Tin Can Mailman’ın kurucusu Will Mauck, Barış Teşkilatı için gönüllü olarak çalışırken zamanının bir kısmını Tonga adalarında harcadı. Adalardan Niua Fo’ou adlı olanına aynı zamanda Tin Can Mailman yani Teneke Kutu Postacısı deniyordu; çünkü posta için güvenli bir limanları olmadığından ada sakinleri postalarını ancak gemilerden kaldırılan teneke kutularla alabiliyorlardı.
1972 yılında Will Mauck birkaç yüz kitap ve raflar için gerekli olan meyve kasalarıyla Tin Can Mailman adındaki kitabevini Arcata, Kaliforniya’da açtı. Ancak daha sonra Mauck’ın Güney Pasifik aşkı galip geldi ve 1994 yılında kitabevini Richard Sanborn ve Calisto Sullivan’a satarak Kauai’ye yerleşti.
Sanborn ve Sullivan buraya yalnızca beş yıl sahiplik etseler de, bu süre içinde kitabevini tarihi bir kent simgesine dönüştürmeye yetecek kadar hibeyi garantileyebildiler.
1999 yılında kitabevini sattıkları Mauck ve Sanborn’un elemanı Wadeth Bory ise hâlâ burayı işletmekte.
Jonathan Russell Clark: Mağazada ilginizi en çok hangi bölüm çekiyor?
Orta avludaki yeni gelenler reyonu. Yeni gelenleri gökyüzünden süzülen ışık altında gruplara ayırırken doğru ve saygı dolu bir iş yaptığımı hissediyorum.
Jonathan: İmkânınız ve yeriniz olsaydı, bu kitabevine ne eklemek isterdiniz?
Çocuklar için daha geniş bir oda eklerdim. Dükkanımız 1913 yılında inşa edilmiş iki banka binasının içinde kurulu. Kasa odası ise çocuk odası olarak kullanılıyor. Pek çok yönden çocuklar için uygun bir yer aslında; duvarları ses geçirmeyecek kadar kalın ve binadaki en güvenli yer. Ama artık yaramazları kilitlemek için bir kapımızın olmaması kötü. (Gülüyor)
Jonathan: Diğer kitapçılardan daha iyi yaptığınız şeyler neler?
Birliktelik ve kişiselleştirilmiş servis. Çoğu kitabevi, eserleri değerli edebiyat ürünü ve saçmalık olarak ikiye ayırıyor. Ancak böyle yaparak potansiyel bir okur kitlesini dükkanlarından dışlamış oluyorlar. Biz ise her türden okuyucuya hitap etmek için oldukça geniş türden kitaplara ulaşma imkanı sunuyoruz. Romanslar’dan Western’e, manevi kitaplardan teknik bilgilere ve hatta edebi analizlere kadar pek çok alanımız var. Bir şeyler okuduğunuz sürece, ne okuduğunuzun önemli olmadığı fikrindeyiz. İlk okumaları olduğu halde, Harry Potter ve Grinin Elli Tonunu seven okuyucumuz da var, normalde kalın ciltli kitaplara pek yaklaşmazken sonradan kitap oburuna dönüşenler de. Hepimiz farklı şeyler için okuyoruz. Kimimiz öğrenmek, kimimiz ise kaçmak için. Bizce ikisi de geçerli sebepler.
Jonathan: Favori bir sürekli müşteriniz var mı?
Evet, Patty Hawks. Yaşlıca, hatırladığım kadarıyla yirmi yıldır buraya gelen tatlı bir kadın. Bir filmde sevgi dolu bir büyük anneyi canlandırmaya tam uygun. Bazen özel günler için tabaklar dolusu kurabiyeler yapıp sevdiği yerlere dağıtırdı, biz de şanslıydık ki o yerlerden biriydik. Ancak şimdi eskisi kadar gelemiyor ve onu özlüyoruz.
Jonathan: Baş etmek zorunda kaldığınız en çılgınca durum neydi?
1993’ten beri buradayım ve çok sayıda ilginç olayla karşılaştım. Mesela bir kere, gaye normal görünümlü bir bey bizden kitap almış, dükkanı terk ettikten yaklaşık yarım saat sonra arayıp burnuna dokunup dokunmadığımızı sormuştu. Tabii ki dokunmamıştık! Bir keresinde de ellerini iş çantasına kelepçelemiş bir müşteri, onu çözebilmemiz için cebinden anahtarını çıkarmamızı istemişti. Bir de yarı çıplak bir müşteri vardı; çıplak göğsüne bağladığı sakat Barbie bebek ile işe alınma talebinde bulunmuştu, onun için uygun bir pozisyonumuz olmadığını söyleyince de kitap alıp çıkmıştı. (Bu kısmı çevirirken o kadar şaşırdım ki, defalarca kez okudum ve defalarca kez kendimden şüphe edip her kelimeye teker teker sözlükten baktım. (Gülüyor)
Jonathan: Kitabevleri ile ilgili en iyi/ en eski çocukluk anınız nedir?
Küçükken kitapçıya gittiğimizi hiç sanmıyorum çünkü kitap masraflarını karşılayamıyorduk. Ancak kütüphaneyi keşifle ilgili bir anım var: 8-9 yaşlarındaydım. Güneydoğu Asya’dan Birleşik Devletler’e yeni gelmiştik. İngilizce’de akıcılığa kavuştuktan sonra gayretli bir okuyucu oldum. Sonra da bilim kurgu türünü keşfettim ve takılı kaldım.
Jonathan: Eğer bir kitabevi işletmiyor olsaydınız, ne yapıyor olurdunuz?
Seyahati, fotoğrafçılığı ve yemeği seven biriyim. Bu üçünü yaparak para kazanmak kimin hayali değil ki? Müdürüm Sam ise bir itfaiyeci olurdu. Zaten şimdiden boş zamanlarında gönüllü olarak yapıyor.
“Bu röportaj, Literary Hub adlı sitede yayınlanan Jonathan Russell Clark’a ait “Interview With a Bookstore: Tin Can Mailman” başlıklı yazıdan Türkçeye Gaia Dergi için Bedia Ayanoğlu tarafından çevrilmiştir.”