Yönetmen Selim Yıldız yeni filmi Diyalog’u anlattı: “Haşdi Şabi ve IŞİD’in elinde bulunan bölgelerden geçerken en büyük korkum annemi ve arkadaşımı kaybetmek idi.”
Diyalog
Belgeselci Selim Yıldız üçüncü projesinde bize annesinin hikâyesini anlatıyor. Bu film aynı zamanda bir oğul ve bir abi olarak Selim Yıldız’ın kendi kişisel hikâyesidir de. Yaklaşık 10 yıl önce bir gün, Selim Yıldız’ın kardeşi evden çıkar ve bir daha hiç gelmez. Bir süre sonra, aile oğullarının gerillaya katıldığını ve hayatta olduğunu öğrenir. Bunun üzerine yönetmen, annesi Besna Xanım’a bir söz verir, onu bir gün oğluna kavuşturacaktır. Sonrasında, iki yıl kadar önce, aileye ikinci bir haber gelir. Oğulları Rojava’da İŞİD’e karşı savaşmaktadır. Yıldız ve annesi, sınırların kapalı olmasına aldırış etmeden yola koyulurlar; bu belki de Besna’nın oğlunu görmek için son şansıdır. Uzun ve tehlikeli bir yolculuktan sonra, Irak üzerinden Suriye Kürdistan’ına doğru yola çıkarlar. Besna Xanım, 10 yıllık özlemin ardından oğluna kavuşabilecek mi? Acımasız bir savaşın orta yerinde, Selim Yıldız ve annesi Rojava’ya ulaşmayı başarabilecekler mi?
Selim Yıldız’la “Diyalog” üzerine konuştum.
“İzleyiciler için sadece gerçek bir hikaye olabilir ama benim için Dilayog, benim özlemim, derdim hasretim, korkum, acım ve sancım olarak hep bende kalacak…”
“29”, Bîra Mı’têtın/Hatırlıyorum ve Diyalog… 29 ve Bîra Mı’têtın filmlerinde hikâyede olanların doğrudan içinde değildin, gelişmeler senin dışındaydı. Yaşananı işleme çabanın yanında hikâyeyi yaşamaya çalıştın. Ancak Diyalog daha farklı bir yerde duruyor. Bu kez bir yanıyla senin şahsi hikâyeni göreceğiz… Esasında annenin, kardeşinin ve Kürt Annelerinin hikâyesi, ama yaşananın tastamam içindesin bu kez. Bu noktadan bakıldığında diğer iki filmden nasıl ayırıyorsun Diyalog’u?
Elbette diğer iki filmin hayatımda ayrı ayrı izleri var ama Diyalog, benim için sadece bir filmden ibaret değil. Şimdi ve gelecekte bile tüm yaşamımı uykularımı bile alt üst eden bir hikâye. Bu nedenle Diyalog sadece bir film değil… Kameraya kaydettiğimiz tüm görüntülerin, diyalogların büyük bir yedeğini istemeyerek hafızama da kaydettim, yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum. Keşke hafızayı silme şansına sahip olsaydım. Çünkü Diyalog geride kalan tüm ömrüme sirayet edecek. İzleyiciler için sadece gerçek bir hikaye olabilir ama benim için Diyalog, benim özlemim, derdim hasretim, korkum, acım ve sancım olarak hep bende kalacak…
Diyalog’u çekmene neden olan itici güç neydi? Motivasyonunu ve hedeflerini öğrenmek istiyorum.
Hep bir hikâyeyi bitirme aşamasında iken, Haylazlık edip hikâye içinde başka bir hikaye çıkıyor karşıma. 29’u çekerken 13 yaşında köyleri yakılmış bir gerilla ile tanıştım ve 22 yıldır dağda, üstelik hiç annesini görmemiş. Onun hayatını anlatmak isterdim şartlar elvermedi. Kardeşim dağa çıktığında daha 18 yaşında idi, yıllarca hep anneme söz verdim bir gün seni oğlunun yanına götüreceğim diye. Diğer hikâye olmayınca anneme dedim bir de filmini yapsak mı? Kabul etti. Etmez olaydı hayatımın hatasını yaptım bu hikâyeyi çekmekle… 6. aydan sonra çok pişman oldum ama iş işten geçmişti sonunu getirmeliyim diye kendimle çok aşırı bir savaş haline girdim. Yola çıktıktan sonra Semelka sınır kapısından bizi geri çevirdiklerinde o saatten sonra filmi unuttuk buluşma hayali ile yol olmayan yollar denedik… O kadar bataklıkla dolu bir coğrafya ki anlatmakla bitmez. Ben buluşmaktan vazgeçtim. Çünkü önümüzde ölümüne yollar vardı ama annemin özlemleri, hasretleri çok birikmişti, benim de… Çünkü savaş bölgesinde yaşayan bir kardeşim var, ya bir daha göremezsem…
“İstemeyerek de olsa üçüncü filmde sınırlara takıldı. Ben yapay sınırlar diyorum, keşke sınırlar olmasaydı ya da sınırların orta yerinden hikâyeler çekmeseydim.”
