Ana SayfaYaşamKadınGeçmişten günümüze kadın figürleri: Farklı inanışlardaki “Dişil Canavarlar”

Geçmişten günümüze kadın figürleri: Farklı inanışlardaki “Dişil Canavarlar”

-

Bu yazıda, ataerkinin, günümüz kadınlarına ve kadınlık deneyimlerine yüklediği “sarışın fettan/baştan çıkaran/ayartan (femme fatale)” gibi anlamların, kadınlık deneyimlerinin bireyselliğinden ziyade kolektif oluşundan kaynaklanmış olabileceğinden ve kadın bedenine yapıştırılan bu imgelerin sebebinin, ataerkinin kadınları fallik bir norma hapsedemeyişindeki “korku” iddiasından bahsedilecektir. Diğer bir deyişle, modern toplumlarda kadını ikincil konuma iten, nesneleştiren ataerkinin, kadını metalaştırmasının sebebinin “modernliği” ya da “çağdaşlığından” ziyade tarihselliğinden söz edilerek bunu gerçekleştirmek için de psikanaliz zemininde mitolojik söylenceler ve anlatılarla dini inanışlardaki kimi kadın figürler incelenecek ve modern kadınlık deneyimlerine atfedilen eril söylemlerin Jungcu bir analizi yapılarak iddia edilen tez Freud, Lacan, Barbara Creed ve Kristeva gibi sosyal bilimlere önemli katkılar yapmış isimlerin teori ve kavramları tarafından desteklenecektir.

Bu çalışmanın zeminini oluşturacak kavramların açıklamasını yapmak ve söz konusu iddianın psikanalize çok yakın durmayanlar tarafından anlaşılabilirliğini kolaylaştırmak gerekebilir. 

Vagina Dentata (Dişli Vajina): Joseph Campbell’ın The Masks of God: Primitive Mythology adlı kitabında “…modern sürrealist resim ve nevrotik rüyada olduğu gibi, bazı ilkel mitolojilerde de halkbilimde hadım eden vajina (dişli vajina) olarak bilinen bir motif vardır…” (1960, 73) olarak ifade ettiği kavram. 

Oedipus Karmaşası: Freud’un, çocukların karşı cinsten olan ebeveynlerine karşı duydukları ilgiyi anlatmak için kullandığı kavram. Erkek çocuğun annesine karşı duyduğu ilgiden, annenin cinsel organının kendisininkinden farklı olduğunu anlaması sonucu deneyimlediği kompleks. Kadının (annenin), erkek (baba) tarafından iğdiş edildiğini düşünüp, annesine olan ilgisinden baba tarafından iğdiş edilme korkusuyla vazgeçmesi.

Dişil Canavar (Monstrous-Femimine): Barbara Creeed’in “Horror and the monstrous femimine: An imaginary abjection” adlı yazısında bahsettiği kavram. Creed’e göre erkekler Odipal karmaşadan değil kadın bedenine karşı duydukları korkudan dolayı kompleksi deneyimliyorlar. Kadın cinsel organı sembolik olarak erkek cinsel organını penetrasyon esnasında hadım ediyor, kadın cinsel organı “vagina dentata” olarak algılanıyor ve erkekler erkekliğini sembolize eden penislerini yitirmemek için kadın cinselliğine karşı korku duyuyorlar. Bunu da farklı boyutlarda ve bağlamlarda kadınları ötekileştirip ataerkinin koltuğunu sağlama almak için kadınları “canavarlaştırmak” için kullanıyorlar. 

Sembolik Alan: Bireyin öznelliğini kazanışını İmgesel, Simgesel ve Gerçek olarak 3 farklı boyutta inceleyen Lacan’a göre birey, dil edimiyle Babanın/Yasanın sözünün geçtiği döneme girer. Burada Yasa illa Baba olmak zorunda değildir, toplum da bir yasadır ve bu dönemi Simgesel (Sembolik) olarak adlandırır. 

