Uğurlu bir eşyanızı sürekli yanınızda taşıdığınız ya da uğurlu sayınıza göre tercih yaptığınız, kara kedi gördüğünüzde saçınızı çektiğiniz ya da yolunuzu değiştirdiğiniz, merdiven altından geçmemeye çalıştığınız, birinin kirpiği düştüğünde dilek tutturduğunuz, ayna kırılınca başınıza kötü bir şey geleceğini düşündüğünüz, kötü bir durumdan bahsederken tahtaya ya da dişinize vurduğunuz, tuttuğu takımın maçından önce belirli ritüelleri yaptığınız, zar atarken belirli kelimeleri söylediğiniz, burç yorumlarınıza göre davranış ya da planlarınızı değiştirdiğiniz oldu mu?
Kişiye, aileye, gruba ya da bir topluma özel ve ya da tüm toplumlarda gözlenen genel birçok batıl davranış örneğiyle listeyi daha da kabartabiliriz. Ancak benim burada paylaşmak istediğim batıl davranışların neler olduğundan çok bilimsel olarak nasıl tarif edildiği ve son yıllarda nasıl incelendiği… (Dolayısıyla batıl inanç ve davranışların burada bahsedilmemiş boyutlarının da olduğu ihtimalini aklınızda bulundurunuz.)
Hemen hemen herkesin hayatının bir döneminde ya da bir alanında batıl inanç ya da davranışlarda bulunduğunu ifade etmekle başlamak pek de yanlış olmaz. Batıl inançla ilgili ilk deneysel araştırmalar Skinner’ın 1948 yılında güvercinlerle yaptığı edimsel koşullama deneyindeki gözlemlerine göre güvercinlerin yiyeceğin görülmesiyle ödül alma arasında ilişki kurarak ödül almalarında “davranış örüntülerinin” etkili olduğuna yönelik geliştirdiği davranışları batıl davranışlar olarak adlandırmasıyla başlıyor.
Batıl inanç konusu bilimsel olarak araştırılmaya başlandığı zamandan bu yana insanlarla yapılan batıl inanç çalışmalarında insanların batıl davranışlarının nedenleri, insanlar için işlevleri, ilişkili olduğu beyin bölgeleri, düşünme, problem çözme, karar verme gibi diğer bilişsel süreçlerle olan ilişkileri incelenmiş. Bunun yanı sıra batıl davranışların kişilik özellikleri, cinsiyet, yaş, kültür, eğitim seviyesi, dini inançlar, medeni durum, çalışıp çalışmama ve sosyoekonomik düzey gibi bireysel farklılıklarına göre düzeyleri ile birlikte psikopatolojik süreçlerle ilişkisi, kumar oynama, spor ve pazarlama alanlarındaki pratiklerine bakılmış. Burada ilk olarak Skinner’ın bu kavramı psikoloji literatürüne kazandıran çalışmasının ardından son yıllarda yapılmış araştırmaların batıl inanç/davranışlara ilişkin ortaya attığı düşünce ve önerilerden bahsedilecektir.
Çevremizle sürekli ve karşılıklı etkileşim halinde olduğumuzu ve çevremizi şekillendirdiğimiz kadar çevremizin de bizim ne zaman ve nasıl davranacağımızı şekillendirdiğini ilk vurgulayan bilim insanlarından olan B.F. Skinner (1904-1990), insan düşünce ve davranışlarının diğer türler arasında oldukça yüceltildiği bir dönemde davranışları edimsel koşullanma teorisiyle açıklamaya çalıştı ve fare-güvercinler gibi hayvan deneylerinin* sonuçlarının insan davranışlarına genellenebilirliğini Pavlov’dan sonra bir kez daha kanıtladı.