Rojava sınırı, süreç, koşullar… Filmi çekerken yaşadığın zorluklardan bahseder misin biraz?
İstemeyerek de olsa üçüncü film de sınırlara takıldı. Ben yapay sınırlar diyorum, keşke sınırlar olmasaydı ya da sınırların orta yerinden hikâyeler çekmeseydim. O sınırlar ki öyle elini kolunu sallayarak geçeceğim sınırlar değildi… Hep ölüme en çok yaklaştığım andı, Roboskî’deki sınırda öyle idi. Malum hukuksuzluğun en dipte oldu döneme de denk gelince şartlar epey zorluyor. Ama zaten kolay olmayacağını biliyordum, sadece ölüm olmasın gerisine razıyım düşüncesi hep hakim oldu.
“Haşdi Şabi ve IŞİD’in elinde bulunan bölgelerden geçerken en büyük korkum annemi ve arkadaşımı kaybetmek idi. Sanırım en zor kısmı da buydu.”
“Roboskî iyki varsın atölye” başlığıyla arkadaşlarınla yaptığın atölye çalışması, Roboski Katliamı sonrası Roboski halkının çocukların gözlerinden görmek açısından çok önemliydi. Ayrıca “Hatırlıyorum” filminde de 14 yaşındaki Sinan, filmin odak noktasıydı. Yine Ezidi Göçü fotoğraflamalarında da çocuklar ön plandaydı. Şimdi de annenle, Besna Xanım’la çalıştın. Bu kez “çocuk” sendin. Annenle çalışmak nasıl bir tecrübe oldu?
Roboskî’deki atölye tüm katılımcılar için önemli bir dönüm noktasıydı; çocuklar için, aileler için ve bizim için farklı bir dönem idi. Elbette çok çok zorlandık fakat sonunu getiremeyeceğimiz önemli çalışmaların başlangıcı olmamalı.
Ama Diyalog çok farklıydı. Uzun yıllardan sonra annem ve babam ile çok yaşadım. Yeri geldiğinde sobayı yakar yemek hazırlardım, sonra kameranın başına geçip kayıt alırdık. Esasında hikâyeyi çekmedik, daha çok yaşadık. Ondan Diyalog sadece bir film değil dedim. Ama işin en zor kısmı uzunca hiç bitmeyen zorlu ve ölümüne bir yolculuk idi. Haşdi Şabi ve IŞİD’in elinde bulunan bölgelerden geçerken En büyük korkum Annemi ve arkadaşımı kaybetmek idi. Sanırım en zor kısmı da buydu.
Peki, neden belgesel film çekmeyi tercih ediyorsun?
Sinemadan pek anladığım söylenemez ama görüntü ile hikaye anlatmayı öğreniyorum. Fotoğrafta da bunu yapmaya çalışıyorum.
Bir derdiniz ya da çok derdiniz var bunu bir şekilde görünür kılmak istiyorsunuz…
Filmin gösterime hazır hale gelmesi için maddi imkânsızlıklar yaşıyorsunuz. Neler söylemek istersin?
Tüm belgeselcilerin yaşadığı bir problem üstelik her hikâyede yaşıyoruz, sanırım uzunca süre yaşamaya devam edeceğiz. Ama önemli olan hikâyelerin hakkını vermektir. Hakkını verebiliyorsak diğer sorunların üstesinden gelmek zor da olsa bir şekilde sonuç alınır.
Bira Mi Tetin 27. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde sansüre uğramıştı. Bu filmin gösterimini hangi mecralarda yapmayı amaçlıyorsunuz?
Ankara film festivali dışında her yerde… Önümüzdeki aylarda film bitecek diye planlıyorum, bittikten sonra Avrupa festivalleri ağırlıkta olacak.
Selim Yıldız Kimdir?
1985 Van, Bahçesaray’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bahçesaray’da tamamladı. 2007-2011 yılları arası hem inşaat işçiliği yaptı hem de Istanbul Özgür Üniversite’de belgesel fotoğraf eğitimi aldı. Kürt basınını ve mülteci çocukları konu alan fotoğraf çalışması çok sayıda kültürsanat festivalinde ve galerilerde sergiledi. 2011’de Van depreminden sonra çadır kentlerde Çocukların Gözlerinden Bakmak ve Anlamak başlığıyla gerçekleştirdiği fotoğraf atölyesinin yanısıra, bir çok yerde dezavantajlı durumdaki çocuklarla atölyeler düzenledi. 2013’te “29” adlı ilk belgesel filmini çekti. 2016’te Roboskî’yle ilgili yaptığı “Hatırlıyorum” (Bîra Mı’têtın) adlı ikinci filmiyle Documentarist’in Johan van der Keuken Yeni Yetenek Ödülü’nü ve 5. Babel Film Festivali’nde Premio “Diari Di Cineclup” ödülünü kazandı.*
*kameraarkasi.org