Sylvia Plath… Ölümünü kendi seçen, dünyayla bağı iyi olmayan, etkileyen, etkilenen, gülüşündeki ikilemle kendine uzun uzun baktıran kadın.
Yalnızca yazdığı değil, yaşadığı Sırça Fanus’un da içindeki o oksijeni ne zaman tüketeceğini bilecek kadar kararlı, yaşamına son verirken arkasında kalacak çocuklarını düşünecek kadar ince ruhlu. Belki de bu yüzden anlaşamamıştı dünyayla, belki de kimse onun kadar cesur bir o kadar da ürkek olmamıştı.
Gizdökümcü şiirin en önemli, ilk isimlerinden biri olan Sylvia Plath 27 Ekim 1932’de Boston’da dünyaya açtı gözlerini. 31 yıllık hayatı boyunca ileri derecede manik depresif ile boğuşan Plath 8 yaşında ilk şiirini yayınladı, 18 yaşında ise ilk intihar girişiminde bulundu. Akıl hastanesinde tedavi gördükten sonra okulundan dereceyle mezun olan Plath, 31 yaşındayken ölümüne sebep olan o intihar girişiminde bulundu; çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktı.
Odalarına gaz girmeyeceğinden emin olana kadar kapının etrafını bantladı ve kafasını fırının içine sokarak hayatına son verdi. Kendisinden sonra gelen pek çok yazarı etkisi altına alan Plath belki de Türkçe edebiyatta en çok Nilgün Marmara tarafından anlaşıldı. İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyan Nilgün Marmara, tezinde incelediği Sylvia Plath’tan öylesine etkilendi ki, 29 yaşındayken beşinci kattaki evinden kendini atarak yaşamına son verdi.
Bugüne kadar pek çok önemli ismin gelip geçtiği edebiyat dünyasından, belki de bu kadar etki sahibi bir yazar daha geçmemişti.
İşte 31 yıllık hayatından kareler ve kitaplarından alıntılarla Sylvia Plath:

“Ona bedenim hasta olsaydı sorun olmayacağını, kafamın hasta olmasındansa bedenimin hasta olmasını yeğlediğimi söylemek istedim , ama bunu anlatmak öylesine karmaşık ve yorucu geldi ki hiçbir şey söylemedim. Yalnızca yatağıma biraz daha gömüldüm.”

“Beni siz yarattınız. Ben sizin kıymetli eşyanız. Eriyip bir çığlığa dönüşen.”

“Eğer kıpırtısız durup hiçbir şey yapmazsam, dünya hımbıl bir davul gibi ses çıkarmaya devam eder, anlamı olmadan. Hareket halinde olmamız, çalışmamız, ilerlemek için hayaller kurmamız lazım; hayaller olmadan hayatın yoksulluğu tahmin edilemeyecek kadar korkunçtur: En kötüsü o tür bir deliliktir.”

“Durumun ne kadar umutsuzsa, seni o kadar uzağa saklamaya çalışırlar.”
“Tıpkı bir kasırganın merkezindeki sakin bölge gibi durgun ve bomboştum,çevremdeki karmaşanın içinde yuvarlanıp gidiyordum.”

“Sessizlik bunaltıyordu beni. Sessizliğin sessizliği değildi bu. Bu benim kendi sessizliğimdi.”