Skinner, Ivan P. Pavlov’un (1849-1936) klasik koşullanma teorisinin ardından herhangi bir durumda davranışın peşi sıra gelen belirli sonuçların bu davranışların ortaya çıkmasını sağladığını ileri sürdü çünkü Skinner ödül ve cezaya tepki olarak ortaya çıkan edimsel davranışların gerçek hayattaki insan davranışlarını daha iyi temsil ettiğine inanıyordu. Buna göre; Skinner “kazanım yasası” olarak ifade ettiği ve davranışın ardından gelen ödülün davranışı pekiştirerek öğrenilmesini ve tekrarlanmasını, cezanın ise davranışın ortaya çıkmamasını sağladığını birçok araştırmasıyla gösterdi. Skinner ayrıca bir davranışın pekiştirildikten sonra pekiştirecin geri çekilmesi durumunda, davranışın söneceği diğer bir deyişle davranışın tekrar ortaya çıkma olasılığının sonunda tamamen kaybolana dek yavaşça düşeceği fikrini ortaya attı. Örneğin; kendisinin icat ettiği Skinner Kutusunda serbestçe dolaşan fare manivelaya bastığında ödül olarak yiyecek aldığında bir kez daha yiyecek almak için bu manivelaya tekrar basıyordu. Ancak ileriki aşamalarda manivelaya bastığında yiyeceği almadığında basma davranışı azalıyor ve sönüyordu.
Kendisinin de belirttiği üzere gerçek hayatta davranıştan sonra gelen ödül ve cezalar –laboratuar ortamında kontrol edildiği gibi– hemen davranışın ardından gelmeyebiliyor. Bu nedenle Skinner laboratuvar ortamında sınadığı düşüncelerini gerçek hayat koşullarındaki geçerliliğini göz önünde bulundurarak pekiştirme tarifelerini de araştırmalarına katıp çalışmalarını genişletme yoluna gitti. Sabit oranlı ve sabit aralıklı olarak adlandırdığı bu pekiştirme tarifelerinde sabit aralıklı pekiştirmede davranışlarının hemen ardından pekiştirilen hayvanlarla davranışlarının ardından örneğin 4 dakika geçtikten sonra pekiştirilen hayvanların tepkilerini inceledi. Davranış ile pekiştirme arasındaki süre azaldıkça hayvanın tepki sayısının arttığı, bu süre uzadıkça ise tepki sayısının azaldığını gözlemledi. Bununla birlikte pekiştirme sıklığının sönmeyi etkilediği ve davranışın sabit aralıklı olarak pekiştirilmesinin davranışın hemen tepkinin ardından pekiştirildiği duruma göre sönmesinin daha geç ve zor olduğunun sonucuna vardı.
Sabit oranlı pekiştirmeyle ise hayvan belirli bir davranışı yapma sayısına göre pekiştireç aldığında örneğin; hayvanın pekiştireç alması için o davranışı 50 kez yapması gerektiğinde pekiştireçlerin sabit oranlı olarak verilmesinin sabit aralıklarla verilmesine göre davranışı arttırdığını ve bu durumun insanlarda da geçerli olduğunu keşfetti. Diğer pekiştirme tarifelerini ise değişken oranlı, değişken aralıklı ve karma tarifeler olarak adlandırdı ve değişken oranlı tarifenin değişken aralıklı pekiştirme tarifelerinden daha fazla tepki çıkardığını gözlemledi. Dolayısıyla pekiştireç sonrasında edimsel tepkilerin ortaya çıkması beklenen bir durumdu ancak Skinner 1948 yılında yayınladığı bu makalesinde güvercinlere 15 saniye sabit aralıklarla yiyecek pekiştirecini verdiği deneyinde güvercinlerin sadece edimsel tepki verip vermemesini değil nasıl tepkiler verdiklerinin de incelenmesi gerektiğini öne sürdü çünkü güvercinlerin garip bir şekilde davrandığını gözlemlemişti.
