Ana SayfaKültür & SanatEdebiyatEsrarlı bir uğursuzluk belirtisi: Maça Kızı

Esrarlı bir uğursuzluk belirtisi: Maça Kızı

-

Boşaldı dünya… Şimdi beni
Alıp da nereye götürsün okyanus?
Yeryüzü yazgısı aynı her yerde,
Nerede birazcık iyilik varsa
Ya aydınlanma, ya tiran tetikte
(Puşkin – Denize)

Maça kızı deyince aklınıza ne geliyor? “Aman canım sen de sorduğun şeye bak! İskambil destesindeki kartlardan biri işte!” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, haklısınız aslında. İlk başta herkesin aklına bu gelir. Fakat sanırım maça kızının sadece basit bir kart olmaktan öte başka bir ifadesi daha var. Mesela Aleksandr Puşkin’in Maça Kızı öyküsü gibi. “Böyle bir hikâye mi varmış! İlk defa duydum!” sesleri kulağımda yankılanmaya başladı. İşte tam da burada devreye biz gireceğiz. Bir dehanın basit bir karttan yola çıkarak nasıl toplumsal bir mesaj verme yoluna gittiğini anlatacağız.

Tarih boyunca insanların gözünü kör eden, kalplerini taş kesen bir belanın (paranın) insanı ne gibi hallere sürükleyebileceğini okuyacağız. Biz aslında bu yazımızda on dokuzuncu yüzyıldaki ileri görüşlü bir yazarın günümüz insanı hakkındaki gizli tespitlerine dem vuracağız.

Puşkin Rus şiirinin öncüsü olmakla birlikte hikâye ve tiyatro alanlarında da büyük başarı göstermiştir. Edebiyat alanında ulusuna getirdiği yenilikler yadsınamayacak kadar büyüktür. Kendinden önce gelen yazarlar Rus edebiyatı altında Fransız edebiyatını taklit ediyorlardı. (Anlayacağınız üzere Romantizm akımı etkiliydi.) Fakat Puşkin onların yolunu tutmadı. Daha hayattayken Almanya’ya, Fransa’ya kadar eserlerini ulaştırarak adını Avrupa’ya duyurdu. Rus edebiyatına gerçek kimliğini kazandırdı. Puşkin sanki bir milattı. Edebiyat onunla başlıyor onun varisleriyle devam ediyordu. Puşkin’in Rus edebiyatını bir dünya devi yapmasındaki en önemli etken küçük yaştan itibaren ilgi duyduğu Fransız edebiyatındaki derin bilgisidir.

puşkin maça kızı 1

Henüz Rusya’da hatırı sayılır bir konumda değilken babasının evinde düzenlenen edebiyat sohbetlerinde Karamzin, Jukovski gibi o dönemin yazarlarıyla tanışma şansına sahip olması, Puşkin’in yeteneğinin ortaya çıkmasında önemli bir yere sahipti. Puşkin’in hayatı eserlerinden farksız değildi. Yüzbaşının Kızı adlı romanındaki düellolar, köylülerin efendilerine isyan etmeleri, Yüzbaşının kızı Masha’ya aşık olmalar ve Pugaçov Ayaklanması… Bunların hiçbiri hayal ürünü değil, hepsi Puşkin’in tarihi ve hayati tecrübelerinin ürünüydü. Aleksandr doğal, samimi ve içtendi. Bu ateşli genç hedefinden ve davasından vazgeçmeyecek kadar gözü karaydı. Nitekim bir düelloda sonuçlanan ölümü de onun ne denli cesur bir aydın olduğunu destekler niteliktedir. Gözünde halkına faydalı olmaktan daha önemli bir iş yoktu. Onun toplumcu gerçekçi bir yazar oluşunu Polonyalı şair Mitskeviç’ten dinleyelim:

“Yurttaşlarının rüyada bile görmedikleri yüksek düzeyde dinsel ve toplumsal sorunlara değinmeyi seviyordu.”

