Sonsuz sulardan çıkıp, Ülgen’e yaratma ilhamını veren ve tekrar sulara dönen tanrıça Ak Ana şöyle seslenir:
“De ki ‘Yaptım oldu’ Başka bir şey söyleme… ‘Yaptım olmadı’ deme…”
Hayalbazlar Geçidi’nin yazarı Dilge Güney, okuyucularını daha ilk sayfalardan Türk Mitolojisi’nin motifleri ile bezediği sözlerle, masal içinde masalların, öykülerin içine davet ediyor. Görünenin ardındaki büyüleyici dünyasına çağırıyor. Kitabın kapağını bir kez açmakla Logosya’dan Mitosya’ya geçiş yapmış oluyorsunuz. Roman bittiğinde hissedilen ise aynen şöyle, keşke bitmese…
Benim için bu roman, Logosya’dan Mitosya’ya açılan bir kapı ve o kapıyı aralayıp başınızı şöyle bir uzattığınızda, Dilge Güney’in hayal gücü ile yarattığı fantastik dünyanın güzelliği ile büyüleniyorsunuz.
Fantastik sözcüğünü şöyle tanımlayabiliriz: Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayali. Fantastik edebiyat, etrafına sınırlar çizilmesi zor bir alan. Dilge Güney, sınırları olmayan hayal gücü ile bambaşka bir dünya yaratarak Türk Mitolojisi’nin unsurlarını romana başarılı bir şekilde yerleştiriyor, bu kavramları romanla bütünleştiriyor. Okurların pek çoğu, Türk Mitolojisi’ne ait İye, Ak Ana, Şürele, Yarımtık gibi kavramları ilk kez duyacak. Bize ait olmayan yabancı mitolojilerdeki yaratıkları, tanrıları biliriz de, Ülgen’e yaratma ilhamını veren Ak Ana’yı bilmeyiz. Bu açıdan Dilge Güney, okurlarını sıkmadan ve didaktik olmadan amacına ulaşmayı başarmış. Çocukları mitolojimizle tanıştırmış, kaybolan kültürel değerleri hatırlatmış.
Hayalbazlar Geçidi, Ravi adındaki ana karakterin, başına buyruk bir narı okul kütüphanesinde bulması ve bu narın etrafına ışıklar saçması ile başlıyor. İşte bundan sonra Ravi, Ak Ana’nın kendisine bilmece gibi gelen, “De ki ‘Yaptım oldu’ Başka bir şey söyleme… ‘Yaptım olmadı’ deme…” sözlerinin ardından, öğretmeni ve arkadaşı Nev Fırat ile birlikte, unutulan Mitosya’nın peşine düşüyor.
Mitosya’nın unutulması demek, hayallerin ve umutların kaybolması demek. Kitabın ana karakteri Ravi, roman boyunca heyecanlı maceralar yaşayarak unutulan Mitosya’yı kurtarmaya çalışıyor. Burada yazarın, okuyucusuna seslendiğini görmemek mümkün değil. Hayallerinizden vazgeçmeyin ve umudunuzu asla yitirmeyin!
Dilge Güney’in dilini, sevgi dolu, tatlı ve akıcı olarak nitelendirmek hiç de yanlış olmaz. Romanın sonunda, yazarın hayal gücü ile kurduğu dünyanın, o dünyada var olan kuralların bir kılavuzu da var. Roman boyunca, arada bu kılavuzun okuyucunun yardımına koşması, romanın akıcı ve merak duygusunu hiç kaybettirmeyen dili, okuyucunun kendisini hayaller peşinde Mitosya’yı kurtarırken bulmasını sağlıyor. Okur, son sayfa çevrilinceye kadar kitabın içinde yaşıyor. İnsiler ile insanlar arasında da nihayetinde barışın hüküm sürmesi, barış içinde yaşanacak bir dünya özlemini vurguluyor.
Kılavuzda dediği gibi, “Kozmos’ta yaşayan tüm türler eşittir. Hiçbir tür bir diğerinden üstün değildir. Herkese yetecek kadar yerimiz ve her kalbi dolduracak sevgimiz var.”
Hazırlayan: Güzin Öztürk