Skinner, 8 güvercinle yaptığı bu deneyinde ödülü güvercinlerin herhangi bir davranışına bağlı olarak vermemişti. Güvercinler deney öncesinde normal ağırlıklarının yüzde 75’ine düşecek kadar aç bırakılmış böylelikle yiyecek arama davranışı sergileyebilmeleri için motive edilmişlerdi. Skinner kutusunda uygulanan deneyde kutudaki yemek kapları, güvercinin ne yaptığından bağımsız olarak her 15 saniyede bir tepsiye yem taneleri bırakacak şekilde ayarlanmış ve güvercinler tek tek birkaç dakika deney kafesine bırakılarak ne yaparsa yapsın 15 saniyede bir ödül almıştı. Sonuçta sekiz güvercinden altısında güvercinlerin davranış repertuarında olmayan davranışları sergiledikleri gözlendi. Öyle ki güvercinlerden biri kafesin etrafında saat yönünün tersine dönmeye ve pekiştireçler arasında iki veya üç tur atmaya koşullanırken diğeri sürekli kafasını kafesin üst köşelerinden birine doğru itmeye başlamıştı. Üçüncü güvercin sanki kafası görünmez bir çubuğun altında ve çubuğu kaldırıyormuş gibi tekrarlayan bir savurma tepkisi geliştirmişti. Başka iki güvercin başlarının ileriye uzanıp sağdan sola keskin bir hareketle sallama ve daha yavaş bir şekilde geri dönme şeklinde seyreden bir baş ve vücut sarkaç hareketi geliştirmişti. Bir diğeri ise yere değmeden ama yere doğru, yarım gagalama veya fırçalama hareketlerine koşullanmıştı.
Skinner, bu davranışların güvercinlerin pekiştirecin görünmesiyle davranış arasında rastlantısal bir bağ kurması nedeniyle ortaya çıktığını belirtti ve güvercinlerin bu davranışlarını batıl davranışlar olarak adlandırdı. Buna göre güvercinler ödülün gelişini kontrol ettiklerine ilişkin bir sanrı (illusion) geliştirerek ödül ile davranış arasında aslında orada olmayan bir bağ kuruyor ve ödülü tekrar elde etmek için batıl davranışları tekrarlıyordu.
İnsanlarda da batıl davranışların ortaya çıkmasında aynı sürecin işlediği düşünülüyor. Belirsiz durumlarda bireyler belirli sonuçları elde etmek için alakasız nesne veya davranışlarla bu sonuçlar arasında nedensel bir ilişki olduğuna inanıp bu nesne veya davranışlar aracılığıyla durumun sonuçlarını lehlerine olacak şekilde kontrol edeceklerini düşünüyorlar (Wright ve Erdal, 2008). Belirsizlik hipotezine göre batıl inanca sahip olan insanlar olay ya da durumların kısmen kontrol edilebildiğini kontrol edilemeyen taraflarının da şansa ya da tesadüfe (chance) bağlı olduğuna inanıyorlar. Bu hipoteze göre insanlar durumun sonuçlarını ne kadar yüksek oranda tesadüf ya da şansa bağlarlarsa batıl davranışların o durumu kontrol altına almaya yarayacağını düşündükleri için bu davranışları sergilemeye daha fazla meyilli oluyorlar (Burger ve Lynn, 2005).
Batıl davranışların işlevi ve evrimsel yaklaşım
Whitson ve Galinsky (2008), kontrol hissinin psikolojik olarak iyi olmada önemli bir yere sahip olduğunu ve gerçekte kontrolü sağlayamayan bireylerin kontrolü batıl inançlarla algısal olarak kazanmaya çalıştıklarını iddia ediyor. Buna göre bireyler uyaranlar arasında anlamlı ilişkiler kurmaya başvurarak algısal bir kontrol kazanıyor. Ancak kişiye anlamlı gelen ve kontrol hissi veren bu ilişkiler yanlış ilişkileri algılama, batıl ritüeller geliştirme, hayali figürler görme, komplo teorilerini benimseme gibi ilişkiler de olabilmektedir.