Puşkin’i senin için diğer yazarlardan ayıran en önemli özellik nedir, diyecek olursanız size şunu söylerim: Puşkin her şeye karşı duyarlı bir yazardı. Çevresinde gördüğü yanlışları çar olsun başkan olsun korkmadan dile getirir, sözleriyle ve kalemiyle karşısındakini alaşağı ederdi. (Öyle ki ölümünden yıllar geçmesine rağmen halen Rus insanının onun hakkında atıp tuttuğu görülmez.) Puşkin bir aydın olarak sorumluluklarını biliyordu. Edebiyatı yahut milleti için çabalayıp durması onun “yıkıcı” değil “yapıcı” bir deha olduğunu gösteriyordu. (Böyle insanların sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır.) Puşkin hiçbir zaman para kazanmak için yazmıyordu o zaten zengindi, soylu bir aileden geliyordu. O halde hayatta hiçbir şeye ihtiyaç duymayan bir kalem için davasından önemli bir iş yoktu. Otuz yedi yıl boyunca onuru için yaşamıştı onuru için ölecekti.

puşkin 21833 yılında kaleme aldığı Maça Kızı, daha o dönemlerde dünyayı etkisi altına almaya başlayan, belki de kimsenin bilmediği kapitalist sisteme karşı ağır bir eleştiri niteliğindeydi. (Daha o yıllarda Puşkin makalelerinde Amerika’nın katliamlarını, İngiltere’nin sanayi devrimi adında işçileri eziyet edişini eleştiriyordu. Bu da onun çağından ne denli ileride olduğunu bize gösteriyor.)

İnsanlar arasında yayılan para kazanma hırsının, doymak bilmezliğin anlatıldığı sayfa olarak kısa ama anlam olarak derin bir öyküydü Maça Kızı. Yazarımız kişisel çıkarların insanlar üzerindeki etkisi üzerinde durmuştu. Puşkin, kumarda kazanma uğruna bir kahramanın önüne çıkan her şeyi yıkma eğiliminde olduğunu gösterir. Puşkin’e göre bu tip insanlar, ne aşktan ne de masum duygulardan anlar. Kazandıkça kazanmak, birkaç klişe söz ve hayalle oyalanmak bu tip insanların başlıca özeliklerindendir. Onlar aşk gibi temiz duyguları, kirli maddi kazançları için kullanırlar. İnsanları sahte oyunlarıyla kandırırlar. Hırslarıyla yola çıkan bu insanlar gittikleri yolları aydınlık sanarlar. Rengârenk ışıklarla donatılmış bir yol… Hiçbir yerde bulunmayan renkli avizeler… Her doğru kart çekişlerinde önlerine gelen banknotlardan yayılan ışık… Gözleri görmüyor, ruhları duymuyor… Aslında aydınlık sandıkları yerin, sürekli karanlığa bakmaktan dolayı oluşan bir serap olduğunu ancak “yok oluş”a sürüklendikleri zaman anlıyorlar. Tabii hâlâ akıl sağlıkları yerindeyse… Tıpkı hikâyemizde Hermann adlı karakterin başına gelenler gibi.

puşkin erzurum

Hiç vakit kaybetmeden hikâyemize geçelim. Hikâyemiz bir grup kumar düşkünü askerin yemek masasındaki sohbetiyle başlar. Hermann adındaki genç subay Alman’dır ve arkadaşları tarafından hesabını bilen biri olarak tanınır. Tomskiy adındaki subay, anneannesinin geçmişte kumarla ilgili yaşadığı ilginç bir olayı anlatmaya koyulur. Anneannesi geçmişte büyük bir borca girmiştir. Kocasından bunu ödemesini ister. Fakat adam buna karşı çıkar. Borcunu bir şekilde ödemek isteyen büyük anne zengin bir arkadaşından yardım ister. Arkadaşı da ona kraliçenin kumar gününde birbiri ardınca üç tane aynı kâğıttan seçerse kaybettiği parayı geri kazanabileceğini söyler. Buradan kendisine büyük bir şans doğduğunu düşünen büyük anne bir imkânsızı gerçekleştirerek birbiri ardınca üç kart çekmeyi başarır. Bundan sonra da hiç kumara bulaşmaz. Tomskiy konuşmasını bitirdiğinde arkadaşları bu olayın uydurma olduğunu düşünür Fakat aynı zamanda büyük annenin mutlaka büyük bir sırrı olduğunu düşünmeden edemezler. O gece hiçbiri üzerinde durmasa da Hermann bu sırrın peşine düşecektir. İkinci bölümde yazarımız bizi Tomskiy’nin anneannesi ve onun hizmetten hizmete koşan evlatlığı Lizavetta’yla tanıştırır.