“Freud’un kabaca erkekte ‘penisin kesilmesi tehdidi’, kadında ise ‘penis haseti’ başlıkları altında ele aldığı penise ‘sahip olmak’ ile ilgili imgesel sıkıntılara denk düşen karmaşa, Lacan’da daha da derinde dil ile devreye giren ‘simgesel’ bir ‘olmak’ sorunsalına bağlanır. Lacan’da kastrasyon sadece -imgesel- bir penisin kesilmesi tehdidi değildir; ‘fallus olmak’tan, yani her iki cins için de Öteki’nin arzusunun nesnesi olmaktan yoksun olmaktır.” (Çev. Saffet Murat Tura, Lacan, 1994: 16-17)

Kolektik Bilinçdışı: Jung’un terimi. “Birey tarafından bilinmeyen genel evrimsel deneyimlerini kapsar, kişiliğin temelini oluşturur.” (Ukray 2015, 14) “Kişisel Bilinçdışı’nın altında ise kolektif bilinçdışına ait içerik bulunur. Bu içerik şahsımıza özgü değildir. Atalarımızdan belki de canlıların ortak paylaştıkları bir geçmişten kaynaklanır.” (Ukray, 2015, 31) 

Abjection (İğrenme): Julia Kristeva’nın ortaya attığı kavram. 

“Demek ki iğrenç kılan, kirlilik ya da hastalık değil, bir kimliği, bir sistemi, bir düzeni rahatsız edendir. İğrenç, sınırlara, konumlara ve kurallara saygı göstermeyen bir şeydir. Arada, muğlak ve karışmış olandır.” (Çev. Nilgün Tutal, Kristeva, 1980, 16) 

Bütün toplumların kendilerine has “dişil canavar” anlayışı vardır. Bu anlayışta kadınlar şok edici, korkutucu ve iğrençtir. Kadınların farklı toplumlarda “canavar” olarak algılanmasını psikanaliz, kadın cinselliğine dair duyulan eril korku olarak yorumlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, kadınlara atfedilen bu “canavarlığın” sebebinin, ataerkinin kadınları fallik bir norma hapsedemeyişindeki korku olduğunu iddia etmek ve bu korkunun farklı inanışlardaki anlatılarına bakarak sosyal bilimler için önemli işler yapmış isimlerin teorileri zemininde feminist bir eleştiri yapmaktır.

Tarihsel bağlamda kadınlar gerek hayatı deneyimledikleri toplumlarda gerekse o toplumların tarihlerinde kendilerine yer bulamamış, erkek merkezli yazın türlerinde genelde marjin dışı bırakılmışlardır. Kadınlığı ve kadın cinselliğini bastırıp ataerkinin kökleşmiş mevcudiyetinin devamını sağlamak için de ataerki kadınları “canavarlaştırmış” ve “kadın algısını” kadınlar aleyhinde değiştirmiştir. 

Klasik mitoloji çoğunun kadın olduğu cinsiyetlendirilmiş canavarlara ev sahipliği yaparken, kadınların bu tür tasvirleri günümüze kadar ulaşmış olan pasif, sıkılgan, uysal, zayıf kadın imgesiyle örtüşmemektedir. Öte yandan modern toplumlarda resmedilen “sarışın fettan, baştan çıkaran kadın” figürleri ise klasik mitoloji ve farklı dinlerdeki kadın figürlerinin uzantısı olarak görülebilir. Ataerkinin ürünü olan bu temsillerin kökeni eski dönem masal ve mitlerine kadar gitmektedir. Klasik anlatılarda şeytani gözlü ve yılanlarla kaplı başa sahip bir kadın olarak resmedilen Medusa, kendisine bakan talihsiz erkekleri taşa çevirmesiyle bilinir. Joseph Camphell Primitive Mythology kitabında “dişil canavarı” “…modern sürrealist resim ve nevrotik rüyada olduğu gibi, bazı ilkel mitolojilerde de halkbilimde hadım eden vajina (dişli vajina) olarak bilinen bir motif vardır…” (1969, 73) olarak tanımlamaktadır. Camphell bu açıklamayı yapmadan önce psikanalizin temellerini atmış Sigmund Freud, Writings on Art and Literature kitabındaki “Medusa’nın Başı” bölümde Medusa’nın kadın cinsel organının korkutuculuğunun temsili olduğu öne sürmek için “başını kesmek, hadım etmek demektir. Medusa terörü, bir şeylerin görülebilmesi ile bağlantılı olan kastrasyon terörüdür” (1997, 264) ifadelerini kullanmıştır. 

