Erkek dili, erkek iktidarı kadın bedeni üzerinde sınırsız hâkimiyet peşinde koşarken aşağıda sizin için çevirdiğim yazı kadın bedeninin iki farklı sanatçı tarafından aynı teknikle nasıl farklı yorumlandığıyla ilgili. Şahsi fikrim hem Lithos’un hem Klein’ın kadın bedenini şöhret basamakları uğruna sömürdüğü ve hangisinin daha etik çalıştığı konusundaki tartışmaların erkek hâkimiyetini yeniden ürettiği yönünde.
Derin, çarpıcı renkler, incelikli teknik, hepsi Haris Lithos’un kanvas, kâğıt ve ahşap üzerine yaptığı eserlerde birleşiyor. Çoğunlukla modellerle nadiren obje ve kıyafetlerle çalışan sanatçı, gözlemci pozisyonunda olup, kendini sanatsal pratiğinin aracı olarak konumlandırıyor. Lithos, sanatının özneleri bedenlerinin izlerini yüzeye bırakırken onları izliyor ve yönlendiriyor.
Karşımızda çok detaycı bir adam var. Yarattığı formlar çoğu kez aynı gibi olsa da hepsi birbirinden farklı ve her öznenin eşsizliğine vurgu yaparcasına insanı kendine çekiyor. Lithos öznelerini boyayarak çalıştığı yüzeyde izler bırakmalarını istiyor. Yüzeyde bırakılan iz bir kadın bedenine de ait olsa bir oyuncak ayıya da ait olsa tüm izler kendi kişisel karakterlerini bırakıyor ve adeta sanatçıyla varoluşu paylaşmanın ve iş birliği yapmanın yadigarı olarak yüzeyde beliriyor.
İzlere olan ilgisi ve tekniği dışında sanatçı hakkında neredeyse hiçbir bilgi yok. Etrafındaki bu sır çemberi eserlerini görenlerde daha derine inme ve daha fazlasını bulma isteği yaratıyor. Hatrı sayılır Avrupa’lı yazarlar, sanatçılar ve fotoğrafçılar tarafından metiyeler düzülen Haris Lithos için Yunan şair Kiki Dimoula’nın yazdığı eleştiri adeta bir şiir, bir filozofik analiz tadında. Tüm övgü dolu sözcüklerin yanında belki de en güzeli KOAH hastası olan Dimoula’nın, Lithos’un eserlerine baktıkça gizemli bir şekilde stabil, rahat ve keyifli nefes alabildiğini söylemesi.
Lithos’un işlerini ilk gördüğümde bana kesinlikle Yves Klein’ın işlerini hatırlattı. Tekrar baktığımda form, renk ve teknik olarak aslında ne kadar farklı olduklarını farkettim. Ortak noktaları kadın bedeninin özne olarak kullanımı olsa da Lithos’un eserlerinin yapım süreci tamamen farklı; özneleri daha provakatifken bir o kadar da kişisel ve eşsiz. Renklerin kullanımı, kağıt ve kanvas üzerinde oluşan form, Klein’ın şöhret uğruna kalabalıklar önünde sergilediği ölçüsüz ve kadın bedenini objeleştiren yaratım sürecinin aksine Lithos ve modelleri arasında samimi ve gerçek ilişkiler yaratıyor. Klein’ın eserlerinde kadın bedenini Lithos’dan önce kullanmış olması bu tekniğin Klein’a ait olduğunu göstermez. Teknikler ve araçlar sadece bir sanatçıya mahsus değildir. Fırça kullanımının tek bir sanatçının tekelinde olmaması gibi kadın bedeninin de sanatta araç olarak kullanımının bir kişinin tekelinde olması beklenemez. Ancak kadın bedeni seks daima satar mottosuyla şöhret uğruna obje haline getirilip pazarlama aracı olarak kullanılmamalıdır.
Kadın bedeni Lithos’un eserlerinde özne konumunda olsa da kadını asla objeleştirmez. Lithos kadını bir obje olarak değil, bir ressamın fırçası gibi sanatını yüzeye aktaran bir aracı olarak görür. Çalıştığı modelle kutsal şekilde kurduğu derin ilişki ve modelin vücudunu boyama süreci modelin yüzeyde bıraktığı izle sonuçlanır ve birlikteliğin somut kanıtıdır. Bu süreç sanatçının kadın cinselliğini ortaya koyarken onu sömürmekten ve ondan faydalanmaktan kaçındığının göstergesidir.
Süreci anlamak Lithos’un eserlerine bakışınızı değiştirebilir. Lithos’la ilgili ne kadar okursanız, eserlerinde o kadar şey görürsünüz. Daha fazla özellik, daha fazla hikaye, daha fazla bağlantı görürsünüz. Tüm bunların hem kişisel hem genel faktörlerle nasıl daima değişim içinde olduğunu görürsünüz. Hemen hemen tüm eserlerde benzer renkler ve benzer formlar görürken Lithos’un her bir eserinde zihniniz farklı düşüncelerle, kalbiniz bambaşka ve yepyeni duygularla dolup taşar.