“Yukarısı ve Aşağısı” demiş Hermes Trismegistus. Yerin ve göğün dengede olmalı demiş. Yerini bilmek ve göğünü bilmek şeklinde devam etmiş. Bir üçgen yukarıyı göstermiş bir üçgen de aşağıyı göstermiş. Yukarısı aşağıyı kapsar demiş. Aşağıda olanların yukarısı nerede? Nedir bu yukarıya göre aşağıda olmak, bizim savaşımız nerede başlıyor? Haydi biraz bakalım içimize.
Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok; ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız hayatlarımız.
Chuck abi neden bunu söylemiş acaba? Marla ile sevişirken hayatının buhranını mı fark etti ki? İçimizdeki savaşlar her zaman sözlü olmak zorunda da değildir, bunu hiç fark ettik mi? Bir niyet koyarsın, mesela sigara içmeyeceğim dersin sonra sigara içme “isteğine” karşı savaşırsın.
Şantiyede davranış değişikliğini daha da arttırmak için eğitimler verirken, iş yeri hekimlerinden birisi, “Yüksek dostum, bunlar cahil adamlar. Bir imam getirsek de ‘kendine dikkat etmemek, kurallara uymamak kendini öldürmekle aynı anlama gelir, intihar da dinen yasaktır’ dese belki bunlar anlar. Bu eğitimler pek işe yaramıyor.” demişti ve daha sonra şöyle ekledi: “Yanlış anlama, ben ateistim ama bazen böyle şeyleri kullanmak da bizim işimize yarayabilir.” Oldukça zihinde kalan biriydi, yanına gittiğimde zihinsel sağlamlığını arttırmak için okuduğu kitapları gösterirdi bana, neyse.
Diyecekleri bittiğinde şöyle dedim: “Ateist olan kim?”
Bir cevabı yoktu. Bu bize şunu veriyor; içerisi (?) oldukça kalabalık ve içeride farklı farklı benliklerin farklı farklı istekleri var çünkü hepsi farklı farklı merkezlerde* yaşıyorlar. Entelektüel merkezde yaşayanı var; mesela gece vakti yatağa girdin uyuyacaksın, diyorsun ki sigara içmeyeceğim (yine bu örnekten gidelim), sabah kahvaltıdan sonra sigara yakıyorsun. Ne oldu şimdi? Kararı kim verdi, karara uymayan kimdi? Kişi gece yatağında, bedensel kişiliklerin suskun olduğu bir anda zihinsel bir karar veriyor, sabah beden uyandığında o kararı uygulayacak zihinsel iradeyi bulamıyor. Bir de duygusal merkez ve orada çöreklenmiş benlikler var ki bunlar da genelde bizim anılarımızı kullanır. Benlikler ve merkezler fikri apayrı bir konu. Biz dönelim sohbete.
Chuck abi, ağzı bozuk beatçi kardeşimiz bir şeyler demiş. Ortak bir hedef olduğunda bir “amaç” olduğunda nasıl da hayatın diğer bilinmezlikleri kendini açıyor değil mi? Bir savaş olmasına gerek mi var fiziksel olarak? Aşağısı denilen bizim egomuz, madde içinde “alma arzumuz”; yukarısı denilen şeyin birçok tanımı ve içsel/dışsal karşılığı olsa da en bilineni manevi dünyalardır. Ve dostlar; hemen aklınıza geldiği üzere, aşağısı ve yukarısı biraz savaş halindedir.
Birazcık aşağıda “şeytan” vardır, yukarıda “cennetler, melekler” vardır. Günlük yaşamda bu savaş nerededir? İçsel olarak hemen hemen her duruşumuzda bir vicdani bir de nefsani unsur vardır. Yaşanılanları gözlediğinizde nefsani unsurların sizi aşağıya çektiğini, egonuzla yani bencilce alma arzunuzla mücadelenin giderek zorlaştığını fark edersiniz. Hatta, egonuza bağlı benlikler bunu normalleştirir, zaten bu olması gerekendir şeklinde birçok şey söyler size.
Ego ile savaşmak için entelektüel olarak değer farklarına ve “bilgiye” ihtiyacınız vardır.
Bu bilgi de yukardan gelir; ezoterik bilgidir, bu bilgiyi alma şekliniz sizin egonuzla olan savaşta cephane sağlar. Bir süre sonra olası değişimlerden o kadar etkilenmediğinizi fark edersiniz çünkü bir yerden bilgi ve “tesir” geliyordur.
Hayatınızdaki sizi aşağıya çeken şeyleri gözlemleyin. Ne kadarı size iyi geliyor, yukarıya nasıl sesinizi duyaracaksınız? Yukarıyı nasıl bileceksiniz ya da tanıyacaksınız? Egonuzla, bencilce alma arzusunun getirdiği tatmin olmama haliyle memnun musunuz? Bu artık sizin istediğiniz değilse, istediğin olmasa da yapmayacağın anlamına gelmiyor. Bu şu anlama geliyor; elinde mühimmat var, bir olay çıktığında bayıltabilirsin, gaz basarsın ya da üzerine ağ atarsın. Bu saydığım savunma ekipmanları da göklerin akademisinde satılıyor. Arayın dostlar, göklerin akademisini arayın, bulacaksınız.
“Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.”
“Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır.”
Matta 7:1-28
Dipnot
*Merkezler: İnsanda bulunan üç merkez. Entelektüel, Duygusal ve Hareket Merkezi.