Klasik anlatılarda “canavarlaştırılan” bir diğer kadın figür ise Pandora’dır. Ceyda Kılınç Mitoloji Sözlüğü derlemesinde Pandora’yı “Hephaistos’un, Zeus’un emriyle yaratıp tüm tanrıların değişik yeteneklerle donattığı ilk kadın. Aphrodite’den cazibesini, Athene’den becerikliğini, fakat Hermes’ten de yaltakçı doğasını ve sinsi art niyetliliğini alır.” (2012, 175)ifadeleriyle anlatmıştır. Bu betimleme, “Pandora’nın Zeus’un hediye ettiği küpü açarak “yıkıcı kötülükleri kaçırıverir. Acılar, yorgunluklar, ağrılı hastalıklar ölüm getirerek yer yüzüne yayılır.” (Laporte 2010, 130) ifadesiyle beraber okunduğunda Âdem ve Havva efsanesinin, insanlığın düşüşü mahiyetinde Yunan mitolojisindeki yansıması olarak görülebilir. Bu da kadının tarih boyunca farklı coğrafyalarda günah keçisi ilan edilişinin anlatılarından birini oluşturur. Eliade mitleri “…yalnızca Dünya’nın, hayvanların, bitkilerin ve insanın kökenini anlatmakla kalmaz, ama aynı zamanda insanın bugün içinde bulunduğu duruma gelmesine kadar olup biten bütün önemli olayları da anlatır…” (2014: 24) olarak tanımlamıştır. Bu da bize, ataerkinin belki de en güçlü dönemlerinden birisi sayılabilecek günümüz toplumlarında “kadının” ve “kadınlığın” nasıl algılandığının, farklı dinamiklerle nasıl şekillendirildiğinin ya da ataerki tarafından resmedilen “kadınlığın” toplumlara nasıl dayatıldığının eleştirisini yapmamızda yardımcı olabilir. 

Freud ve Campell’ın kavramsallaştırdığı, erkeği iğdiş eden anlamına gelen “vagina dentata” teriminin başka bir örneğine ise Kızılderili mitolojisinde rastlıyoruz. Alice Marriott ve Carol K. Rachlin’in ortaklaşa çalıştıkları Kızılderili Mitolojisi kitabında, Geyik Kadın Ponka hikayesini psikanaliz zemininde okuduğumuzda kadını iğdiş eden, “canavarlaştırılan” biri olarak görüyoruz. 

“…Öbür kabile bireyleri gibi birçok Ponka, Geyik Kadın’ın hâlâ var olduğuna ve onun fahişeler kuşağının başkanı olduğuna inanırlar…Geyik Kadın’ın yakalanıp yok edilmesine kadar, hiçbir Kızılderili kadının ailesinden uzakta gerçekten güven içinde olmayacağını söyler. Bu destanda, büyücülükteki eski bir inancın çağımızdaki kalıntısı ve şeytanın gücü örneklerini buluyoruz.” (Marriott ve Rachlin, Çev. Özünlü, 2003, 229-230) 

Bu anlatıyla da söz konusu karakterin “namuslu” diğer kadınları baştan çıkarabileceğini dolayısıyla da yok edilene kadar hiçbir kadının rahat içinde yaşayamayacağını söyleyebiliriz. Kızılderili kadınları baştan çıkaran, “doğru yoldan saptıran” bir kadın olarak betimlenen bu karakter, aynı zamanda erkekleri de güzelliğiyle baştan çıkararak onları öldürür.

