New York Botanik Bahçesi daha önce 2010’da Emily Dickinson’ın ve 2012’de Claude Monet’in bahçesini ziyarete sunmuştu. Bu sergilerle büyük başarılara imza attıktan sonra en son mayıs ayında Meksikalı sanatçı Frida Kahlo’yu New Yorklular ile buluşturdu.
Kahlo, Monet’i de Dickinson’ı da geride bırakarak onuruna düzenlenen sergiye mayıstan beri 500 bin ziyaretçi akın etti. Ziyaretçilerin büyük bölümü, onun fotoğraflarındaki ve otoportrelerindekine benzer şekilde çiçeklerle bezenmiş saçlarla sergiye katılarak hayranlıklarını gösterdi. Daha önce de olduğu gibi, yine bahçede en çok dikkat çeken şey bitkilerin şiirler ve resimlerle oluşturduğu ilham verici kombinasyondu.
Bahçe, Diego Rivera’nın eski İspanyol dönemi sanat eserlerinin koleksiyonunu sergilemek için yaptığı piramidin küçük bir replikası ile sonlanıyor. Yükselen basamaklarda saksılanmış çiçekler, Meksika kaktüsleri, sütleğenler ve kadife çiçeklerinin kullanımı tercih edilmiş. Ayrıca kullanılan çiçeklerin hepsi Meksika’dan özel olarak getirtilmiş. 1 Kasım’a kadar sürecek olan sergi, Kahlo severlere Kahlo’nun meşhur bahçesine, hayatına ve eserlerine yeni bir açıdan bakma fırsatı sunuyor.
Kahlo’nun sergide bulunan eserlerinde en çok modern temalar olan kimlik ve cinsiyet dikkat çekiyor. Ayrıca açık şekilde doğurganlığı, ölümü, çiçekler ve meyvelerle bezeli Meksika gelenekleri gibi temaları da ele aldığı görülüyor.
Ünlü eseri, “İki Frida” da sanatçı bir Frida’yı Alman babasına uygun olarak Avrupa kıyafetleri içerisinde diğer Frida’yı ise Meksikalı bir annenin çocuğu olarak Meksika kıyafetleri içerisinde resmetmiş. Sergideki fotoğraflar ve resimler onun bitkilere bakışını ve onları eserlerine geçirme yeteneğini de ortaya çıkarmak için özenle seçilmiş.
Bütün bahçeler gibi Casa Azul’un avlusu Kahlo’nun orada yaşadığı 25 yıl boyunca birçok değişiklik yaşamış. En hassas dönem boşanması ve Rivera ile yeniden evlendiği 1939’dan 1941’e kadar olan zaman dilimiyken taslaklarından ve mektuplarından yapılan bir çıkarıma göre Kahlo, Rivera ile yeniden evlendikleri dönemde bitkileri kullanarak eşine evine tekrar hoşgeldin demek istemiş.
Bitkileri hislerine bağlayan sanatçının yakın arkadaşı Emmy Lou Packard da çiçeklerle evini neşelendirmeyi sevdiğini belirtmiş. Fakat bahsedilen bu neşe, serginin en favori parçası olan Kahlo’nun 1940’da resmettiği otoportresi ile karşıtlık oluşturuyor. Begonvil dallarından oluşan kolyenin dikenlerinin boynuna battığı otoportrede, bir omzunda evcil bir maymun oynarken diğer tarafta siyah bir kedi oturuyor. Meksika bitkisi olan küpeçiçeği ve zinya Kahlo’nun koyu saçlarının iki tarafındaki kalın yeşil yapraklardaki yusufçukların kanatlarıyla birleşmiş görülürken eski bir Meksika inanışını temsil eden sinekkuşu da boynundaki kolyenin ucunda asılı. Bu portrenin, Kahlo’nun evcil maymunu veren Rivera’dan kısa ama acılı boşanmasını ifade ettiği düşünülüyor.
Kaynak: Financial Times