Tarih kitaplarını ve kaynakları karıştırdığımızda Eski İstanbul sokaklarının kediler ve köpekler ile meşhur olduğu kadar neredeyse her sokağında kendine has delisinin, meczubunun olduğunu bilmekteyiz. Delilik; ermişliğin ve bilgeliğin bir türevi, bir hali sayıldığı için bu insanlar asla yargılanmaz ve toplum tarafından da dışlanmazlardı. Eski İstanbul halkı delilerine olağan davranır ve hiçbir şekilde zarar görmelerine müsaade etmezlerdi. Hatta başlarına kötü bir olay geldiği zaman da “Acaba filanca meczubu mu kızdırdık?” diye kendi aralarında düşünür, bu olay Saray’a kadar intikal ederdi. Başlarındaki kötü bir olayı da ortadan kaldırmak için gidip bu meczupların gönüllerini almaya çalışırlardı. Meczupluk ve delilik arasındaki ince çizgiyi de Deliliğe Övgü kitabında Erasmus şu şekilde belirtiyor; delilikte akıl insanı terk eder, meczuplukta ise insan aklını.
İşte geriye dönüp baktığımızda Eski İstanbul’da yaşamış ve ünü de günümüze kadar gelmiş olan en meşhur delilerden biri Pazarola Hasan Bey ismindeki meczuptur. Her meczup kendine has sözü, giyimi, tavrı ile meşhur olduğu için takma isimleri ile daha aşina tanınırlardı. Pazarola Hasan Bey de oldukça kısa boyu, kendine has kıyafetleri ve vücuduna oranla büyük kafası ile İstanbul eşrafında oldukça tanınan, sevilen ve bir o kadar da çekinilen bir meczuptu. Reşad Ekrem Koçu’nun da Ünlü İstanbul Ansiklopedi’ne yazdığı üzere; “Bu kişilerin sözlerine ve davranışları büyük kerametler ve tuhaf tavırlar aramak çeşitli dinlere mensup bütün İstanbullular arasında oldukça yaygın bir davranıştı.”
Koca kafalılar Amerika’ya giremezmiş!
Pazarola Hasan Bey ismindeki meczup daha bebeklik ve çocukluk yaşlarından itibaren tüm yaşıtları ve diğer insanlardan farklı şekilde hareket eder ve yaşamaya başlar. Bu durum yukarıda belirttiğimiz üzere asla toplum tarafından kötü olarak görülmez. Fakat göçmen yasası zamanında annesi Madam Topara, Pazarola Hasan’ı ve bir çocuğunu daha yanına alıp Amerika’ya gitmeye karar verir.
Mülakata çağrıldığı zaman ise Madam Topara ve küçük oğlu Amerika’ya kabul edilebileceği söylenir fakat diğer oğlu Hasan’ın kafasının gövdesine göre fazla büyük olduğu gerekçesiyle Amerika’ya girişleri Konsolosluk tarafından engellenir. Ve bu durum İkinci Ceza Mahkemesine kadar intikal eder, annesi Madam Topara bu saçmalıktan şikâyetçi olur. Bu üzücü durum dönemin gazetelerine kadar konu olsa da yine de Amerika’ya gidişleri bu sebepten dolayı engellenmiş olur.
Pazarola Hasan Bey’in kesin olarak doğum ve ölüm tarihleri bilinmemekle beraber 1880-1885 tarihleri arasında doğduğu ve 1925-1927 seneleri arasında da öldüğü ve 40-47 yıl ortalama bir ömür sürdüğü bilinmektedir. İstanbul’da Unkapanı’nda doğduğu ve orada yaşadığı bilinen Pazarola Hasan Bey dönemin meşhur dergisi Haftalık Mecmua’ya da konu ve kapak olacak kadar meşhur bir sima idi.
Megolasefal rahatsızlığı ile belirttiğimiz üzere kafatası vücuduna oranla oldukça büyük olan Pazarola Hasan Bey’e ailesi kafasına göre bir fes bulamaz. Bunun için elleriyle özel fes hazırlanır, fesin boş bıraktığı yere de üstünde “Maşallah Hasan Bey” yazılı bir bez sararlar. Bez üşümesin diye sarılsa da bu bez ve yazı ile de meşhur olur Hasan.
