Ana Sayfaİnsan ve ToplumEvrensel bir varoluş sancısı: Korona virüs

Evrensel bir varoluş sancısı: Korona virüs

-

Varoluşçuluğun “Varoluş özden önce gelir” sloganını birçoğumuz duymuşuzdur. İnsanın belirlenmiş bir özünün olduğunu öne süren gelenekselci düşünceye karşı çıkışın existansiyalist ifadesidir. Bu ifadeye göre dünyaya fırlatılmış insan, yaşamı boyunca seçimlerde bulunarak kendi özünü belirlemekle meşguldür. Yapacağı her seçimle dünya içinde farklı uğrakları yaşar ve tecrübe eder. Dolayısıyla insan belirlenmiş bir özünün olduğu görüşünün aksine varoluşunu sürekli gerçekleştirme olanağına sahip bir varlık olarak karşımıza çıkar.(1)

Son zamanlarda insan varoluşunu meşgul eden bir unsur da evrensel bir salgın olan Koronavirüstür. Bu salgından etkilenen insan sayısı milyonlara ulaşırken ölüm oranı da gün geçtikçe artış göstermektedir. Dünya üzerinde sosyal, ekonomik, politik vb. birçok alanda telafisi güç olumsuzluklara yol açan bu salgın, küresel bir tehdit olmaya devam ediyor. Eğitimi aksayan öğrenci grubundan işini kaybeden kitleye kadar birçok yaşamsal zorluklar, insanların bu süre zarfında salgına karşı verdikleri mücadeleyi de doğrudan etkilediğini söylemek mümkündür. Bütün bunlar yaşanırken salgın hastalığı yenen insanların varlığı da verilen mücadeleler için umut kaynağı olmaya devam ediyor. 

Koronavirüsün dünya çapında etki alanına sahip olmasından dolayı insanların ortak bir varoluş sancısını yaşadıklarını söylemek mümkündür. Yaşamsal kısıtlamalarını telafi edecek kendini tekrardan bulma arayışı ve bu arayış sürecinde yaşadığı sancı evrensel bir olgu olarak görülebilir. İnsan bu sancıdan ancak eylemde bulunarak ve yeni seçimler yaparak kurtulabilir. Sartre bu konuyla ilgili şu ifadeleri kullanır. “Eylemsizlik, yangeldimcilik, Ben yapamazsam, elbet bir yapan çıkar! Benim yapmadığımı başkaları yapabilir diyen kimselerin davranışıdır. Size anlattığım öğreti(varoluşçuluk) ise tam tersidir bunun: Çünkü o, ancak eylem içinde, iş içinde gerçeklik vardır, der. Hatta daha da ileri gider: İnsan kendi tasarısından başka bir şey değildir; kendi yaptığı, gerçekleştirdiği ölçüde vardır; yani hayatından, edimlerinin toplamından ibarettir! diye ekler.“(2) Sartre’ın ifadelerinden hareketle insanın koronavirüs karşısında tepkisiz kalmasının aksine aktif bir varlık olarak eyleme geçmesinin gerekliliğinden bahsedebiliriz. Çünkü insan yaptığı seçimlerinin toplamıdır. Varoluşumuzu dünya da konumlandıracak olan şeyde yaptığımız bu seçimlerdir. Varoluşçu düşüncenin bizlerden istediği şey aslında açık bir şekilde ortadadır: Salgına karşı doğru seçimler yapmak. Bizleri içinde bulunduğumuz kaostan kurtaracak seçimler. Dolayısıyla insan tarih sahnesinde karşılaştığı her türden durum karşısında sahip olduğu olanakları tüketerek varoluşunun içinde düştüğü sancılardan kurtulabilir.  

Bu kritik dönemde yaptığımız seçimler birtakım sorumlulukları da beraberinde getirmektedir. Sorumluluk insan varoluşunun en önemli öğelerinden biridir. Bu varoluşsal öğe insanın kendisine pişman olma şansını tanımazken, diğer insanları da gözeterek yaşamayı öğretir. Varoluşçu düşünür Levinas sorumlulukla ilgili söyle der: “Ben karşılık beklemeksizin başkasına karşı sorumludur. Başkanın karşılık vermeyişi benin sorumlu olmayacağı anlamına gelmez. Asıl olan karşılık beklemeden üstlenilen sorumluluktur.”(3) Bu bağlamda salgın sürecinde insanın başkalarıyla etik bir ilişki kurarak alacağı her türlü sorumluluk salgının seyri açısından büyük bir önem arz eder. Bu sorumluluk Levinas’ın da yukarı da ifade ettiği üzere karşılık beklemeden alınmalıdır. Farkındalık oluşturmak adına seçimlerimiz ‘maske tak’, ‘sosyal mesafeyi koru’, ‘evde kal’ vb. sosyal sloganların etkisi altında bırakılmaktadır. Varoluşsal sorumluluğun parçası haline gelen bu sloganlar eylemde bulunan insan varoluşu için Kant’ın ifadesiyle bir maksim işlevi görmektedir. 

