1-14 Aralık 2017 tarihleri arasında 23’üncü kez filmleriyle beraber kent kent dolaşmaya çıkacak olan Gezici Festival’in bu yılki durakları Ankara, Sinop ve Kastamonu. Her yıl, Ankara Sinema Derneği tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen Gezici Festival, 23’üncü yılında da izleyicisinin merakla beklediği sürprizlerini sürdürüyor. Önceki yıllarda Zeki Demirkubuz, Tuncel Kurtiz, Barış Bıçakçı, Murathan Mungan ve Reha Erdem gibi, sinemanın ve edebiyatın öne çıkan isimlerinin seçtikleri filmleri sinemaseverlerle buluşturan Gezici Festival, bu yıl da geleneğini sürdürüyor.
Gezici Festival, bu yıl seyircisini, yazar ve sinema oyuncusu Ercan Kesal rehberliğinde, sinema sanatında adalet ve vicdan olgusunun farklı yüzlerini izlemeye çağırıyor. Kesal’a göre, “sinemayla birlikte insanın ilk kez “zamanı” durdurma, yeniden yaratma ve isterse ona geri dönme olanağına” kavuşması sinemaya özel bir güç bahşediyor: Zamanı, insanlığın her gün deneyimlemekten geri duramadığı maddi gerçekliğe bağlaması, kendisi de zamana bağlı olarak var olabilen “vicdan”ımızı fark etmemizi sağlıyor, çünkü “bellek vicdan demektir ve unutmaksa vicdansızlıktır.” Kesal bu nedenle, sinema sanatıyla aynı anda ve yan yana düşündüğünde aklına gelen ilk sosyal kavramın adalet ve vicdan olduğunu söylüyor. Ercan Kesal, Gezici Festival için seçtiği üç filmi, “Sinemanın Gücü ve Sinemada Adalet-Vicdan Olgusu” başlığı altında derledi
Amerika Büyükelçiliği’nin katkılarıyla gerçekleşecek Kesal’ın seçkisinde, sinemanın bu gücüne ayna tutan üç farklı coğrafya ve dönemden, üç farklı film var: 12 Kızgın Adam (12 Angry Men, Sidney Lumet, 1957), Öldürme Üzerine Kısa Bir Film (A Short Film About Killing, Krzysztof Kieslowski, 1988) ve Satıcı (The Salesman, Asghar Farhadi, 2016)
Usta yönetmen Sidney Lumet’nin renkli filmlerin popülerleşmeye başladığı dönemde siyah beyaz çektiği 12 Kızgın Adam, gösterime girdiği yıl gişede pek ilgi görmese de, eleştirmenlerin gözdesiydi. 1958 yılında en iyi film ve yönetmen dahil üç dalda Oscar adayı olması da bunun göstergesidir. Tamamı bir jüri odasında geçen film, 18 yaşında bir gencin babasını bıçaklamasıyla ilgili davada, jürinin karar alma sürecini anlatır. “Suçlu” kararının idam cezası anlamına geldiğini bilen ve bunun ağırlığını hisseden bir jüri üyesi, hızlıca “suçlu” kararı verip, bir an önce bu işten sıyrılmak isteyen 11 jüri üyesini ikna edebilecek midir?
Bölümün ikinci filmi, Polonyalı usta yönetmen Krzysztof Kieślowski’ye bugünkü ününü ve kült konumunu kazandıran mini TV serisi Dekaloglar’dan, Dekalog 5’in uzun metraja dökülmüş hali olan Öldürme Üzerine Kısa Bir Film. Kieślowski’nin filmi de, Lumet’nin filminde olduğu gibi bizi öldürme eyleminin kendisiyle yüzleştirir. Anlamsız, vahşice işlenmiş bir cinayeti izleyen yargılama süreci ve bir o kadar anlamsız ve vahşice gerçekleştirilen infazın arasında mekik dokuyan film, müvekkilinin idam edilmesinde istemsizce rol oynayan idealist avukat aracılığıyla izleyicisini “öldürme” ve “devlet eliyle öldürme” eylemleri arasındaki farkı düşünmeye iter.
Lumet ve Kieślowski’nin filmleri bizi, “kamusal” insanın adalet-vicdan ikilemleriyle yüzleştirirken, Asghar Farhadi, pek çok festivalden ödülle dönen filmi Satıcı’da, izleyiciyi evlilik, şehir yaşamı ve gündelik hayatta fark edilmeyecek şekilde içselleştirdiğimiz, ufak gibi görünen büyük “adaletsizlik”lerle yüzleştiriyor. Tahran’da yaşayan genç bir çift, oturdukları apartman dairesi hasar görünce yeni bir daireye taşınmak zorunda kalır. Dairenin önceki kiracısıyla ilişkili bir olayın etkileri, tiyatroyla uğraşan bu orta sınıf kentli çifti beklenmedik yerlere itecektir.
Sinemanın, adalet-vicdan meselesiyle kurduğu bağlantının üç örneği olarak belirlediği filmlerin gösterimleri sırasında gerçekleştirilecek söyleşiler de Ercan Kesal’la festival seyircisini buluşturacak.