Batıl davranışların bireylerin kendilerine yönelik algılarını ve zor durumlarla başa çıkma becerilerini nasıl etkilediğini inceleyen çalışmalar da mevcut. Wright ve Erdal (2008), belirsiz durumlarda batıl davranışlar sayesinde kontrol kazanmanın bireylerin öz yeterliliklerini arttırmasını sağlarken kontrol kazanma girişiminde bulunmamanın düşük öz yetersizlik hissine ve hatta öğrenilmiş çaresizliğe yol açacağını öne sürdü. Yazarlar batıl davranışların derecelerinin görevin zor ve belirsiz oluşuna göre değişeceğini iddia ettikleri çalışmalarında yüksek yetenekli ve düşük yetenekli beyzbol oyuncularının batıl davranışlarını incelediler. Bulgular yüksek yetenekli oyuncuların daha zor durumlarda anlamlı derecede daha fazla batıl davranış sergilediğini düşük yetenekli oyuncularınsa düşük zorlukta olan durumlarda daha fazla batıl davranış sergilediğini ortaya çıkardı. Sonuçlar düşük yetenekli bireylerin yüksek zorluktaki görevlerde çabalamaktan vazgeçtiklerini ve öğrenilmiş çaresizliğe benzer davranışlar sergilediklerini gösteriyor.
Damish ve arkadaşları (2010), şans eşyalarıyla birlikte bellek oyunu ve anagram oluşturma göreviyle test edilen katılımcıların şans eşyaları kendilerinden alınıp diğer odaya götürülen katılımcılardan daha iyi performans sergilediklerini ve öz yeterlilik düzeylerinin daha yüksek olduğunu bildirdiklerini gözlemledi. Sonuçlar bireylerin anlam yükledikleri nesnelerin yanlarında olmasının onların duruma ilişkin kontrolünü sağlayarak kendilerini durumlarla başa çıkma konusundaki yeterlilik algılarını olumlu yönde etkilediğini gösteriyor. Ancak bazı araştırmalarda katılımcıların çoğu her ne kadar batıl davranış sergileseler de bunların sonuçları olumlu yönde etkileyeceğine ilişkin inançlarının zayıf olduğunu bildirmişler (Burger ve Lynn, 2005; Rudski ve Edwards, 2007).
“Bireyler batıl davranışların sonuca etkisi olmayacağına inanmalarına rağmen neden bu davranışları sergilemektedirler?” sorusuna Foster ve Kokko (2012), batıl davranış sergilemenin her organizmanın doğasında olduğunu ve durumlar arasında yanlış bağlantılar kurularak oluşturulmuş olsa bu davranışlar organizmanın hayatta kalmasını ve üremesini devam ettirdiği sürece nesilden nesile aktarılacağı şeklinde yanıt veriyor.
Etkili olacağına inanılmadığı halde batıl davranışların sergilenmesi, Skinner’ın iddia ettiği gibi bireylerin durumlar arasında aslında orada olmayan nedensel ilişki kurmasından daha başka süreçlerin işleyebileceğini akla getirmiş. Nitekim bireylerin bir davranışı yapmaya geçmiş deneyimleriyle kıyaslayarak karar vermelerinin doğru davranışı seçme ihtimallerini arttırdığı öne sürülüyor (Beck ve Forstmeier, 2007). Batıl davranışların önceden deneyimlendiğinde bireye yarar sağlamış olmasının bu batıl davranışların tekrarlanmasında ve sürdürülmesinde etkili olduğu belirtiliyor (Foster ve Kokko, 2012). Dolayısıyla evrim yaklaşımına göre batıl davranışlar bireyin çevresine adapte olabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan stratejileri öğrenmesidir. Bireyler bir durum hakkında karar verip eyleme geçmek için yeterli bilgiye sahip olmadıklarında ya da durumun altında yatan nedenler direk olarak gözlemlenemediği zaman bu boşlukları doldurmak için batıl inançlar geliştiriyor. Bununla birlikte batıl inançların oluşması için üç muhtemel açıklama olabileceği öne sürülüyor. Bunlardan ilki batıl inançların bireyin kendisi tarafından yaratılabileceği, ikincisi kültürel olarak ortak yaşantılarla ya da son olarak genetik olarak miras alınabileceği ihtimali…
Batıl inanç ve davranışlara ilişkin bireysel farklılıklar olduğu kadar kültürel farklılıklar da bulunuyor. Torgler (2007), batıl inancı kişilerin doğum sırasındaki burca, falcıların geleceği görebildiklerine ve şans eşyasının bazen şans getirdiğine ilişkin inançlarına göre değerlendirdiği çalışmasında Uluslararası Sosyal Anket Programının sağladığı 17 farklı ülkeden 30 yaş ve üzerinde 17 bin 867 kişinin verilerini kullanarak batıl inancın cinsiyet, yaş, medeni durum, çalışma durumu, sosyoekonomik durum ve dini inanç ile ilişkisini incelemiş. Analizler yaş yükseldikçe batıl inancın azaldığını, kadınların erkeklere göre daha fazla batıl inanca sahip olduğunu, düşük sosyal seviyede olanların batıl inançlarının da düşük olduğunu, eğitim seviyesi yüksek olanların batıl inançlarının düşük olduğunu, işsizlerin daha yüksek batıl inanca sahip olduğunu ayrıca dul, boşanmış ve ayrı yaşayan kişilerin bekarlara göre batıl inançlarının daha güçlü olduğunu gösteriyor.