Bu dönemde insanın varoluş sancısına imkân sunan öğelerden biri de kaygıdır. Salgın tehlikesiyle birlikte insan yaşamında oluşan kaygı durumu, tarif edilemeyen yani bir nesnesi bulunmayan endişeyi ifade eder. Salgınla mücadele de kaygı durumu insan varoluşunun yeni olanakları tüketebilmesine engel olurken aynı zamanda insanı hiçliğe doğru sürükler. İnsan bu dönemde kendisine cevabını veremeyeceği sorular yönelterek süreci aşma mücadelesi verir. Peki salgın karşısında verilen bu mücadele nasıl olmalıdır? Tabi ki özgürleşerek. Franz Kafka aforizmalar adlı eserinde “bir dayanak olmaktan çıkınca özgürleşir ruh ancak”(4) aforizmasıyla insan varoluşunu meşgul eden ve kaygıya neden olan dayanaklardan özgürleşme sayesinde kurtulabileceğimizi ifade eder. Bu bağlamda insanı esarete sürükleyen her türlü kaygı durumundan kurtulmak ancak ruhun özgürleşmesi ve tinsel bir yaşam sürmesi ile mümkündür. Dolayısıyla koronavirüsün insan yaşamında yarattığı kaygı durumlarıyla başa çıkabilmenin en önemli yolu, ruhun özgürlüğe tanıdığı fırsat ya da sunduğu imkandır.

Salgın sürecinde insanı meşgul eden bir diğer varoluşsal öğe de umutsuzluktur. Kierkegaard umutsuzluğu şu ifadelerle tanımlar: “Umutsuzluk uyumsuzluğun değil, kendine yönelen bir ilişkinin sonucudur.”(5) İnsanı bu süre zarfında çıkmazın içine sokan bu salgın hastalık insan yaşamına dair umutsuz bir bakış açısı sunar.  Varoluşun beklentileri ve kaos bir yaşam arasında gerginlik umutsuzluğun şiddetini arttırarak varoluşsal bir sancıya yol açar. Çünkü umutsuzluk insanın varlık alemi ile kurduğu sıkı ilişkinin olumsuz bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Bu açıdan insanın içine düşmüş olduğu umutsuzluk varlığa bağımlı yaşamın sonucudur. Salgınla birlikte mahrumiyet alanı genişleyen her bir varoluşun olanaklarını imkânlar dâhilinde tüketmesi ve seçimler yapması tinsel bir görev olarak anlaşılmalıdır.

 Nihayetinde içinde yaşadığımız bu dönemde dünyayı etkisi altına alan koronavirüs insan varoluşuna etki eden önemli bir olgu olarak görülmelidir. Bir sancıya dönüşen bu olgu evrensel bir etkiye yol açarak insanı içinde bulunduğu durum için varoluşsal sorgulamaya mecbur bırakır. Bu süre zarfında insanın karşılaştığı kaygı ve umutsuzluk gibi psikolojik yönelimlere rağmen insan hem kişisel hem de toplumsal birtakım seçimler yaparak varoluşunun sorumluluğunu almaya devam etmeli, kendini gerçekleştirmekten bir an olsun bile vazgeçmemelidir. 

Dipnotlar

  1. CEVİZCİ, Ahmet (2015) Felsefe Tarihi, 6.Baskı, İstanbul: Say Yayınları. s.1141-1142.
  2. SARTRE, Jean Paul (2018) Varoluşçuluk, Çev. Asım Bezirci, 28.Baskı, İstanbul: Say Yayınları. s.55.
  3. LEVİNAS, Emmanuel (2016) Sonsuza Tanıklık, İstanbul: Metis Yayınları. s.332.
  4. KAFKA, Franz (2017) Aforizmalar,  İstanbul: Olympıa Yayınları. s.87.
  5. KİERKEGAARD, Soren (2017) Ölümcül Hastalık Umutsuzluk, Çev. Mukadder Yakupoğlu, 8.Baskı, Ankara: Doğu Batı Yayınları. s.8.

Kaynaklar

SARTRE, Jean Paul (2018) Varoluşçuluk, Çev. Asım Bezirci, 28.Baskı, İstanbul: Say Yayınları.

KİERKEGAARD, Soren (2017) Ölümcül Hastalık Umutsuzluk, Çev. Mukadder Yakupoğlu, 8.Baskı, Ankara: Doğu Batı Yayınları.

CEVİZCİ, Ahmet (2015) Felsefe Tarihi, 6.Baskı, İstanbul: Say Yayınları.

LEVİNAS, Emmanuel (2016) Sonsuza Tanıklık, İstanbul: Metis Yayınları.

KAFKA, Franz (2017) Aforizmalar,  İstanbul: Olympıa Yayınları.

SON YAZILAR

Nedir bu normal?

Normal, Latincesi normalis olan “gönyeli, ölçüye uygun” sözcüğünden gelmektedir. Ayrıca Fransızca normale de “kurala uygun, kurallı” sözcüğünden alıntıdır. Norm, Fransızca norme "kural, standart, ölçü" sözcüğünden gelmektedir...

Tek kişilik azınlık

Sürekli bir şeylere yetişme çabası... Hep geç kalmışlık hissi içerisinde geçen günler... Düşünmeye bile zaman bulamayan insan selleri... Düşünmek bile istemeyen ve bundan kaçmaya çalışan...

Sessizliğin Sesi ve Mizofoni

Sümer’in baş tanrılarından Enlil, bir gün insanlardan çok rahatsız olduğu için onları yok etmeye karar verir. İnsanlardan rahatsız olmasının tek nedeni ise çok fazla üremeleri...

Arkeik Çığlık

"Geçmiş dönemlerle kıyaslandığında elbette kat edilen epeyce bir yol vardır ama bilgi ve teknoloji çağında kulaklardaki o arkeik söylem, aslında kadının var olması gereken alanı...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol