Altın madeninin gün geçtikçe ilerlediği Fatsa’da mücadele türlü manipülasyonla gerilemiş durumda. Yaban hayvanların bilerek zehirlendiği bile iddia edilirken fındık üretiminin Marmara’ya taşınacağı konuşuluyor.
Yaşam Yolculuğu’nda bir sonraki durağımız Fatsa idi. Cerattepe’nin o güçlü, kararlı ortamından direnişin gittikçe zayıfladığını duyduğumuz Fatsa’ya doğru yola çıktık. Hemşin sahilinde on dakika mola vermek için durduk. İlk kez bir mola yeri ya da benzincide değil, herhangi bir yerde durmuştuk. Yağmur sonrası kapalı bir hava vardı. Birden denizde yunusları fark ettik. Otobüsteki herkes sahile dizildi bir anda. En az 20 yunustan oluşan bir sürü geçiş yapıyordu denizden. Kimbilir nasıl görünüyoruz bulundukları yerden. Olduğu yerde sevinç sesleri çıkartan, kimisi zıplayan bir grup genç. Bir tanesi muhtemelen fark ederek bizi, gövdesini sudan tamamen çıkararak sıçrıyor. Bir kez değil, üç kez, dört kez! Bir buluşma anı gibi her şey. Sayılarımız bile aynı belki. Canlı bir tabloyu izler gibi izliyoruz bu özel anı. Yaşama, diğer canlıların o yaşamdaki eşliğine ne kadar aç olduğumuzu hatırlıyoruz. Nihayetinde “Haydi” diyor Eren, “İleride de balina var, haydi otobüse!” Anı hafızamızda saklamak üzere, son kez bakıp yunuslara, yeniden otobüse biniyoruz.
Tezgahın bin türlüsü
Fatsa’ya 2014’ün Eylül ayı başında gerçekleşen geçen seneki Yaşam Yolculuğu’nda da uğramıştık. O zaman madene karşı yeni bir mücadelenin başında olan Fatsalılar, çalışmalarıyla, duruşlarıyla daha kararlı bir ruh hali sergiliyorlardı. Bu sene ise bizi pankartları iki gece önce bıçaklarla deşilmiş, içinde 2-3 kişinin beklediği bir direniş çadırı karşıladı. Geçen bir yıl içinde zaman zaman yerel basında madene karşı mücadele edenleri suçlayan, hedef gösteren haberler çıktığını duymuştum. Yine yerel basında çıkan bir haberde Türkiye Maden Mühendisleri Odası Ordu Şube Temsilcisi sıfatıyla siyanürün zararlı olmadığını, halkın galeyana getirildiğini söyleyen bir kişinin Facebook profiline baktığımda bir maden şirketi sahibi olarak geçtiğini görüyorum. Benim anladığım kadarıyla Fatsa’da direniş, bu tür manipülasyonlar ve insanların etiketlenerek bölünmesi ile zayıflamış. “O Alevi, o sol partili, o bilmemneli” diye diye de gitgide azalmışlar. Tabii bu süreçte yasal mücadelelerden yeterli sonuç alınamaması ve madenin ilerleyerek sona yaklaşması da umutları zayıflatan ana ögeler olarak yerlerini alıyor.
“Yaban hayatı yok ediliyor”
Fatsa’da ilk akşamımızda direniş çadırı önünde Cevat Atar ve İsmet Atar ile sohbet ediyoruz. Cevat Atar’ın ormanlarla ilgili iddiaları özellikle ilgilimi çekiyor. Bölgede çakallar, tilkiler, tavşanlar dolaşırken yalnızca yaban domuzlarının kaldığını söyleyen Atar, “Hepsini zehirlediler. Bilinçli olarak zehirlendi bu hayvanlar. Bunu kimse bilmiyor. Burada ormanlar kurumaya başladı. Nasıl olduğunu ben anlayamadım. Muhtara diyorlar ki ‘Ormanlar kurudu diye dilekçe ver’, muhtar veriyor dilekçeyi. Bu sefer kuruyan ağaçları keseceğiz diye geliyorlar. 170 ağaç kesilecekken 3 bin 500-4 bin ağaç kesiliyor” diye anlatıyor durumu.
“Karadeniz’de fındık kalmayacak”
Bölgede kullanılacak siyanürün 100 km2’lik bir alanı etkileyeceğini belirten Atar, “Bu siyanür kullanıldığında buradaki fındığı seneye kimse almayacak. Bunu ticaret odaları da tüccarlar da söylüyor. Bu fındığı satamadığımızda herkes buradan gidecek. Burada şirketin 10 yılda milli gelire katacağı değeri, bizim fındığımız 1 yılda katıyor. Ordu Üniversitesi’nden birisi, televizyonda Karadeniz’in fındığının Marmara’ya taşınacağını söyledi. Buna göre fındık üretimi Karadeniz’de bitecek. Sen Ordu’nun, Giresun’un fındığını Marmara’da bulabilir misin?” diye konuştu.
“Madenler Fatsa’da işlenecek”
Bölgede bin 200 dönümlük orman alanının ağacının kesildiğini belirten İsmet Atar ise “Burası 186 bin hektarlık bir maden alanı. Burada üç tane fabrika kuracaklardı. Bu sayıyı 11’e çıkardılar. Enerji Bakanı diyor ki, ‘Artvin’in madenini Samsun’da işleyeceğiz’, hayır ne Samsun’u, bal gibi burada işlenecek! Biz halka bunu anlatamıyoruz. Bizim peşimizden kaymakamın casusları dolanıyor sokaklarda. Madenci elemanıyla beraber. Bize bu cezayı verdiren de, hâkimi el altında tutan da buranın kaymakamı, valisi” diyor. Bölgedeki toprağın bu işletmeleri kaldırmayacağını belirten İsmet Atar, heyelan tehlikesinin de altını çiziyor. Nitekim kış aylarında yaşanan heyelanlar, madenin yapım sürecini yavaşlatmış. Heyelan tehlikesi, siyanürün toprağa karışma tehlikesini de yüksek oranda arttırıyor.
Kadınlardan erkeklere: Siz gidin!
Fatsa’da eylem günü (8 Ağustos) sabahı direniş çadırının önünden adeta bir askeri geçit yapılıyor. Art arda jandarma taşıyan askeri araçlar maden sahasına çıkıyor. Ünye Fatsa Doğa Koruma Platformu’nun düzenlediği eylem, direniş çadırından maden sahasına yapılan yürüyüşle başlıyor. Maden sahası önünde TOMA ve askerler halkı bekliyor. Burada yine birçok yerde olduğu gibi kadınların daha önde olduğunu görüyoruz. Hepsi bariyerlere tutunarak maden şirketi ile aralarına giren jandarmaya söyleniyor. Eylem basın açıklamasının ardından oturma eylemi ile devam edecek ama açıklamanın ardından kalabalık sloganlar atarken bir asker çıkıp bir eylemcinin elinden Türk bayrağını almaya çalışınca ortalık karışıyor. Sonrasında TOMA ile müdahale gerçekleşiyor. Burada eylemi tekrar anlatmayalım ama eylemin sonunda kadınların erkeklere “Siz gidiyorsanız gidin, biz kadınlar devam ederiz, siz yapamıyorsunuz. Gelip gelip geri dönüyoruz bu nasıl iş?” diye söylendiklerini, uzun uzun tartıştıkları ekleyelim. Bu eylem de direniş çadırına dönerek sona eriyor.
Fatsa’nın desteğe ihtiyacı var
Fatsa’dan ayrılırken bu kez kötü hissediyoruz. Burası kara düğümlerle o kadar birbirine dolanmış ki, Fatsalılar neye karşı karşıya olduklarını, neye karşı mücadele ettiklerini unutmuş gibiler. Kolları, bacakları işlevlerini unutmuş bir vücuda dönüşmüşler. İsmet Atar’ın “Biz halka bunu anlatamıyoruz” sözünde çizgileri belirgin bir manzara var. Yolun sonuna yaklaşılan bir yerde ne söylesek yetersiz kalıyor. Belki de burada ülke gündemine yeterince taşınamayan bir meselenin yerel gündemde manipülasyonlarla, baskılarla nasıl üstünden geçildiğini izliyoruz. Yalnız kalan ve mücadelesinde patinaj çekmeye başlayan Fatsa, biraz da kendi kendini altına itelediği ağır kayaları üstünden atamazsa altında ezilip kalacak. Fatsa’nın bu noktada siyanüre yenilmemesi için daha fazla kamuoyu desteğine ihtiyacı var ama önce bunu kendilerinin istemeleri gerekiyor. Neticede henüz faaliyete geçmeyen bir maden var hâlâ. Artvin’de yıllar önce kapatılmış olanı gördük. Demek ki kapatılabiliyor! Unutmamamız gereken Fatsa’nın sorunun, yalnızca onların değil, önce Karadeniz’in ve sonra bütün Türkiye’nin sorunu olduğudur. Uçurumun dibine gelen Fatsa, bu mücadeleyi kaybederse biz de onunla birlikte o uçurumdan düşeceğiz. Ya da herkes üstüne düşeni yapacak ve o uçurumun kıyısından hep beraber geri döneceğiz!
Fotoğraflar: © Erdem Şimşek