Sabahattin Ali’yi öldüren Ali Ertekin: “…Bu vuruşum başının sol tarafına isabet etti. Suratı, gözlükleri ve kulağı kan içindeydi…”
Alçaklar, ajanlar ve muhbirler tarih boyunca kendi çıkarları için neden ve niçin diye düşünmeden insanları katlettiler. Sabahattin Ali de dönemin hükümeti tarafından verilen emir sonucunda -hükümet bu durumu ne kadar kabul etmese de- bir alçak tarafından öldürüldü. Ancak tarih her zaman haklının yanındadır. Bugün Sabahattin Ali’nin tüm eserleri Türkiye’de en çok okunan kitaplar arasında.
Sabahattin Ali, edebiyatın bütün boyutlarıyla ilgileniyordu. Roman, öykü, şiir, denemeler ve çocuk kitapları. Sadece bu yönüyle değil, Sabahattin Ali topluma ve eşitliğe duyarlıydı. O bir komünistti. Ancak o dönemde böyle bir ideolojiyi beslemek ve bunu duyurmak, maalesef ki bir muhbir/alçak tarafından öldürülmenin kaçınılmaz sonucudur.
Biliyoruz ki, her muhbir ve alçağın son sığınacağı yer vatanseverlik ve milliyetçiliktir. Sabahattin Ali’yi öldüren alçak da, aynı şekilde buna sığınmıştır. Tarih yanılmaz, tarih kendini yineler.
Hrant Dink gibi, Mustafa Suphi gibi; muhbirler ve alçaklar tarafından katledilmiş onlarca insan gibi….
Ali Ertekin, cinayeti nerede ve nasıl işlediğini polisteki ifadesinde şöyle anlatmıştır:
“Yolumuza devam ediyorduk. Söylediği sözler bende kendisine karşı nefret uyandırmıştı. Ele vermek istedim. Kendisini yanlış yola saptırdım, bir dereye indik. Sabahattin Ali’ye dedim ki: ‘Karşıda Sazara, Hediye köyleri görülüyor. O köylerin yanında Bulgar hudut köyleri var, fakat yorgunuz, bu geceyi burada geçirelim, yarın akşam hududu geçeriz.’ Razı oldu. Ateş yaktık. Geceledik. Ceketini çıkarıp yastık yaptı, yattı. Arkası dönüktü. Artık benim için de yapacak başka bir şey kalmamıştı. Kendisini bayıltıp karakola veya köylülere teslim edebilmek için yolda kestiğim ve elimde taşıdığım sopayı kaldırarak omzuna indirdim. Sabahattin Ali inleyerek yere uzandı ve tekrar yerinden kalkmaya teşebbüs edince, belki beni cebinde tabanca varsa vurur endişesiyle bu sefer ikinci bir darbe salladım. Bu vuruşum başının sol tarafına isabet etti. Suratı, gözlükleri ve kulağı kan içindeydi. Arkasından aynı şiddetle bir daha vurdum, yere yıkıldı, ağzından burnundan kanlar boşandı. Dikkat ettim. Hafif hafif nefes alıyordu. Daha vurdum. Nefesi kesildi ve öldü.“
Dava boyunca, cinayet nedenini milli duygulara bağlayan, vatanı kötülüklerden koruduğunu iddia eden Ali Ertekin, “Dört yıl hapis cezasına çarptırılmış, aynı yıl çıkan aftan yararlanarak serbest bırakılmıştır.”