Lizavetta İvanovna evin bir çilekeşi idi. Çay dağıtır, şekeri israf ediyor diye azar işitirdi. Yüksek sesle roman okur, yazarın bütün yanlışlarından o sorumlu tutulurdu. Ona hiçbir zaman tam olarak alamadığı bir maaş bağlanmıştı.”

Yaşlı kontes unutkan ve çekilmez biridir. Bu genç kızımız ise kaderine razıdır. Sonuçta bu yaşlı kadın bugün var, yarın yoktur. Lizavetta kendisini bu mutsuz yaşamdan kurtaracak erkeği aramaktadır. Yaşlı kontesle birlikte katıldığı balolarda erkeklerden beklediği dans teklifini ne yazık ki bulamamaktadır.

Lizavetta… gençlerin etraflarında dolaştıkları soğuk ve küstah kızlardan yüzlerce defa daha sevimli idi.”

maça kızı

Lizavetta pencerenin önündeki koltukta gergef(nakış) işlediği sırada bir adamın kendisini izlediğini görür. Bu isim mühendis subayı Hermann’dır. Gün geçtikçe her gün Lizavetta aynı yerinde Hermann’ın kendisine baktığını görür. Lizavetta saf duygular içerisinde bundan bir hayli hoşnuttur.

O zamandan beri gün geçmezdi ki delikanlı, belli saatlerde evin pencerelerinin altına gizlenmesin. Kızla delikanlı arasında, sözleşilmemiş bir ilişki kurulmuştu.”

Fakat Hermann’ın niyeti farklıdır. Hermann Tomskiy’nin anlattığı üç kağıt hikayesinden çok etkilenmiş ve bunun izini sürmeye gelmiştir. Amacı bu yaşlı kontesle bir an önce tanışabilmek onun sempatisini kazanabilmektir. Bu sayede kumarda durmadan kazanacak kendine iyi bir servet oluşturacaktır. İşte Lizavetta’yı da bu amaç için kullanacaktır.

İhtiyar kontes sırrını bana açsa, ya da o üç sağlam kağıdın hangileri olduğun söylese, ne olur?

Hermann mektup aracılığıyla Lizavetta’ya aşk ilanında bulunur. Genç kız, her şeyin bu kadar çabucak oluvermesinden bir hayli korkar fakat danışacağı kimsesi yoktur, o daima yalnızdır. Hermann’a cevap olarak mektubu geri gönderir. Hermann mektup göndermeye devam etmektedir.

Hermann uslanmadı. Lizavetta her gün şu veya bu vasıta ile ondan mektuplar alıyordu.”

Bir süre sonra mektuplardan zevk almaya başlayan Lizavetta Hermann’a cevap yazar. Bir sefirin balo gününde evde hizmetçilerin olmadığı sırada Hermann’ı odasına çağırır. Amacı masum duygularıyla onu tanıyabilmektir. Fakat bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Çünkü Hermann Yaşlı kontesin balodan döndüğü sırada Lizavetta’nın odasına değil kontesin karşısına çıkar. Silahıyla kontesi tehdit ederek onun kumar sırrını öğrenmeye çalışır. Yaşlı kadın bu korkuyla o an ölür. Lizavetta Hermann’ın amacının aşk değil de para olduğunu anlayınca büyük yıkıma uğrar.

puşkin

Demek ki… bütün bu ihtiraslı mektuplar, bütün bu ateşli yalvarmalar… aşktan değilmiş! Para; işte onun bütün benliğini kaplayan hırs meğer bu imiş.”

