de bu etkilerin farklılığını belirler.
Elektromanyetik dalganın (radyasyonun) dalga boyu azaldıkça frekansı ve enerjisi artar. Dalga boyu küçüldükçe elektromanyetik dalga, dalga olmaktan çok enerji kümesi gibi davranır. Bu enerji kümelerine kuantum ya da foton denir. Bu tipteki elektromanyetik dalgalar X ışınları ve Gama ışınlarıdır. Bu ışınlar, hücrelerdeki molekülleri bir arada tutan atomik bağları kırarak, pozitif ya da negatif yüklü atomlar ve moleküller oluşturabilirler. Enerjileri çok yüksek olan bu ışınlar, moleküllere çarptığında onları iyonlaştırmış, kimyasal yapısını, yaşamsal işlevini bozmuş olur. Bu tepkimeler de kanser oluşumunu kolaylaştırır. Bu nedenle bu ışınlara iyonlaştırıcı elektromanyetik radyasyon adı verilir.
Bir diğer EMD grubu ise noniyonize radyasyon yani iyonlaştırmayan EMD grubudur. Bu grup, atomik bağları kırmak için yeterli enerjiye sahip olmayan fotonları içeren elektromanyetik parçalardır. Radyo dalgaları, mikro dalgalar, infrared radyasyon, görünür ışık, lazer ışınları, ultraviyole ışınları az enerjiden yüksek enerjiye doğru sıralanmış olarak bu grupta yer alır. Noniyonize radyasyon biyolojik olarak ısınmaya, kimyasal reaksiyonlarda değişmelere, hücre ve dokularda elektrik akımı indüklenmesine neden olabilir. Farklı frekanslardaki EMD hücre, bitki, hayvan, insan gibi farklı biyolojik sistemleri farklı şekillerde etkiler. Bu etki EMD’ nin yoğunluğuna ve fotonların sahip olduğu enerjiye göre değişir.
Bunlar dışında, daha önce yazmış olduğum “Seçilmişler: Nötral mutasyonları güçlü olanlar yaşamı oluşturacak” adlı yazımda 900 MHz’lik elektromanyetik dalgaların DNA kırıklarına yol açtığının ispatlandığını bunun da aslında mutasyon demek olduğunu belirtmiştim. Tablodaki elektromanyetik tayfı dikkatle incelediğinizde bundan çok daha yüksek frekanslı dalgaların olduğunu göreceksiniz. Bu da aslında çok daha güçlü ve fazla mutasyon demek. Yani teknolojiyi bu kadar sevmek gerçekten faydalı mı faydalı gibi mi görünüyor acaba?!
Bilgi kuantum dünyasında depolanmıştır
2012 yılında Hitachi’nin tanıttığı ve kuvars cama bilgi depolamayı sağlayan teknolojide dört tabaka kuvars cam kullanılıyor. Ardından, lazer kullanılarak kuvars cam üzerinde desen oluşturulması esnasında bilgi, lazerin oluşturduğu mikroskobik çukurlara kodlanıyor. İkili veri olarak okunacak bilginin hangi kuvars tabakasına kodlanacağı, farklı lazer odak uzunluklarını belirlenerek seçiliyor.
Bu örneği vermemdeki sebep, ışınlar ile bilginin taşındığını göstermek. Kuantum boyutta her bir parçacık bilgi taşır. EMD da DNA kırıkları, biyolojik çalışma sisteminde değişimler, doku bozunumu gibi etkilere sebep olmasının yanında bilgi aktarımını da gerçekleştirir.
Bilkent Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma sonucunda ise rüya görürken yaşanan beyin faaliyetlerinin bilgisayara aktarılmasıyla geliştirilen bir yöntemle, uyanıkken kurulan hayaller ve düşünceler görüntülenebildi. Bu örnekte ise aslında oluşturulan bir yazılımla beyin dalgalarının yaymış olduğu frekans bizim anladığımız dile çevrilmiş oldu.
Çevremizin tamamen elektromanyetik dalgalarla çevrili olduğunu, bunun yanı sıra dünyada ve uzayda uydu gibi birçok elektromanyetik dalga ile çalışan elektronik sistemlerle çalışıldığı düşünülürse, çok farklı girişimler için de bu sistemler kullanılıyor olabilir.
İnsanlar dev kuantum bilgisayarı mı oluşturuyor?
Bilimsel alanda bir konu hakkında düşünür bazen kendinize bir soru sorar bazen de aklınızdan bir proje tasarlarsınız ve bakarsınız bir süre sonra bunların yapıldığını ya da bunlarla ilgili haber yayımlandığını görürsünüz. Bu durumu, hepimizin birbirine bağlı olduğu kuantum ağ sistemi ile ya da düşüncelerimizi, yaymış olduğumuz dalgalardan okuyan bir cihazın yapılmış olması ile de açıklayabiliriz. Bu tarz cihazların yapılmadığını kanıtlayacak bir veri yok çünkü elimizde. Bunu birileri düşünmüşse de yapılmış olma ihtimali de yüksektir demektir.
Belki de dünya üzerinde kapasitesi en geniş olan hard diskleriz
Belki de bizler, Dünya üzerinde kapasitesi en geniş olan hard disklerizdir. Uzaya gönderilen ya da burada bir yerlere sabitlenmiş olarak çalıştırılan uydu ve uydu benzeri cihazlar belki de bizlere bilgi aktarımını gerçekleştiriyordur. Bu bilgileri fark ederek ya da etmeyerek, bir şeylere dönüştürüyor ya da bir zamana ya da yere aktarıyoruzdur. Belki de hepimizin birbirine bağlı olduğu kuantum ağ, dev kuantum bilgisayar olarak çalışıp başka bir sistemin işine yarıyordur. Hepimiz birlikte bilgiyi, bütün halinde, dönüşümle, kendini güncelleyen bir program olarak işliyoruzdur.