Batıl inançlar ile büyüsel ve paranormal inançların tanımları son zamanlarda daha da belirginleşip birbirinden ayrışmaya başlamışsa da bu kavramların birbirleriyle ilişkili olduğu düşünülerek birbirinin yerine kullanıldığı araştırmalar görmek mümkün. Örneğin; Tenkoranga ve arkadaşlarının (2011), Ghana demografik ve sağlık anket verilerini kullanarak hiç evlenmemiş kadın ve erkeklerin AIDS’in büyüsel yollarla yayıldığına ilişkin batıl inançla bu bireylerin cinsel karar vermeleri arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmalarında AIDS’in büyüsel yollarla yayıldığına inanan kadın ve erkeklerin son cinsel birleşme sırasında kondom kullanmadıklarını gözlemledi. Batıl, büyüsel ve paranormal inançları yüksek olan kişilerin şüpheci (skeptic) olan kişilerden farklı olarak daha çok içgüdüsel düşüncelerle hareket ettiği ve daha az analitik düşündükleri aynı zamanda emosyonel olarak daha istikrarsız olduklarını gösteren çalışmalar (Lindeman ve Aarnio, 2007) bunun nedenlerini açıklıyor sanıyorum. Diğer bir deyişle batıl inanç vb. algısal bir kontrol duygusu yaratırken aynı zamanda sorumluluğun bireyin kendi üzerinden kader, büyü vb. durumlara aktarılmasını da kolaylaştırıyor gibi…
Dini inanç ve paranormal inanç arsındaki ilişkiyi inceleyen Aarnio ve Lindeman (2007), dini inancı düşük olan şüpheci grubun paranormal inancının da düşük olduğunu, dini inancı yüksek olan paranormal grubun paranormal inancının da yüksek olduğunu gözlerken dini inancı yüksek olan dini inanç grubunun paranormal inancının düşük olduğunu gözlemiş. Paranormal ve her iki inancın da gözlendiği grup olumsuz hayat olaylarını diğer gruplardan anlamlı derecede daha fazla rapor etmişlerdir. Torgler (2007), kişilerin dini inançlarının kiliseye gitme, kilise aktivite ve organizasyonlarına katılma, gönüllü organizasyonlarda yer alma ve kendilerini ne kadar dini tanımladıklarına ilişkin bilgilerle değerlendirdiği çalışmasında dini inancı yüksek olanların batıl inanç düzeylerinin düşük olduğunu belirtiyor.
Eğitim, spor, kumar oynama ve pazarlamada batıl davranışlar
Belirsizlik hipotezinde öne sürüldüğü gibi kontrolün az ve becerilerin yetersiz olduğu koşullar risk durumu içeriyor ve batıl davranışlar devreye giriyor. Bunlar tahmin edileceği üzere spor karşılaşmaları, kumar ve sınavlar batıl davranışların en fazla ortaya çıktığı durumları teşkil ediyor. Rudski ve Edwards (2007), 111 üniversite öğrencisiyle yaptığı çalışmasında katılımcıların sportif faaliyetlerde dans ve sınavlara göre daha fazla batıl inanç sergilediğini ayrıca görevin zorluk derecesi ve sonucun önemi arttıkça batıl inançların daha da arttığını ve bununla birlikte katılımcıların görev için hazırlıkları yetersizken batıl davranışlarının daha yüksek olduğunu gözledi.