Hermann üzgün bir şekilde evine dönmüştür. Onun üzgünlüğü ihtiyar kontesin ölümüne sebep olduğu için değil, kumar sırrını öğrenemediği içindir. Bütün gün evinde sinirli bir halde dolaşan Hermann’ın ruh sağlığı hiç iyi değildir. Bir anda karşısında beyazlar içinde bir ihtiyar görür. Bu ölümüne sebep olduğu merhum kontestir. Kontes ona kumardaki hilesini verir.

Üçlü, yedili, birli birbiri ardınca sana oyun kazandırır. Fakat, yirmi dört saatte ancak bir kağıt çıkaracak ve bir daha asla eline hiç kağıt almayacaksın!

Kontes kaybolduğunda Hermann dışardaki kapının kilitli olduğunu görür. İyi de bu nasıl olmuştur? Hermann artık, ölü kontesten çok üçlü, yedili ve birli kartlarını düşünüyordur. Kumara başlayan Hermann her oyunu kazanmaktadır, gittikçe ünlü kumarbazlar tarafından tanınır, herkes ona ilgi göstermeye başlar. Lakin unuttuğu bir şey vardır. İhtiyar kontesin yirmi dört saatte bir kağıt çıkaracaksın uyarısına artık aldırmaz. Ve nihayet bütün parasını yatırdığı son oyunda kaybeder. Peki, Maça kızı bu hikâyenin neresinde, diyeceksiniz. Hermann birli sayesinde kazanacakken elindeki Maça kızı kartı yüzünden kaybetmiştir. Üstelik Maça kızı ona gülümsemektedir. Hermann bu kartta merhum kontesi görür. Maça kızı bundan sonra Hermann için uğursuzluk belirtisinden başka bir şey değildir.

Hermann delirdi… 17 numaralı koğuşunda yatıyor, hiçbir soruya cevap vermiyor; yalnız büyük bir süratle… üçlü, yedili, kızlı sözlerini mırıldanıp duruyor.”

Puşkin, Maça Kızı öyküsünde bize, o dönemlerdeki Rus sosyetesinin gerçek yüzünü gösterir. Yazarımızın hikâyesini Petersburg’dan ilham aldığı söylenir. Gerçekçi çizgilerin belirginleştiği Hermann, bize hırsının kurbanı olmuş, yıkıma uğrayan bir insan görüntüsü uyandırır. Güzel ve tatlı bir kız olan Lizavetta, dışarıya nadiren çıktığı için dünyadaki kötü insanları tanımaz. Hayatı balolardan yahut yanındaki ihtiyar kontesin emirlerinden tanımaya çalışmaktadır. Lizavetta bizde saflığı, temizliği kısacası bir masumane bir genç kızı uyandırır. İhtiyar kontes, yazarın da dediği gibi: “fena bir insan değildi.” Tek kötü yanı şımarık yetiştirilmesi ve sürekli emek sarf etmeden yaşayıp gitmesiydi. Onun Lizavetta’yı yormak, eziyet gibi bir amacı yoktu sadece huyu böyleydi. Tomskiy günümüzde de karşılaşacağımız tipik bir zengin çocuğuydu. Şımarık ve züppeydi. Tomskiy ve arkadaşları o dönemin sosyal hayatını akıllara getirir. Kart oyunları, bütün Rus sosyal hayatını etkisi altına almıştır. Zengininden fakirine, askerinden memuruna kadar herkes büyüklü küçüklü paralar kazanma peşindedir.

puşkin portre

Kulüplerde, evlerde, kafelerde, işyerlerinde oyunlar oynanmaktadır. İşte Puşkin bu kart oyunlarının en yaygın olduğu kentlerin başını çeken Petersburg’dan ilham almıştır. Aslında Petersburg’un bir kopyası olan Hermann, Suçkov tarafından şöyle yorumlanır: “…dünya edebiyatında, kapitalizmin yozlaştırdığı genç adam karakterlerinden ilki.”

