Gazetelerin sayfalarından görünenlere göre ekonomi karmaşık, aniden değişen ve çabuk etkilenen kırılgan bir yapıya sahip. Akıllara durgunluk veren çizelgeler, umut dolu büyüme tabloları, grafikler, borsalar, ekranlardan hiç eksik olmayan iktisatçıların piyasa güncellemeleri…
Mesela Türkiye için ekonomik verilerden bir tanesini ele alalım. Türkiye ekonomisi için son büyüme verilerine baktığımızda son 1,5 yılın en hızlı büyümesinin gerçekleşerek yüzde 4’lük gibi beklenilmeyen bir orandan bahsediliyor. Bu umut dolu cümle doğal olarak vatandaşın aklında soru işareti ve bir beklenti oluşturuyor. Birey, bu olumluluğun cebine yansımasını düşünüyor. Sadece ekonomik anlamda değil; sosyal açıdan da anlamlandırma ihtiyacı duyuyor.
Ardından televizyonlarda verilen vaatler, reformlar, dünya ekonomik forumları, zirveler, asgari ücretin iyileştirilmesi gibi kulağa hoş gelen cümleler herkes için anlamlı olan, tüm toplumu kucaklayacak bir geçim, bir iyileşme algısını oluşturuyor.
Tüm bu rakamlardan, grafiklerden sıyrıldığımızda ise Jim Stanford’un herkesin “kendi ekonomisini” değerlendireceği kısa bir yolculuğu ile karşılaşıyoruz. Jim Standford’a göre:
“Piyasa güncellemelerini unutun. Ekonomiyi öğrenmenin daha iyi bir yolu var: Kendi ekonominiz. Bir yürüyüşe çıkın ve kendinize bazı sorular sorun.
Kendi evinizden başlayın. Burada kaç kişi yaşıyor? Hangi kuşaklar birlikte yaşıyor? Kimler evin dışında çalışıyor ve ne kadar kazanıyor? Ne kadar zamandır orada çalışıyorlar? Ne kadar zaman daha çalışmayı planlıyorlar ve emekli olduktan sonra nasıl geçinecekler? Evde kim, hangi işleri görüyor? Çocuklar var mı? Onlara kim bakıyor? Evinizde bakıma muhtaç başka kimse var mı? Eviniz ya da apartman katınız sizin mi, kirayla mı oturuyorsunuz? Eğer kiralıyorsanız, kimden? Eğer evinizin sahibiyseniz tutarını nasıl ödediniz? Şimdiki durumu nasıl?
Şimdi yürüyüşünüzü mahallenizde ve komşu mahallede sürdürün. Bütün evler ya da apartmanlar kabaca aynı mı yoksa birbirinden farklı mı? Herkesin evi var mı? İnsanların çoğunun işi var mı? Ne tür işler yapıyorlar? Durumları iyi mi? Kendilerinin ve ailelerinin ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabiliyorlar mı?
Komşularınızı işlerine, okullarına ya da başka yerlere giderken izleyin. Nasıl yolculuk yapıyorlar? Kendi arabalarıyla mı? Toplu taşıma araçlarıyla mı? Yürüyerek mi? Mahallenizde “bir yerden bir yere gitmek” için ne kadar para ve zaman harcıyorlar, ne kadar mesafe kat ediyorlar?
Mahallenizde okul, hastane, kütüphane var mı? Bu binaların parasını kim veriyor? Kimler orada çalışıyor? Bu tesisleri civarındaki konutlarla ve işletmelerle karşılaştırdığınızda, daha mı yeniler yoksa daha mı eskiler? Mahallenizde bir park var mı? İnsanların para ödemek zorunda kalmadan gidebilecekleri başka yerler var mı?
Sokaklar temiz mi? Eğer öyleyse onları kim temizliyor? Hava temiz mi, kirli mi? İnsanlar musluktan temiz su içebiliyor mu? Bu su için ne kadar ve kime ödeme yapıyorlar?
En yakın alışveriş merkezine yürüyün. Vitrinlerde ne tür mallar sergileniyor? Bunlardan herhangi biri, evinize 100 km mesafede bir yerde üretiliyor mu? Ülkenizin başka bir yerinde mi, yoksa başka bir ülkede mi üretiliyor? Komşularınız, vitrinde sergilenen malların çoğunu alabilecek durumda mı? Genellikle aldıkları şeylerden mutlu mu oluyorlar yoksa hayal kırıklığına mı uğruyorlar? Nakit, banka kartı ya da kredi kartıyla mı ödeme yapıyorlar?
Şimdi yerel bir banka şubesine gidin ve içeride neler olup bittiğini izleyin. Gördüğünüz şeyleri (para çekme, kredi verme, dövizler), gazetelerin ekonomi sayfalarında okuduğunuz faaliyetlerle karşılaştırın. Bunlardan hangisi mahallenizin günlük yaşamını daha çok ilgilendiriyor?
Şimdi bir kahvede biraz oturup soluklanabilirsiniz. Kalem kağıt çıkarıp yaklaşık aylık gelirinizi yazın. Bunun ne kadar şu harcamalara gittiğini gösterin: elektrik, su gibi şeyler dahil kira, gelir vergisi, araba ödemeleri veya toplu taşıma kartı ödemeleri, bakkaliye, diğer şeylere ve dışarı çıkmak (eğlence) için yapılan ödemeler. Her ay bütün faturaları rahatlıkla ödeyebiliyor musunuz? Düzenli biçimde tasarruf yapabiliyor musunuz? Geliriniz beş yıl önceye göre daha mı yüksek, daha mı düşük veya aynı mı? Eğer biraz daha fazla geliriniz olsaydı, ne yapmak isterdiniz?
Yakınlarda mahallenizde yeni işyerleri açıldı mı? Eğer açıldıysa ne iş yapıyorlar? Yerel dükkanlarda herhangi bir “eleman aranıyor” ilanı gördünüz mü? Hangi tür işler için eleman arıyorlardı?
Şimdi eve dönebilirsiniz. Sadece bir yürüyüşten çok daha fazlasını yaptınız. Bölgenizin ekonomik profilini çıkardınız. Bunun içinde istatistikler, çizelgeler ya da grafikler yok. Sadece mahallenizde biraz gezinerek yaşadığınız toplulukla ilgili ekonomik işleri belirleyen can alıcı ögeleri saptayınız.”
Özetle, televizyonlarda gördüğünüz ekonomi haberlerindeki aşırılıkları bir kenara bırakıp, daha küçük ölçekli bir değerlendirme yaptığınızda kendi ekonomimizin gidişatını kendiniz değerlendirme fırsatı elde etmiş olabilirsiniz. Gerçekler sizin yaşadığınız yerdir. İnceledikleri ekonominin adını koymaya tenezzül ettiklerinde bile “kapitalizm” değil “piyasa ekonomisi” diyenler bunun gibi üstü kapalı ifadeler kullanarak gerçekleri saptırma amacı taşıyor olabilirler. Var olanın özü ise herkesçe görülebilir. Bu öz sizin yaşamınız, sizin muhitiniz hakkındadır.