Lindeman ve Aarnio (2005) ise meslek okullarına ve üniversiteye giden öğrencileri analitik ve sezgisel düşünme, cinsiyet, eğitim seviyesi ve süresi ve eğitim alanlarına göre paranormal inanç düzeylerinin farklılaşıp farklılaşmadığını inceledi. Sonuçlar üniversite öğrencilerinin paranormal inançlarının meslek okulu öğrencilerinden daha düşük olduğunu ve daha çok analitik düşündüklerini gösteriyor. Tıp ve psikoloji öğrencilerinin en düşük, eğitim ve ilahiyat fakültesi öğrencilerinin ise en yüksek düzeyde paranormal inançlara sahip olduğu belirtildi. Katılımcıların yaşamları boyunca aldıkları eğitim süresi arttıkça paranormal inançlara sahip olmanın potansiyelinin düştüğü gözlenirken sezgisel düşünme stiline sahip olanların paranormal inançlarının yüksek olduğu gözlendi. Diğer yandan özellikle futbolda hem oyuncu hem taraftarın (Ofori ve ark., 2012) ayrıca golf (Churchil ve ark., 2015) slot makinesi (Kotzer, 2013), bingo (Bingham ve Griffiths, 2005), mahjong (Ohtsuka ve Chan, 2010) oyuncularının yüksek düzeyde batıl davranışlar sergilediği diğer araştırma bulguları arasında yer alıyor.
İnsanlar yeni alacakları bir eşyanın, arabanın ya da evin kendisine iyi geleceğini düşünerek bedelini ödüyor. Batıl inanç temelinde yapılan satın alma tercihleri kişilerin yeni alacakları eşyalarla olan duygusal bağını da kurmasında etkili olabilir. Günlük hayatta karşılaştığımız birçok durumda kullanılan eşyaların şans, uğur getirdiğine ya da yardım ettiğine olan inanç tüketilen ürünlerle de eşleştirilmesi mümkün (Hamerman ve Johar, 2013). Örneğin; belirli bir içeceği içtiğinde kişinin tuttuğu takımın maçı kazanması bir sonraki maçlarda kişinin aynı içeceği tüketme ihtimalini arttırıyor. Diğer yandan Fortin ve arkadaşları (2014), Kuzey Amerika’da yaşayan göçmen Çinlilerin ev satın alma seçimlerini incelemiş ve adres numarası Çinlilerin uğurlu sayı kabul ettiği 8 rakamıyla biten evleri değerinin yüzde 2,5 üzerinde, 4 ile bitenlerin ise değerinin yüzde 2,2 altındaki fiyata satın aldığını tespit etmiş. Dolayısıyla pazarlama sektörünün de bu inançları kullanma olasılığının yüksek olduğunu fark etmek önemli.
Batıl davranışlar ile ilişkili psikopatoloji ve beyin bölgeleri
Önceki araştırmalarda batıl inanç ve davranışların kontrol yetersizliğinden kaynaklanan kaygının azalmasında, kişinin öz yeterlilik hissinin yükselmesinde ve çevresine adapte olmasında etkili olduğu ileri sürülmüş. Son yıllarda batıl yaşantıların depresyon, intihar eğilimi, obsesif kompulsif bozukluk (OKB) ve şizofreni ile ilişkileri de incelenmeye başlanmış durumda. Garcia Montez (2006), halihazırda ses halüsinasyonları olan, hiç ses halüsinasyonu deneyimlememiş ve ses halüsinasyonları tedavi edilmiş şizofreni hastaları, OKB tanısı almış hasta gruplarının batıl inanç düzeylerini karşılaştırmış. Analizler sonucunda OKB grubu ile halihazırda ses halüsinasyonları olan şizofreni grubunun batıl inanç puanlarının diğer gruplara göre anlamlı derecede yüksek bulunduğu tespit edildi. Diğer yandan depresyon ve şizofreniyle ilgili son yıllarda yapılan çalışmalar kontrol sanrıları ve öğrenilmiş çaresizlik üzerine odaklanıyor (Blanko ve ark., 2009; Balzan ve ark., 2013).
