Kadın olarak doğmak
Medya araçlarının etkin kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kadın ve çocuklara yönelik zorbalıklara ve korkunç sonlara daha fazla maruz kalmaya başladık. Yanlış anlaşılmasın bu maruziyetimizin sebebi medyaya yansıyan haberlerin yeni olayları tetikliyor olması değil, insanların seslerini daha kolay duyurabiliyor ve geniş kitlelere ulaşabiliyor olması. Neredeyse her hafta yeni bir adalet çağrısı ile karşılaşıyoruz. Her gün sokağa, karşımıza çıkan hashtag’lere bir gün bizim konu olmamızdan endişe duyarak çıkıyoruz.
Bu durum yeni mi ortaya çıktı dersiniz? Hayır. Sadece tarih boyunca tüm bu zorbalıklar biçim değiştirdi ve modernleşti.
Kadının geçmişten bugüne hep şifacı olduğunu vurgulayan Achterberg’in ifadesiyle; bugünün kabile kültürlerinde olduğu gibi hastalara bakmak, doğum yaptırmak ve sevdiklerini son uykularına dalarken rahatlatmak kadınların işiydi. Kadın, topraktaki deva ve insan aklında depolanmış şifayı veren sihri arardı. Buna paralel olarak, onlar şifalı otlar yetiştiren ve kullanım sırlarını koruyan eczacılar, evden eve, köyden köye seyahat eden ebelerdi. Yüzyıllar boyunca kadınlar, kitaplara, derslere ve eğitime ulaşımı yasak olan, birbirlerinden öğrenen ve deneyimleri anneden kıza komşudan komşuya geçen diplomasız doktorlardı.
Özellikle Orta Çağ’da halk arasında çoğunlukla “fakirlerin ve kadınların şifacılığını yapan kadınlar” hem kilisenin denetimi dışında faaliyetlerde bulunmaları hem de Hıristiyan inancı içerisinde “ilk günahın” müsebbibi olmaları nedeniyle kadınlıklarından dolayı suçlu ve günahkardılar.
Şaşırmayın. Kadın olmak bir suçtu evet. Çocuk doğurmayan kadınlar cadılıkla suçlanarak idam edilebilirdi. Ya da güzelliği ile erkeklerin dikkatini çeken kadınlar. Hatta MS.370 yılında İskenderiye’de tarihin ilk bilinen kadın matematikçisi Hypatia, rüyalar, astronomi ve matematikle uğraştığı için, kilisenin iftirası üzerine cadı ilan edildi. Suçlama “Kadının okumuşu cadı olur” Türkçe karşılığı cadı olan “witch” kelimesinin aşağılama niyetiyle kullanıldığını söyleyen Estes, bilge ve akıllı anlamına gelen “wit” sözcüğünden türeyen bu sözcüğün yaşlı ya da genç şifacılara verilen bir unvan olduğunu ifade etmiştir. Cadı avları sırasında suçlanan kadınların cadılık kimliği bu geleneksel ya da folklorik cadıdan farklı olarak şeytanla iş birliği içinde kötü büyü yapma niteliği üzerine kurgulanmıştır.
Cadı kimliği politik, dini ve cinsel bağlamlarda inşa edilmiştir. 14. yüzyıla kadar geleneksel nitelikleri ile ön planda olan cadı kimliği bu dönemden sonraki toplumsal, ekonomik ve kültürel dönüşüm süreci içerisinde bütün kötülüklerin kaynağı olarak özellikle Kilise’nin hedefi haline gelmiş ve bu süreçte şeytani bir nitelik kazanmıştır.
15. yüzyılın ikinci yarısında, iki rahip tarafından yazılmış, üç bölümden oluşan, Türkçesi “Cadı Çekici” olan bir kitapta, “Eğitim görmemiş bir kadın, şifa vermeye kalkışırsa onun cadı olduğuna hükmedilir ve öldürülür” hükmü yer almakta ve kiliseye bağlı üniversite eğitimi alan erkek doktorlarla geleneksel ebe/şifacı kadınlar arasındaki rekabette erkek doktorların hegemonyasını sağlamak amaçlanmaktaydı.
Salem’de olan Salem’de kalmadı
Salem Köyü’nde 150’den fazla kadının ve birkaç erkeğin cadılıkla suçlanarak işkence gördüğü, işlemediği suçları itiraf etmek zorunda bırakıldıklarını biliyoruz. Suçlu hükmü verilen cadılardan yakılmalarında kullanılacak odunun parası, idamları sırasında askerlere dağıtılacak içkinin parası gibi birçok ödemenin alındığını da. Salem’de çavdar mahmuzu sebebiyle yaşanan toksik belirtilerin, kas spazmlarının halk arasında bulunan pagan kadınların, fakirlerin ve toplum dışı kişilerin “büyü yaptıkları” için olduğuna kanaat getirilmişti.
Yani bir çeşit farklı olanı temizleme operasyonuydu cadı avları. 1200’lü yıllarda başlayan ve yaklaşık 600 yıl süren cadı avlarına 1736 yılında cadılığın suç olmaktan çıkarılması ile son verildi ve cadı avına kurban edilen kişiler için 1 gün oruç tutuldu. Yaklaşık 600 yıllık bu süreç içerisinde de gerek batılı toplumlara gerekse doğu uygarlıklarına köklü inanışlar ve gelenekler yerleştirildi. Kadınların bazı haklardan mahrum edilmesi, kadınların cinsel kimliklerinin tehlikeli kabul edilerek gizlenmesi, eve kapatılması, öğrenmesinin ve üretmesinin engellenmesi günümüzde de etkisini sürdüren cadı avı geleneklerinden ve Püritan uygulamalarındandır.
Günümüzde kadınların hala üretimde yeteri kadar yer almaması, fiziksel güç bakımından dezavantajlarının onları açık hedef haline getiriyor olması, hayatın her alanında fiziksel ve psikolojik baskı altında olmaları cadı avının modernleştirilmiş versiyonunu yaşadığımızı gösterir. Farklı olanı yok etmeye çalışmak gelişimin, değişimin ve ilerlemenin önündeki en büyük engeldir.
Kaynak:
Akın, H. (2015). Ortaçağ Avrupası’nda Cadılar ve Cadı Avı, Phoenix Yayınları: Ankara, 3. Basım
https://www.gnoxis.com/t42308-sifaci-kadinlar/
Türkiye’de Feminist Çalışmalar (Der. S. Sancar) içinde, s.825-846, II. Cilt, Koç Üniversitesi Yayınları: İstanbul