Infinitely Polar Bear, 2015 yılının en farklı filmlerinden birisiydi. Yönetmeninin Maya Forbes olması da bu farklılığı yaratan en önemli etkendi. Bir kadının gözünden aile hayatını, annelik-babalık görevlerinin yer değiştirmesini görmemize neden oldu Infinitely Polar Bear. Başrollerinde gerçekten övgüyü hak eden oyunculuklarıyla Mark Ruffalo ve Zoe Saldana yer alırken çocuk oyunculara baktığımızda Ruffalo ve Saldana kadar iyi iş çıkardıklarını görüyoruz.
Manik-depresif ve bipolar bozukluğa sahip olan Cam’in (Mark Ruffalo), zamanla ondan korkar hale gelen bir eşi Maggie (Zoe Saldana) ve iki kızı vardır. Bunun sonucunda kızları anneleriyle birlikte kalır ve Cam bir kliniğe yatırılır. Babalarını yeniden gördüklerinde eski halinden eser kalmadığını gören Amelie (Imogene Wolodarsky) ve Faith (Ashley Aufderheide), hayatlarının artık eskisi gibi olmayacağının farkındadır.
Aile hayatları, diğer arkadaşlarının aile hayatları gibi olmayacaktır. Sağı solu belli olmayan ve sanki çocuk olan kendisiymiş gibi davranan bir baba ile baş başa kalmışlardır artık. Anneleri ise artık her şeyin altından tek başına kalkmak zorunda olmaktan bıkmıştır, ama yine de sırf ailesine daha iyi bakabilmek için New York’taki bir yüksekokula kaydolmak üzere evinden ayrılır. Tabii, kızları New York’a götürmek için yeterli parası olmadığı için kızlara babalarının bakması gerekir. İşte bütün düzenin, rollerin değiştiği nokta da burasıdır.
Cam, Maggie’nin tüm annelik rolünü omuzlarına yüklenmeye başlar ve yüklendikçe de daha çok batar. Artık kızlarını erkenden kaldırıp kahvaltı hazırlaması ve okula göndermesi, çamaşırlarını yıkaması, yemek yapması gerekmektedir. Bunları yaparken aynı anda bir işte de çalışamaz, çünkü zaten çocuklarla ilgilenmek zamanının tümünü alır. Evde düzeni sağlamak ise imkânsızdır zaten. Amelie ve Faith, gittikçe daha tahammülsüz, sorumsuz, kaba ve küfürbaz bir hal alırlar ve Cam artık onların gözünde bir baba değil, küçük bir çocuk olduğunun farkına varır.
Şimdi asıl kısma geliyoruz. Eğer başka sıradan bir filmde olsaydık, tahmin edebileceğimiz gelişmeler şunlar olurdu: Cam bir yolunu bulur, Maggie’yi New York’tan Boston’a getirir, yeniden evinin kadını yapardı. Çünkü dünya böyledir (!) Sonra yeniden normal ve mutlu bir aile mi olurlardı? Yoksa kadın köleliğe devam mı ederdi? Bir kadın kendisini bunları yapmak zorunda mı hissetmelidir? Olay iki çamaşır, iki bulaşıkla hallolabilir mi? Bunların hepsinin cevabının hayır olduğunu hepimiz biliyoruz. Sonuç olarak Cam, Maggie’yi hiçbir zaman Boston’a geri getiremiyor. Biz de anne ve baba olma kavramlarının çok daha farklı anlamlara geldiğini film boyunca anlayabiliyoruz.
Annelerinin kimyası çok daha güven vericiyken, babalarınınki “Bir tecavüzcüyü aptal bir kapı zinciri durduramaz. Gidin ve dövüşmeyi öğrenin!” şeklinde oluyor. Cam, çoğu zaman tökezliyor ama kızlar, babalarının yönteminin bu olduğunu zamanla öğrenip kaos içinde yaşamayı öğreniyorlar. Babaları her sinirlendiğinde içmeye gidiyor, onları arkadaşlarıyla birlikteyken utandırıyor, ama sonuçta her babanın karizmatik, güven verici, eve para getiren bir tip olmak zorunda olmadığını da görüyoruz. Toplum dayatmalarından uzaklaşmak acı vericiyken bir o kadar da kolay oluyor aslında. Biz de aile olma klişelerinden kolaylıkla sıyrılarak yeni bir boyuta geçiş yapıyoruz filmi izlerken.
Maya Forbes, Infinitely Polar Bear‘ı aslında kendi hikâyesinden yola çıkarak yazıyor. Forbes, 1996 yılında gelecekteki eşi olan Wally Wolodarsky’nin babasıyla tanışmak üzere Baston’a geliyor. Forbes, kardeşi China, China’nın erkek arkadaşı Wes Anderson, China ile Maya’nın babası Cameron Forbes ile görüşmek üzere onu bulunduğu hastaneden alıyor ve bir restorana götürüyorlar. China o dönemde Pink Martini ile birlikte çalıyor ve Wes Anderson, Rushmore filmi üzerinde çalışıyor. Maya Forbes o yemekte babasını gözlemliyor ve bunun hakkında bir yazıda şunları söylüyor “Cam, bir mantarlı omlet, bir karışık mantar ve tüm tabağı kaplayan devasa mantar söyledi. Çok fazla sigara içiyordu. Yemekten sonra onu yeniden hastaneye bıraktık. Acilen iki sigara birden içmeye başladı. Wolodarsky, Cam’i sigara içerken kollarıyla sardığı iki kızının fotoğrafını çekti.” Wes Anderson bu görüntünün ardından etkilenip Rushmore filminde Bill Murray’nin oynadığı Herman Blume’a asansör sahnesinde aynı anda içmesi için iki sigara birden veriyor ve yine Anderson, Maya Forbes’a “Şu anda hangi iş ile uğraşıyorsan onu bırak ve baban hakkında bir film çek” diyor. Bunun ardından uzun yıllar geçse de Forbes, filmi çekmeyi başarıyor. Hem de 10 yaşındaki Maya rolünü, Maya ve Wallace’ın kızı Imogene oynama şansı buluyor böylece.
Aynı filmdeki gibi Maya ve China’nın anneleri Peggy, siyahiymiş. Bu durum filmde dile getirildiği üzere arkadaş çevrelerinde büyük sorunlar yaratmış. Çünkü Maya beyazken, China siyahi olmuş. Herkes Maya’nın evlatlık olduğunu ve kesinlikle de siyahi olmadığını iddia etmeye başlamış. Yine arkadaşları, sürekli Maya ve China’nın babalarının neden bir işe sahip olmadığını, neden sürekli onların etrafında olduğunu sorup duruyorlarmış. Yani sadece 8 ve 10 yaşındaki iki çocuğun psikolojik sıkıntı çekebilmesi için her türlü fırsatı değerlendiren toplum, bunda başarılı olamamış ve bu durum birbirlerine daha çok bağlanmalarına neden olmuş.
Maya Forbes ve Wally Wolodarsky’nin de üç çocuğu olur ve birisi melezken, biri esmer, diğeri de sarışın olur. Ama DNA’mızı değiştiremeyeceğimizi anlayamayan toplum, tabii ki tüm incitici sözlerini söylemeye devam edecektir.