“…Geyik Kadın delikanlıyı kara gözlerinde tutuklamış ve ay iyice alçalıp gece henüz zifiri karanlık olmadan, onu çalılıkların içinde kendisine doğru çekmiş. Delikanlıyı sabahleyin biri bulmuş. Çırılçıplak cesedi gün ışığında öylece, sırtüstü yatıyormuş. Gören herkes onun nasıl öldüğünü anlayabilirmiş, çünkü Geyik Kadın, delikanlıdan alacağını aldıktan sonra, onu dövüp genital organlarını bıçak sırtına benzer toynaklarıyla çiğniyormuş. Delikanlı ölmemiş olsa bile, artık asla bir erkek olmayacak durumdaymış.” (Marriott ve Rachlin, Çev. Özünlü, 2003, 231) 

Bu anlatısı ise, erkeğin kadın tarafından dişilleştirilmesini, erkeğin semboliğin dışına çıkarak Yasa rolünü yitirişini sembolize ettiği için “dişil canavar” kavramı için bir başka örnek mahiyetindedir. 

Slav mitolojisinde Vedma adıyla bilinen kadın cadıları, Gönül Uzelli Slav Mitolojisi: İnanışlar ve Söylenceler adlı kitabında şöyle anlatmıştır:

“Cadı anlamına gelen Vedma, Slav mitolojisine göre doğuştan ya da sonradan öğrenerek edindiği büyü güçleri olan kadın anlamına gelir…Kelime etimolojik olarak bilmek anlamındaki vedat-znat kelimesinden türemiştir. Rusya’da cadı olarak nitelendirilen kadın, genellikle büyü ve şeytanla ilgili işler yapan biri olarak tanımlanır. Cadılık güçleri doğuştan gelir ve çoğunlukla bu güçleri kişi annesinden alır…Cadılar genelde sıradan bir kadın kılığındadırlar. Ancak büyü ritüellerinde korkunç bir görünüm alarak kambur ve topal olurlar.” (2015, 185-186) 

Bu ifadeye bakarak kadınların Slav mitolojisinde de “dişil canavar” tasvirlere sahip olduklarını, bu canavarlıklarının da anneden geldiğini, kelimenin bilmek anlamındaki bir kelimeden türeyişinin de Havva’nın Bilgi Ağacı’yla etkileşimine gönderme olabileceğini söyleyebiliriz. Şeytanla ilgili işlerle uğraşmasını ve büyü ritüellerinde kambur ve topal görünümlü “korkunç” kadınlar oluşlarını ise yine Barbara Creed’in çağdaş sinemada korku filmlerindeki kadın figürleri için kullandığı “dişil canavar” terimiyle açıklamakta haklılık payımız olabilir. 

Freud, erkek çocukların annesine duyduğu Oedipal istekleri nedeniyle baba tarafından kastrasyona uğrayacaklarına dair korku duyduklarını dile getirmiş ve bunu da “Oedipus Kompleksi” olarak kavramsallaştırmıştır. Barbara Creed ise bu korkunun babadan yani “yasadan” kaynaklandığını değil aksine anneden, kadından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Bu iddiasını ise “Horror and monstrous-feminine: An imaginary abjection” adlı çalışmasında şöyle dile getirmektedir: 

“Freud’un yorumunu kabul edersek, Perseus efsanesinin, ‘korkunçluğa/canavarlığa’ dayanan bir kadın cinselliği farklılığı tarafından dolayımlandığını görebiliriz ki bu da erkek izleyicide iğdiş edilme korkusunu uyandırır.” (s.67) 

Creed’in bu ifadesini dinsel bağlamda okuduğumuzda, farklı dinlerde ve inanış şekillerinde zina konusunun işlenişinin kadın üzerindeki ataerkil yaptırımlarıyla bağdaşlaştırıp erkeği zinaya itenin kadın olduğu ifadeleriyle açıklayabiliriz. Bu da yine erkeğin (İngilizcede bütün insanlığın temsili olarak kullanılarak “man” kelimesinin) düşüşünün sebebinin “dişil canavarlar” olarak yorumlanabilecek kadınlara atfedildiğinin bir örneği olarak yorumlanabilir.