Şizofrenideki sanrı oluşumunun altında yatan mesolimbik dopamin sistemdeki kaotik aktivasyonun batıl inanç koşullanmasıyla ilişkili olabileceği öne sürülmüş (King ve ark., 1984; Shaner 1999). Şizofrenlerdeki sanrı oluşumunun batıl inanç ile ilişkili olabileceği düşüncesiyle akut ve kronik ketamin (anastezide kullanılan sadatif, ağrı kesici madde) kullanımında batıl koşullanmayı araştırıldığında sonuçlar kronik ketamin kullanımının batıl şartlanmaya olan eğilimi arttırdığını göstermiş (Freeman ve ark., 2009). Dolayısıyla madde kullanımında batıl inanç geliştirme olasılığı da göz önünde bulundurulmalı.
Son olarak temporal lob epilepsisinin mistik, dini, paranormal öğelerle aşırı meşgul olması ve tesadüfleri duyu ötesi nedenlere bağlama ile karakterize olan duyusal limbik aşırı bağlanma sendromuna (sensory limbic hyperconnectionism) yol açtığı biliniyor (Bear, 1979). Batıl davranış ile batıl inancın beyinde farklı bölge ve sistemlerle işletildiği bundan dolayı da obsesyon (takıntılı düşünce) ve kompulsyonların (takıntılı davranış) batıl inanç ve davranışlar arasındaki paralelliklerin araştırılması için önce batıl inanç ve batıl davranış kavramlarının ayrımının yapılması gerekiyor (Brugger ve Viaud-Delmon, 2010). Ayrıca batıl inancın beyindeki yerini tespit etmeye ilişkin yapılan beyin görüntüleme çalışmaları batıl inançlı katılımcıların sağ orta superior frontal gyrusunda diğerlerine göre daha fazla aktivasyon gözlendiğini belirtiyor (Rao ve ark., 2013). Sonuç olarak batıl inancın normal bir bilişsel süreç mi yoksa beyin ya da biliş fonksiyonlarındaki bozukluktan kaynaklanan nöropsikolojik bir durum mu olduğu konusunda yeni araştırmalara ihtiyacımız var.
Eğer varsa batıl inançlarınız öz yeterliliğinizi yükseltecek kadar olsun dilerim!
*Hayvan deneylerini hangi sebepten olursa olsun onaylamıyoruz.
Kaynaklar:
-Aarnio, K. & Lindeman, M. (2007). Religious People and Paranormal Believers Alike or Different?, Journal of Individual Differences, 28, 1, 1–9. doi: 10.1027/1614-0001.28.1.1
-Balzan, R. P., Delfabbro, P. H., Galletly, C. A. & Woodward, T. S. (2013). Illusory Correlations and Control Across the Psychosis Continuum The Contribution of Hypersalient Evidence-Hypothesis Matches, The Journal of Nervous and Mental Disease, 201, 4.
-Bear, D.M. (1979). Temporal lobe epilepsy– a syndrome of sensory-limbic hyperconnection, Cortex, 15, 357-384.
-Beck, J. & Forstemer, W. (2007). Superstition and Belief as Inevitable Byproducts of an Adaptive Learning Strategy, Human Nature, 18, 1, 35-46.
-Bingham, C. & Griffiths, M. D. (2005). A Study of Superstitious Beliefs Among Bingo Players, Journal of Gambling Issues, 13.
-Blanco, F., Matute, H. Vadillo, M. A. (2009). Depressive Realism: Wiser Or Quieter?, The Psychological Record, 59, 4, ProQuest Hospital Collection, 551.
-Burger, J. M., & Lynn, A. L. (2005). Superstitious Behavior Among American and Japanese Professional Baseball Players, Basic And Applied Social Psychology, 27, 1, 71–76.
-Brugger, P. & Viaud-Delmon, I. (2010). Superstitiousness in obsessive-compulsive disorder, Dialogues in Clinical Neuroscience, 12,2.
-Churchilla, A., Taylora, J. A. & Parkesb, R. (2015). The creation of a superstitious belief regarding putters in a laboratory-based golfing task. International Journal of Sport and Exercise Psychology, 13, 4, 335–343, http://dx.doi.org/10.1080/1612197X.2014.982675
-Damisch, L., Stoberock, B. & Mussweiler, T. (2010). Keep your fingers crossed! How superstition improves performance, Psychological Science, 21, 7, 1014-1020.
-Fortin, N. M., Hill, A. J. & Huang, J. (2014). Superstition In The Housing Market, Economic Inquiry 52, 3, 974–993. doi:10.1111/ecin.12066
-Foster, K.R., & Kokko, H. (2009). The evolution of superstitious and superstition-like behaviour, Proceedings of the Royal Society B, 276, 31-37.
-Freeman T. P., Morgan, C. J. A., Klaassen, E., Das, R. K., Stefanovic, A., Brandner, B. & Curran, V. H. (2009). Superstitious conditioning as a model of delusion formation following chronic but not acute ketamine in humans, Psychopharmacology, 206, 563–573 doi 10.1007/s00213-009-1564-x
-Garcia-Montes, J. M., Perez-Alvarez, M., Balbuena, C. S., Garcelan, S. P. & Cangas, A. J. (2006). Metacognitions in patients with hallucinations and obsessive-compulsive disorder: The superstition factor, Behaviour Research and Therapy, 44, 1091–1104. doi:10.1016/j.brat.2005.07.008
-Hamerman, E. J. & Johar, G. (2013). Conditioned Superstition: Desire for Control and Consumer Brand Preferences, Journal of Consumer Research, 13-12.
-King, R., Barchas, J.D. & Huberman, B.A. (1984). Chaotic behavior in dopamine neurodynamics, Proc National Academic Science USA 81, 1244–1247.
-Kotzer, J. H. (2013). The Effect of Conditioned, Gambling-Induced, Superstitious Behaviour, The Huron University Collage Journal of Learning and Motivation, 51, 1.
-Lindeman, M., & Verkasalo, M. (2005). Measuring values with the short Schwartz’s value survey. Journal of Personality Assessment, 85, 170–178.
-Lindeman, M. & Aarnio, K. (2007). Superstitious, magical, and paranormal beliefs: An integrative model, Journal of Research in Personality, 41, 731–744.
-Ofori, P. K., Biddle, S. & Lavallee, D. (2012). The Role Of Superstition Among Professional Footballers In Ghana, Athletic Insight, 4, 2.
-Ohtsuka, M. K. & Chan, C.C. (2010). Donning red underwear to play mahjong: superstitious beliefs and problem gambling among Chinese mahjong players, Gambling Research, 22, 1, 18-33.
-Rao, L., Zheng, Y., Zhou, Y. & Li, S. (2013). Probing the Neural Basis of Superstition, Brain Topogr, 27, 766–770. doi: 10.1007/s10548-013-0332-8.
-Rudski, J.M. & Edwards, A. (2007). Malinowski goes to college: Factors influencing students’ use of ritual and superstition, The Journal of General Psychology, 134, 4, 389-403.
-Shaner, A. (1999). Delusions, superstitious conditioning and chaotic dopamine neurodynamics. Medical Hypotheses, 52, 119–123.
-Skinner, B. F. (1948). Superstition in the pigeon. Journal of Experimental Psychology, 38, 168-172.
-Tenkoranga, E.Y., Gyimahb, S. O., Maticka-Tyndalec, E. & Adjeib, J. (2011). Superstition, witchcraft and HIV prevention in sub-Saharan Africa: the case of Ghana, Culture, Health & Sexuality, 13, 9, 1001–1014.
-Torgler, B. (2007). Determinants of superstition, The Journal of Socio-Economics, 36, 713–733.
-Whitson, J. A. & Galinsky, A. D. (2008). Lacking control increases illusory pattern perception, Science, 322, 115–117.
-Wright, P., & Erdal, K.J. (2008). Sport superstition as a function of skill level and task difficult. Journal of Sport Behavior, 31, 2, 187-199.