Elektromanyetik dalgaların biyolojik yapımızı, vücudumuzun çalışma şeklini, DNA yapımızı değiştirdiği kesin. Ancak bunun dışında biz bu elektromanyetik dalgaları bir şeyleri daha iyi yapması için nasıl kullanabiliriz? EMD’ nin aslında taşıdığı bilgileri okuyabilmeyi nasıl öğrenebiliriz? Beyin dalgalarımızın frekansı ile karşımızdaki kişinin frekansını aynı düzeye getirdiğimizde aslında onların düşündüğünü düşünmüş olup beyin okumayı gerçekleştiremez miyiz? Geliştireceğimiz cihazlarla havadaki EMD’yi algılayıp dalga frekansını istenilen bedensel ve ruhsal sağlık düzeyini oluşturmak için kullanamaz mıyız? Bu ve buna benzer birçok gelişimi arkasından sağlayamaz mıyız? Hatta belki de yapıldı…(Dünya’nın işleyişine dikkatli bir şekilde baktığınızda, bunlarla ilgili çıkabilecek sonuçların neler olabileceği olasılıklarının derinliğini, sizlerin sınırsız bilincine bırakıyorum.)
Elektromanyetik dalgaların bu kadar yoğun etkileri varken bunların yararlı ya da zararlı etkilerinin kişiye göre nasıl değişti üzerinde de aslında biraz düşünmek gerekiyor. Örneğin; 589 bin 306 kişinin DNA yapısı incelendi ve 13 kişinin DNA’sında mutasyon görüldüğü belirlendi. Nature Biotechnology Dergisi’nde yayımlanan araştırmanın sonuçlara göre, normal şartlarda çok uzun süre önce hayatını kaybetmesi gereken kişiler, DNA’larındaki mutasyonlar nedeniyle yalnızca hayatlarına devam etmekle kalmayıp aynı zamanda sağlıklı bir yaşam sürüyor. Araştırmacıların “İyileşme Projesi” olarak adlandırdığı çalışma sayesinde, 13 kişinin DNA’sı üzerinde yapılacak çalışmalarla ölümcül hastalıkların çaresinin bulunabileceği düşünülüyor. ABD Ulusal sağlık Enstitüsü’ne bağlı Nörolojik Bozukluklar ve İnmeler Ulusal Enstitüsü’nde yapılan bir başka çalışma da altıncı his olarak adlandırılan durumun mutasyona uğramış PIEZO2 genlerine sahip insanlarda bulunduğu ortaya çıkardı.
İnsan zihnini okuyabilir ve çevremizin frekansını değiştirebiliriz
Ancak kanser de mutasyon sonucu oluşan bir durum. Çevreden gelen etkilere göre hepimizde gerçekleşen mutasyonlar sonucu oluşan durumların farklı olması sadece tesadüf mü? Mutasyonların hangi molekülde ya da hangi noktada etki yaratıp nasıl sonuçlar doğuracağının tahmin edilemeyeceği ve tamamen rastlantısal olduğu belirtilir. Kendimiz için de aslında maruz kaldığımız şartlar düşünülünce, bazı şeyler üzerinde yaklaşık varsayımlar yapabiliyor fakat kesin sonuca gidemiyoruz; ancak biraz daha farklı boyuttan olaylara yaklaşmayı denersek aslında hepimizin bir şekilde bu durumlara kendimizi nasıl hazırladığımızın da sonuca götüren süreçte rastlantısallığın hangi yöne gideceği üzerinde yürüteceğimiz tahmini kesinliğe yaklaştırdığını görürüz. Bizlerin rastlantısal dediği durumları aslında kuantum ağ boyutunda düşündüğümüzde rastlantısal olmadığını da görebiliriz.
Kuantum hesaplama yapabilecek düzeye geldiğimizde sistemimizde bulunan açıkları görmeye başlayıp aslında bu rastlantısallıkları kontrol dahi edebiliriz. Bedensel, enerjisel, psikolojik yönlerden her birimiz sistem açıkları barındırıyoruz. Bizlerde de var olan elektromanyetik dalgaların frekansını değiştirebilecek kapasiteye sahibiz. Bu noktada hangi frekansa nasıl geçebileceğimizi öğrenebilmek ya da kendi enerjimizle oluşturduğumuz bir kalkan ile çevreden maruz kaldığımız elektromanyetik dalganın frekansını etkileyebilecek mekanizmalar geliştirebilmek aslında mutasyonların yönünü de belirleyecektir. Gelişmiş bir bilgisayar prensibi ile çalışan vücudun kapasitesi arttırılıp mekanizmasal bir bütünlük sağladığında bunların hepsi gerçeğe dönüştürülebilir.
Sistem açıklarımız bizi zayıf bırakıyor. Yapabileceğimiz en iyi yol gerçek anlamda önce insan mekaniğini kavrayıp daha sonra da bunun kapasitesini geliştirecek yollar türetmek. Bu noktada kendimizi inatla zorlayıp ilerletmek, kuantum boyutta birçok bilinmeyenin de cevabını getirecektir.