İncil’de geçen birkaç hikâyede de kadının o dönemde nasıl ikincil konumda algılandığını, erkeğin dolayısıyla da insanlığın düşüşünde oynadığı acımasız ve cüretkâr rolünü görmek mümkündür. Bu hikâyelerden birisi Hâkimler Kitabı bölüm 16’da şöyle anlatılmaktadır:

“Tanrı tarafından çok güçlü kılınmış Samson, Filist beyleri ile düşmandır. Filist beyleri Samson’ı bir türlü yenememektedirler. Delilah adında bir fahişeye âşık olan Samson’ın gücünü öğrenmek için, Filist beyleri Delilah’tan zayıf Samson’ın zayıf noktasını öğrenmesini istemişlerdir. Her ne kadar birkaç sefer Delilah’a farklı yalanlar söyleyerek onu atlatsa da sonunda tüm kalbiyle Delilah’a açılarak gücünün sırrı olan hiç ustura değmemiş saçlarından bahsetti. Bunun üzerine Delilah’ın dizlerinde uykuya dalan Samson, uyandığında Tanrı’nın onu terk ettiğini ve gücünü yitirdiğini anladı. Filist beyleri Samson’ı yakaladılar ve gözlerini oyup Gazze’ye götürerek zincirlerle değirmen taşına koştular. Bu sırada saçları uzamaya başlayan Samson’ı Filist beyleri zaferlerini kutlarken onu eğlendirsinler diye yanına çağırttılar. İntikamını almak isteyen Samson, beni sütunların oraya götürün de onlara yaslanayım diye kendini sütunlara bağlattırdı. Tanrı’ya ona son kez güç vermesi için yakaran Samson, bir eliyle bir sütunu diğer eliyle diğer sütunu yıkarak hayatı boyunca öldürdüğü insandan çok fazla Filistli öldürürek tapınaktaki herkesle beraber kendisi de öldü.” 

Erkeğin düşmesinin faturası bu hikâyede de kadına kesilmiş ve dönemin toplumsal hafızasındaki kadın imgelerine “canavar kadın” imgesi de eklenmiştir. 

Tevrat’ta ise bu kavramsallaştırmanın temsilini Sidonia kralı Ethbaal’ın kızı ve İsrail kralı Ahab’ın karısı olan Jezebel karakteri ile işleyebiliriz. Anlatı Krallar 1 ve Krallar 2 bölümde aktarıldığı üzere şöyledir: 

“İsrail kraliçesi olan Jezebel bir putperestir ve Baal’ın da kuludur. İsrail halkını Baal’e inanmaları için ikna etmeye çalışır hatta zorlamaya ve işkence etmeye başlar. Başkentte kendisi için bir tapınak yaptırır fakat kocası İsrail kralı olmasına rağmen olanlara kayıtsız kalmakta ve hiç ilgilenmemektedir. Tanrı bu ikilinin birlikteliğini ve yaptıklarını lanetler ve bir savaşta düşman tarafından gelişigüzel atılan bir ok tarafından öldürülür. Gün batımına kadar kan kaybederek ölür ve kanını köpekler yalar. Jezebel ise yüksek katlardaki bir pencereden atılır ve cesedini atlar çiğner. Kafatası, elleri ve ayakları hariç vücudunun geri kalanı ise köpekler tarafından yenir.” 

Bu anlatıyı ise yine Âdem ve Havva’nın cennetten kovulması bağlamında düşünebilir; lanetlenmelerini ve ölümlerini yine kadın sebepli olduğu yorumunu yapabiliriz. 

Jicarilla Apaçi Kızılderileri tarafından anlatılan bir mite göre ise dünyada sadece dört kızının vajinaya sahip olan “Kicking Monster” adında cani bir canavar vardır. Kızları “vajina kızları” olarak bilinir. Vajinayla dolu bir evde yaşarlar. Kadın şeklinde oldukları söylenir ama gerçekte birer vajinadırlar. Diğer vajinalar evin duvarlarında falan asılıdırlar ama bu dört kız kolları bacakları olan birer insan gibidirler. Hayal edilebileceği gibi, bu dedikodular erkekleri bu evin etrafına çeker ama erkekler “Kicking Monster” tarafından karşılanır ve eve hapsedilerler, bir daha da geri dönemezler…” (Camphell, 1959: 74) Bu hikâyede de, kadınların erkeği iğdiş ettiğini, erkeklerin Sembolik alanda “itibarsızlaştığını” dolayısıyla da “dişilleştiklerini”, kadınların “canavarlaştırıldıklarının” başka bir anlatısını görebiliriz. 

