Sanatçı ve gazeteci-yazar Stefan Lux, bundan 80 sene önce, Milletler Cemiyeti’nin delegelerinin gözleri önünde, hayatına son verdi. Gerçekleştirmiş olduğu bu protesto ile insanlığa, Hitler’e karşı direnmeye yönelik, bir çağrıda bulunmayı amaçlıyordu. Fakat dünya, onu görmezden geldi.
Takım elbiseli adamlar, rutin toplantılarından birini gerçekleştirmek adına, her zamanki yerlerini almışlardı. Milletler Cemiyeti’nin delegeleri Cenevre’de toplanmışlardı; delegeler, Mussolini’nin Etiyopya İmparatorluğu’na yönelik baskılarına dair açıklamalarda bulunmakla meşgullerdi. Salonda yerlerini almış olan çoğu takım elbiseli, 3 Haziran 1936 sabahında gerçekleştirilmekte olan bu toplantının herhangi bir sonuca ulaşmaksızın ve kararlar alınmaksızın sona ereceğinin bilincindeydi. Toplantı uzadıkça uzuyor; her dakika içersinde, daha da sıkıcı bir hale bürünüyordu.
Aniden gelişen korkunç bir olay sonucunda, neredeyse uyumakta olan bütün delegeler, kaskatı kesildiler: Orta yaşlarda bir adam toplantı salonuna giriş yaptı, “Sonumuz geldi!” diye haykırdıktan sonra silahını göğsüne dayadı ve kendisini vurdu. Salondakiler, olup bitenleri dehşet içinde izlemekle yetindiler; kimi delegelerse salonu terk edip koşar adımlarla uzaklaşmayı tercih etti. Peki kimdi bu adam? Neyden dolayı intihar etmişti?
Adı Stefan Lux’tu. Yahudi asıllı bir sanatçı, bir gazeteci-yazar olan Lux, gerçekleştirdiği intihar eylemiyle Yahudilerin uğramakta oldukları zulme, totaliter rejime ve yaklaşan savaşa dikkat çekmek istemiş; dünyayı uykusundan uyandırmayı hedeflemişti.
Stefan Lux’un hayatına dair
Lux, 1888 senesinde, Slovakya/Malacky’de dünyaya geldi; çocukluğunu Bratislava’da geçirdikten sonra, hukuk okumak adına, Budapeşte’ye taşındı. Üniversite döneminin sonlanmasıyla beraber, tiyatroya yönelme kararı aldı. I. Dünya Savaşı öncesinde, Berlin’de ve Viyana’da oyunculuğa yönelik dersler aldıktan sonra, çeşitli tiyatro oyunlarında da yer almaya başladı.
Ne var ki savaş, büyük bir tutkuyla icra etmekte olduğu bu mesleği yarıda bırakmasına sebep oldu. Lux, Macaristan’ta, subay olarak göreve başladı; sınırda sürekli olarak savaştı ve defalarca, ağır yaralı olarak, savaşmayı sürdürdü. Akciğerine saplanmış olan bir mermi, çıkaralamadığından ötürü, o mermi eşliğinde bile savaşmaya devam etti.
“Adalet” adlı filmi, sinemalardaki yerini bir türlü alamadı
Lux savaşın, üzerinde bırakmış olduğu etkilerden kurtulmasıyla beraber, yeniden Berlin’e taşınma kararı aldı. Ne var ki bu sefer de onu, gitgide daha da geniş alanlara yayılmakta olan ve bir türlü bitmek bilmeyen Yahudi düşmanlığı etkilemeye başlamıştı. Bu yüzden de en etkili organları; yani basın-yayın organlarını kullanarak, insanlara seslenmekte karar kıldı. En kısa zamanda bir film çekecek, insanlara mevcut durumu aktaracak; onları, bu sayede, düşünmeye sevk edecekti. İşe, 1919 senesinde, bir prodüksiyon firması kurmakla başladı. Lux’un yönetmenliğini üstlenmiş olduğu tek film vardı; filmin adı “Adalet”ti ve, belki de, dünya çapında, “Yahudi düşmanlığı”nı ele alan filmler arasından en iyisiydi; öyle ki film, adeta bir başyapıt niteliği taşımaktaydı.
Film; Ernst Deutsch, Fritz Kortner ve Rudolf Schildkraut gibi usta oyuncuların katılımlarına rağmen; sinemalardaki yerini alamadı. 1920 senesi Mart ayında gerçekleştirilmesi planlanmış olan prömiyer; Kapp darbesinden ötürü gerçekleştirilemedi: Alman Devrimi’ni bastırmayı ve milliyetçi hareketi devam ettirmeyi amaçlayan gruplar tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan bu darbe, beş günün sonunda, başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat filmi finanse etmekte olanlar, darbe teşebbüsü sonrasında, kendilerini geri çekmeye yönelik karar aldılar. “Adalet” filmi, böylece, bir daha gösterilmemek üzere, arşivlerden silinmek zorunda kaldı.
Lux hayatını, senarist ve haberci kimliğiyle sürdürmekte karar kıldı. Kısa süre içersinde evlendi ve baba oldu. Nasyonal sosyalistlerin başa geçmeleri, ailesiyle beraber Prag’a taşınmasına sebep oldu. Prag’da, İbranice oyunlar sergilemek amacıyla, bir tiyatro salonu açma girişiminde bulundu; ne var ki yalnızca, sayılı oyunun sergilenmesine yetecek miktarda birikimi vardı. Bir süre sonra, Prag’ın sol görüşe yatkın gazetelerinden biri olan “Prager Presse”de çalışmaya başladı. Bu süreçte, okuyucularına sürekli yeni bilgiler aktarmaya ve vicdanlarını harekete geçirmeye yönelik çabalarda bulundu. İnsanların duyarsızlığının ve vurdumduymazlığının farkına varmasıyla beraber, bu işi de bırakmaya yönelik düşünceler içersine girdi. İşi bırakması üzerine, kendisini dinlenceye çektikten sonra, yapabileceklerini teker teker aklından geçirdi. Birkaç gün sonrasında, insanların dikkatini çekebilmek, onları uyandırabilmek adına, nasıl bir yol izleyeceğinin kararına vardı. İzleyecek olduğu yolun çok ses getirecek olduğundan adı gibi emindi.
Neden intihar?
Vermiş olduğu kararın birkaç ay öncesinde David Frankfurter, Davos’ta, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi Avusturya Temsilciliği Başkanı Wilhelm Gustof’a ateş açmıştı. Lux, siyasi bağlamda bir cinayete hazırlıklı olmadığından ötürü, şu açıklamada bulunmuştu: “Eğer günün birinde, birisine kurşun sıkma kararı alacak olursam, başkasına değil kendime sıkarım.”
Hayattan bezmiş değildi; eşini ve çocuğunu her şeyden çok seviyordu. Fakat, insanları duyarlı kılabilmek adına, hayatına son vermesi gerektiği kanısındaydı.
Otel odasında, iki gün iki gece boyunca yazmayı sürdürdü; İngiltere Dış İşleri Bakanı Sir Anthony Eden’a, Milletler Cemiyeti’nin Genel Sekreteri’ne, “Manchester Guardian”ın redaksiyon şefine, eşine ve arkadaşlarına mektuplar yazdı. 3 Haziran 1936 sabahı, otel masraflarını ödedikten sonra yola çıktı; Milletler Cemiyeti toplantısının gerçekleştirilmekte olduğu salona giriş yaptı ve aklına başka bir alternatif gelmediğinden ötürü, çaresizce tetiği çekti.
“Gelecek nesillere ışık tutabilmek adına, insanları duyarlı kılabilmek adına ölmek durumundayım.”
Stefan Lux, kendisini vurduktan sonra, ağır yaralı bir halde yere devrildi. Toplantıya Kanada’dan katılmakta olan delegeler sayesinde, salona saniyeler içersinde bir doktor giriş yaptı. Lux, büyük bir hızla hastaneye kaldırıldı. Fakat doktorlar, onu hayata döndüremediler. Mevcut mermi akciğerine saplanmıştı; üstelik, Dünya Savaşı’nda saplanmış olan merminin bulunduğu yere oldukça yakındı. Bu koşullar altında Lux’u ameliyata almaları imkânsızdı. Lux, can çekişirken, şu sözleri fısıldadı: “Gelecek nesillere ışık tutabilmek adına, insanları duyarlı kılabilmek adına ölmek durumundayım.” 4 Haziran 1936 gecesi ise, hayata gözlerini yumdu.
Ne var ki Lux’un isteği gerçekleşmedi. Toplantı salonundaki insanlar, teker teker sakinleştirildikten sonra toplantı, kaldığı yerden devam etti. Cenazesine uluslararası basından mensuplar, tanıdık yüzler katıldı; buna rağmen hayat, kısa süre içersinde, kaldığı yerden devam etti. Lux, çoğu insan tarafından unutuldu; onu unutmayanlarsa “milliyetçi bir yahudi” veya “bir ruh hastası” olarak tanımlamayı tercih ettiler.
Dünya seyirci kalmayı sürdürdü; nasyonal sosyalistlerin insanlar üzerinde yarattıkları baskıları, ettikleri işkenceleri, yok etmeye çabaladıkları koca bir halkı görmezden geldi. Lux, hayatta olduğu dönemde, İngiltere Dışişleri Bakanı’nın karşısına çıkmış, “Yıkıntıların arasında kalacağınız zaman yakındır!” diye haykırmıştı. Dediği oldu. Ölümünün birkaç sene sonrasında, bahsini etmiş olduğu yıkım, bir dünya savaşı eşliğinde herkesin kapısına dayandı.
“Bu yazıyı, spiegel.de sitesinde yayınlanan “Protest beim Völkerbund: Der Mann, der mit seinem Selbstmord Hitler stoppen wollte” başlıklı makaleden Türkçeye Gaia Dergi için Alisa Candan Karsu çevirmiştir.”