Puşkin’den sonra birçok yazar, dünyayı yakıp kavuracak Kapitalizm hakkında hikâyeler yazacaktır. Kimse onların Puşkin’den etkilenmediğini inkâr edemez. Kitabın birazcık da üslubundan bahsedelim. Ben Maça Kızı’nı Hasan Ali Ediz çevirisiyle eski bir kitaptan okudum. 1960’lı yılların baskısını taşıyordu. Açıkçası içimden “işte çeviri böyle yapılır!” dedim. Bunu dememin nedeni Puşkin’in geniş bilgi hazinesi kırıntılarına çevirmenin dipnotlar düşmesidir. Puşkin öyküsüne ara ara Rus sosyal hayatında sık sık kullanılan kelimeleri ve özellikle Fransızca sözcükleri serpiştirmiş. Hasan Ali Ediz bilemediğimiz her kelimeye dipnot düşmüş, bunları açıklamaya girişmiş. Bu yüzden yeni sözcükler öğrenmekten geri kalmayacağız.

Maça Kızı’nı okurken bizim edebiyatımızdan Haldun Taner’in Konçinalar’ı gelmişti aklıma. Orada kartlar arasındaki akrabalıktan bahsediliyordu, anlayacağınız hikâyeler birbirinden farklıydı. Fakat her nedense aklıma o öykü gelmişti belki de beni Maça Kızı kadar etkilemediği içindi. Maça Kızı, Türk Edebiyatının Puşkin’le buluşmasının ilk ürünüdür. Henüz Puşkin’le tanışamayanlar için Maça Kızı’nı başlangıç kitabı olarak önerebiliriz. Bu arada şunu söylemeden geçmeyelim Maça Kızı öyküsü Çaykovski tarafından operaya uyarlanmıştır. Ne yalan söyleyelim opera, bizim insanımıza çok uygun değil, fakat merak ederseniz internete “Pikovaya dama” yazarak izleyebilirsiniz.

Maça Kızı’ndan bizzat uyarlanan “Pikovaya Dama” Avrupa ülkelerinde ve ilham alındığı Petersburg kentinde halen sahnelere çıkmaktadır.

Kaynaklar:
Ataol Behramoğlu, Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği, Maça Kızı
Aleksandr Puşkin, Seviyordum Sizi, Seçme Şiirler, Önsöz
Wikipedia 
İlyas Üstünyer, Maça Kızı’ndan Gizli Günce/Günlük’e A.S. Puşkin
Fikret Türkmen, Doğulu kadınların Rus edebiyatında işlenmesi meselesi

SON YAZILAR

Dimitris Sotakis: “Kurgu söylemek istediklerimi söylemek için bir anahtar”

Dimitris Sotakis’ten ilk olarak Büyük Hizmetkar romanını okudum. Yarattığı heyecanla hemen diğer kitaplarına yöneldim. Bu arada arkadaşlarım da kitaplarını okumaya başladı. Yazı dili, anlatımı, romanlarına...

Edebiyat tekeli ve kırık kalemler

Ülkemizde okuma alışkanlığının çok fazla olmadığını biliyoruz. Bunun için çevremize bakmamız bile yeterli ama gelin sayılara da bir göz atalım. TÜİK’in 2023 yılında yaptığı araştırmaya göre...

Dünyanın Öteki Yüzü: Genç yazardan alışılmışın dışında hayaller kur(dur)an öyküler

EdebiyatHaber’de gerçekleştirdiği Yazarın Odası söyleşileriyle tanıdığımız Meltem Dağcı’nın ilk öykü kitabı Dünyanın Öteki Yüzü, İthaki Yayınları’ndan çıktı. Yetmiş yaşına geldiğinde ölüm şeklini seçme özgürlüğüne kavuşan kadınlar,...

Yeryüzüne Dayanabilmek…

Düşünüyorum da acaba neden yazıyoruz?  Hele ki günümüzde hiç kimsenin doğru dürüst okumadığını bilirken... O halde sadece kendimizi tatmin etmek için mi yazıyoruz? Yoksa bu, karşı...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol