Çocuğumuzun, annemizin diri diri kesilmesi veya kendi vücudumuza zehirli kimyasalların damlatılması fikri kulağa son derece rahatsız edici geliyor değil mi?
Hayvanların deneylerde kullanılması olayı hiçbir vicdan kapısından giremez. Akıl sahibi türümüz, empati yetisini minicik çalıştırır ise tahayyülü bile canını acıtabilecek deney manzaraları için kendinden utanır. Alternatifi dağlar boyu olan bu ilkel yöntemin çilesini çeken canlılar, ağzı var dili yokluktan mütevellit çığlıklarını görmeyen gözlere duyuramazlar.
“Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan, diğer hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.” (Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi)
İnsanlığı kurtaracak tek yol, bir maymunun saatlerce karanlık kafeslerde açlık ve susuzluk içerisinde kalıp; ardından defalarca fiziksel acılara maruz kalması ile gerçekleşecekse tüm romantik atıflarını sırtlayarak buna sebebiyet vermemeyi seçersiniz yine. Lakin durum böyle bir ”tek yol” yanılgısına düşmemizi manasız kılmakta. Ufku açık, gönlü kör bilimin merhametli armağanı ”alternatif yöntemler” (hücre, doku kültürü, bakteri kültürü, bilgisayar, görsel işitsel bankalar vb) ile daha acısız deneyler mümkün.
Yukarıdaki videoda 30 yıl gün ışığı görmeyen şempanzelerin gün ışığına ilk kez çıktıkları an yer alıyor.
Duygularımız bu kadar ortakken; kendimizi tavşandan, fareden veya şempanzeden önemli görmemize sebep olan ne?
Türkiye’deki birçok eğitim kurumu, gelişen teknolojiyi reddedercesine deneylerini hayvanlar ile yapıyor. Bunlardan bir tanesi Ege Üniversitesi. Üniversiteden öğrenciler, “Deney Hayvanları Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi” ve okulun herhangi bir köşesinde yapılan bu uygulamaya karşı çalışmalar yürütüyor. Ege Üniversitesi içerisinde, hayvanların deneylerde kullanılmasına karşı yüzlerce kişi çoktan destek olmuş bile.