Artan dünya nüfusuna paralel olarak gıdaya olan talep her geçen gün büyüyor. Fakat bu durum özünde artan nüfusu doyuramayacak miktarda gıda olduğu anlamına gelmiyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2013 yılı gıda ve tarım istatistiklerine göre günlük kişi başına 2800 kalorilik gıda üretimi yapılıyor. Kısaca dünyada herkese yetecek kadar gıda var fakat özellikle bölgesel farklılıklardan kaynaklı olarak, genel anlamda küresel ısınmanın tetiklediği iklim değişikliği ve etkileri fakir bölgelerde gıda güvenliğini büyük ölçüde olumsuz etkiliyor.
Ekonomisi genel olarak tarıma dayalı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinin sonucu olarak su kaynaklarının niteliksel ve niceliksel olarak azalması ve bozulması, kuraklık gibi aşırı hava olaylarında ki artış ekilebilir tarım alanlarında azalmaya sebep olduğundan gıda ihtiyacına olan talep artarken bu durum doğal olarak gıda fiyatlarının yükselmesine ve gıdaya erişilebilirlik sorunun ortaya çıkmasına sebep oluyor. Pek çok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan toplumlar için gıda fiyatlarında ki ani artışlar sebebiyle gıdaya erişim neredeyse imkansız hale geliyor. Öte yandan tarımsal gıdalara erişim bu toplumlar için zorlaşacağından kalitesiz besin değeri düşük yapay gıda tüketimi artıyor ve bu ülkelerin kapasitesi düşünüldüğünde sağlıksız koşullarda depolanmış gıda tüketimi toplumlarda hastalıkların artmasına sebep oluyor. Dünya Sağlık Örgütü 2013 yılı raporuna göre iklim değişikliği insan sağlığı üzerinde yetersiz beslenmeye de bağlı olarak önemli belirleyici bir etkendir.
Özetle gıda güvenliği konusunda en büyük sorun gıda yetersizliğinden ziyade gıdaya erişim ve ülkelerin gıda sisteminde ki istikrarla alakalı bir durum. FAO’nun gıda güvenliği tanımında da ifade edildiği şekilde toplumların üretilen gıdaya erişebilecek ekonomik düzeyde olması, sürdürülebilir gıda sistemine sahip olmaları, sağlıklı depolama yöntemleri, erişilen gıdanın kalitesi, besin değeri ve hijyen koşulları, gıda güvenliği konusunda en önemli sorunlar.
Gıda güvenliği konusunda özellikle gıdaya erişimi herkes için mümkün kılmak adına iklim değişikliğiyle mücadelede milli, bölgesel ve uluslararası anlaşmalar ile , çok yetersiz boyutta olsa da, birşeyler yapılmaya çalışılıyor. En son 1- 14 Aralık 2014 tarihleri arasında Lima’da yapılan iklim değişikliği konferansında, 2015 yılında Paris’te yapılması planlanan ve sonrasında Kyoto anlaşmasının yerini alacak olan anlaşma öncesi, taraflar küresel ısınma ile mücadelede alınacak önlemler konusunda bir anlaşmaya vardı. Anlaşma metni çevreciler tarafından büyük oranda tepki gördü ve iklim değişikliğiyle mücadelede yetersiz görülüyor.
Küresel ısınma ile mücadele konusunda uluslararası anlaşmalar ülkelerin kendi milli politikalarından daha fazla önem taşıyor. Büyük bir şemsiye altında belli taahhütler altına girmek zorunda kalan ve politikalarını bu yönde geliştirmek zorunda olan taraf ülkeler, belirli cezalara çarptırılmamak adına enerji ve iklim politikalarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalıyorlar. Kyoto Protokolü çerçevesinde geliştirilmiş çeşitli mekanizmalar ve programlar ülkelerin hedeflerine ulaşmasında destek sağlıyor, karbon ticareti ve karbon marketi, gelişmekte olan ülkelere sağlanan teknoloji transferi desteği ve kapasite geliştirme imkanları ülkelerin taahhüt ettikleri gaz azaltım oranlarına ulaşmasına yardımcı oluyor. Fakat ABD ve Çin gibi karbon gazı salınım oranları yüksek fakat anlaşmalar çerçevesinde etkin adım atmak istemeyen ülkeler sürecin ilerlemesine ne yazık ki engel oluyor. 2015 yılında Paris’te yapılacak anlaşma öncesi, Lima’dan çıkan dört sayfalık metin küresel ısınma ile mücadele konusunda pek yeterli görünmüyor.
Kyoto Protokolü’ne müzakereler yapıldığı sırada taraf olmadığı için Türkiye’nin herhangi bir sera gazı salınım azaltma taahütü yok aynı zamanda ikinci taahhüt dönemi içinde herhangi bir bağlayıcı hedef belirtmiş değil. En son Lima’da yapılan iklim değişikliği konferansında söz alan Türkiye delegasyonu, bağlayıcı hedeflere karşı olduğunu, ülkelerin kendi hedeflerini kendisinin belirlemesi gerektiğini ve sistemin gönüllük esasına dayanılarak oluşturulmasından yana olduğunu ifade etmiş. Buradan anlaşılacağı gibi Türkiye uzun bir süre iklim değişikliği ile mücadele konusunda uluslararası anlaşmalar altında bağlayıcı taahhüt vermekten kaçınacak gibi görünüyor ve kendisiyle aynı çekincelere sahip olan Çin ve ABD gibi ülkelerle aynı tarafta yer almayı tercih ediyor. Öte yandan, Lima konferansında Türkiye adına belirtilmesi gereken başka bir nokta karbon gazı salınımının azaltılmasına yönelik olarak teknoloji transferi ve kapasite geliştirme konusunda alacağı finansal destek, Türkiye 2020 yılına kadar özellikle kapasite geliştirme konusunda finansal olarak desteklenecek.
Kaynakça
1.Food and Agriculture Organisation of the United Nations, FAO STATISTICAL YEARBOOK 2013 World Food and Agriculture, Rome 2013
2. World Health Organisation, Fact sheet N°266, Climate Change and Health, 2013
3. Food and Agriculture Organization of the United Nations, Climate Change and Food Security, Rome 2008
4. Türkiye Cumhuriyet Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler;İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMIDÇS) ve Kyoto Protokolü
5. Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Lima İklim Zirvesi’nden Türkiye İçin Tarihi Karar, 15.12.2014
Başlık Görseli: US Chamber Foundation