Kadınların Ataerkide İğrenç Nesnesi Oluşu

Tarihsel bağlamda düşünüldüğünde köklerini bu denli güçlendirmiş ataerkinin, kadına duyduğu bu nefretin yansıması olarak kadınları nesneleştirmesi, ötekileştirmesi ve ikincil olarak algılamasının sebebinin kadınların fallik bir norma hapsedemeyişine dair duyduğu korku olabileceğini daha önce söylemiştik. Lacan’ın Simgesel alan olarak tasvir ettiği alana girmesi için dili edinmesi gereken birey, Yasa tarafından hep kontrol edilir. Tarihsel bağlamda dil ve akılla özdeşleştirilen “erkek”, semboliğe giren, öznelliğini kazanmış birey olan kadını kendine tehdit görmüş ve farklı dinamikler kullanarak kadını ikincilleştirmiştir. Kendi öznelliğini kurarken farklı kuramcılara göre farklı boyutlardan geçen birey, bu çalışmada hedeflenen iddia çerçevesinde Lacancı süreçle öznelliği kazanmıştır. Psikanalist bir eleştirisi yapılan ataerki tam da bu bağlamda, kadını ikincilleştirmek ve ötekileştirmek için kadınları “canavarlaştırmış” kendi benliklerine tehdit olarak gördükleri için onları abject nesnesi haline getirmişlerdir. Korkunun Güçleri: İğrençlik Üzerine Deneme adlı kitabında Kristeva iğrenci, 

“Demek ki iğrenç kılan, kirlilik ya da hastalık değil, bir kimliği, bir sistemi, bir düzeni rahatsız edendir. İğrenç, sınırlara, konumlara ve kurallara saygı göstermeyen bir şeydir. Arada, muğlak ve karışmış olandır.” (1980, 16) 

olarak tanımlamaktadır. Bu bağlamda okunduğunda iğrenç, ataerkinin kadınları sınırlarını ve kurallarını tehdit eden birer ab-ject nesneleri olarak algıladığını söylemekte haklılık payımız olabilir. 

Bütün bu sözünü ettiğimiz teorisyenler ve ortaya attıkları kavramlar düşünüldüğünde, günümüz kadınlığının ve kadınlık deneyimlerinin ataerki tarafından söylemsel olarak lekelenmesinin moderniteyle hortlamadığını, farklı coğrafyalarda ve farklı zamanlarda sergilenen kadınlıklara da eril zihniyetin hep bir kulp uydurduğunu, dolayısıyla kadınların erkekler için “tehdit oluşu” ve kadınların bu sebepten dolayı “canavarlaştırıldıklarını” Jung’un kolektif bilinçaltı kavramıyla açıklamak doğru olabilir.  Tevrat’taki 

“Erkek ya da kız çocuk doğuran kadının temiz sayılması için geçmesi gereken günler dolunca, yakmalık sunu olarak bir yaşında bir kuzu, günah sunusu olarak bir güvercin ya da bir kumru getirip Buluşma Çadırı’nın giriş bölümünde kâhine verecektir.” (Levililer: 12,6) 

ifadeleri gibi kadın doğurganlığının kirliliğine dair olan diğer birçok ifade de kadınların abject nesneleri olarak algılanışları ve ötekileştirilip, tarihsel bağlamda yoldan çıkaran, kirli, günahkâr olarak atfedilişlerinin kolektifliği iddiasında bulunulabilir. 