Devrin ünlü yazarı Ahmed Rasim ise Pazarola Hasan Bey’i konu alan yazısında kendisinden şu şekilde bahseder;
“Hasan Bey’i kim tanımaz? Zamanın tek güler siması. Tabiatın sahte bir gösterişle iki arşınlık gövdesine taktığı kocaman bir kafası üzerinde kendine has fes ve sarılı ‘Maşallah Hasan Bey’ yazısı ile meşhurdur. Ne zaman rastlasam yüzündeki gülümsemeyi tapteze bulurum. Meczupluk haline vergi bir temiz bakışla çevresine bakınarak her dükkâna, her satıcıya, işine ve malına göre; -Pazarola bakkalbaşı, -Pazarola balıkçıbaşı, – Pazarola aşçı baba, – Pazarola kasapbaşı diyerek yürür gider.”
Pazarola Hasan Bey’in sabah akşam arşınladığı İstanbul sokaklarında her geçtiği dükkâna başını uzatıp “Pazarola bilmem ne başı” şeklindeki selam verişi zamanla İstanbul halkı arasında meşhur olur. Öyle ki dükkân sahipleri işlerinin bereketini bu söze bağlar bir vaziyete girerler. Hatta işleri yolunda gitmeyen dükkân sahipleri Pazarola Hasan Bey’in yolunu gözler ve onlara selam vermediği zaman karşısına dikilirler; “Gel buyur bir çayımızı iç de bize de Pazarola dile hadi” diye ikna etmeye çalışırlardı. Ama o nedense yine de herkese bu sözü söylemez, tanıyıp tanımadığını ayırmadan sadece kendi içinden geldiğince bu temennide bulunur ve ekseriyetle de bu temenni yerini bulurdu.
Eski İstanbul halkının bir kısmı Padişah’ın dahi adını bilmeyip de onun adını bilirlerdi. Ona ermişlik sıfatı konduranlar da oldu, elinin değdiği yere bereket geleceğine inananlar da. Hatta yolunu kesip gelecek ile ilgili sualler soranlara rastlamak zor değildi. Oğlunun askerden döneceği tarihi soran kadınlardan, dükkânın borçlarının ne zaman biteceğini soran meraklı esnaflara kadar gün boyu Pazarola Hasan Bey’in yolu bu sebeplerle onlarca kez kesilmekteydi.
Ressam Malik Aksel’in ağzından Pazarola Hasan Bey
Folklorik ressamlarımızdan Malik Aksel ise Pazarola Hasan Bey’i şu sözleri ile tanımlamaktadır;
“Bir de İstanbul’un meşhur Pazarola Hasan Bey’i vardır. Ötekilerden farklı, herkes onu sever, sayar, ondan kaçmazlardı. Halk onun uğur getireceğine inanırdı. İşportacıların yanından geçerken “Pazarola İşportacıbaşı”, gazete satan küçük bir çocuğa “Pazarola Gazetecibaşı”, kör dilenciye “Pazarola Dilencibaşı” demeden geçmezdi. Ona göre herkes bir işin başı ve büyüğü idi. Müslüman, Hristiyan veya Yahudi diye asla insan ayırmazdı. Ona göre herkes iyi insandı. Kimseye kötü muamelesi yapmazdı. Gittiği bir kahvehanede, tiyatroda, lokantada büyük ikram ve saygı görürdü. Fakat beş dakikadan fazla oturamaz hemen kalkar bir yere yetişecekmiş gibi İstanbul sokaklarını arşınlamaya devam ederdi.”
Adına yazılan Pazarola Hasan Bey’in Destanından da üç kıta şuraya düşüp, yâd etmiş olalım;
Bazı kırmızı şerid bağlar koluna
Bıyıklara tuvalet verip baston eline
Yeşil gözlük takar çıkar yoluna
Kaldırımcıbaşı Pazarola!
Bütün esnafı sıradan bırakmaz
Her tarafa selam vermezse gitmez
Pazarola söyler lakırdı etmez
Kasapbaşı Pazarola!
Her kim olsa sever erkek ve dişi
Hürmeti çokdur daima onlara karşı
Bir ferd yoktur sevmeyen kişi
Kalaycıbaşı Pazarola!
Arda Keskinkılıç
Kaynak: Reşad Ekrem Koçu, Yavuz Selim Karakışla