Sonuç

Sonuç olarak, ataerkinin varoluşundan bu yana kadını ötekileştirmesinin sebebinin kadına ve kadın cinselliğine dair duyduğu korku, kadınları sembolik olarak fallik bir norma sokamayışına yönelik duyduğu endişe ve bu korku ve endişenin tarihselliği ile bunların dışa vurumu olarak yorumlanabilecek abject hissi, farklı mitolojik anlatı ve söylencelerdeki kadın figürleriyle farklı inanışlardaki kadın figürlerinin “canavarlaştırılmasının” sebebini açıklar mahiyette okunabilir. Ataerkinin kadınları “canavarlaştırmasıyla” kadını ve kadınlığı ötekileştirmesinin dini inanış ve söylemlerdeki karşılıklarını psikanaliz zemininde feminist bir duruşla eleştirdiğimizde ise toplumların kontrol mekanizmaları olarak kodlanabilecek dinlerin ya da farklı inanış şekillerinin kolektif olarak geçmişten günümüze kadın üzerinde yaptığı olumsuz tesirin günümüz “modern” toplumlara nasıl yansıdığını anlamamızda yardımcı olabilir. 

KAYNAKÇA 

Campbell, Joseph. The Masks of God: Primitive Mythology.  Londan: Secker&Warburg: 1960 s. 73-74

Creed, Barbara. “Horror and the monstrous-femimine: An imaginary abjeciton.” s.67

Eliade, Mircea. Mitlerin Özellikleri. Çev. Sema Rifat. İstanbul. Alfa Yay. 2014 s.24

Estin Colette, Helene Laporte. Yunan ve Roma Mitolojisi. Çev. Musa Eran. Ankara. Tubitak Popüler

Bilim Kitapları. 2010. s. 130

Freud, Sigmund. Writings on Art and Literature. Edit. James Strachey. Standford  University Press. 1997.

 s. 264

Kılınç, Ceyda. Mitoloji Sözlüğü. Cilt 2. İlya. 2012. s. 175

Kristeva Julia. Korkunun Güçleri: İğrençlik Üzerine Bir Deneme. Çev. Nilgün Tutal.  İstanbul. Ayrıntı 

Yay. 1980 s. 16 

Lacan, Jacques. Fallusun Anlamı. Çev. Saffet Murat Tura. Afa Yayınları. 1994. s. 16- 17

Marriott, Alice, Carol K. Rachlin. Kızılderili Mitolojisi. Çev. Ünsal Özümlü. İmge. 1994 s. 229-231

Ukray, Murat. Jung Psikolojisi. Ankara. Yason yay. 2015 s. 14

Uzelli, Gönül. Slav Mitolojisi: İnanışlar ve Söylenceler. Yapı Kredi Yayınları. 2015. s. 185-186

*Aynı zamanda Tevrat ve İncil’in internet ortamı yayınlarından faydalanılmıştır. Ama basım yılları olmadığı için work cited edilememiştir. Söz konusu ayetler metnin içinde parantez içinde belirtilmiştir. 

SON YAZILAR

Vakıf üniversitelerinde neler oluyor?

Üniversiteler tüm bileşenleriyle, emeğin ve bilginin kendini her an yeniden var ettiği mekânlardır. Üniversiteler eskiden beri hep toplumun aklı ve vicdanı olarak görülmüştür. Bu günlerde...

EŞİK: Kadın ve kız çocuklarını hayattan koparamayacaksınız, ev köleleriniz yapamayacaksınız

Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) kız çocuklarının okullaşmasını teşvik adı altında, kız okullarının açılması yani karma eğitimin baltalanması hakkında açıklama yayımladı. Karma eğitime son vermenin...

Sus(ma)mak! İnan(ma)mak!

Gündem şu an bu iki kavramdan çok da bağımsız bir noktada değil. Size şimdi ufak bir düşünce egzersizi yaptırmak istiyorum. Bana katılabilirsiniz veya eleştirmek istediğiniz...

Kadın, doğa ve kesişen tahakküm: Av ihalelerinden İstanbul Sözleşmesi’ne, Kuzey Ormanları’ndan 6284’e

Hem ekofeminizm hem vegan feminizm kadınların, doğanın ve hayvanların üzerindeki ataerkil kapitalist baskının nasıl ortak sömürü hikayeleri ortaya çıkardığını yıllardır tartışıyor. Üstelik bunu, sadece bu...
Kasım Keskin
Kasım Keskin
"Ölümle başkalaşmayı" dört gözle bekleyen

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol